YES – Heaven & Earth
Sorunlar, sorunlar, sorunlar…
Sorunlar yumağının başlangıcı… YES
müziği kendi içerisinde belli bir hayal dünyası, fütürizm ve duygusal geçişleri
içerisinde taşır ve içerisinde realizme dair pek bir şey bulamazsınız. İlk başladıkları yıllarda nasıl ki belli bir
heyecanı içerisinde taşıdılarsa 70’li yıllarda da aynı duyguları hissettiler
ancak 80’lere geçişte kendilerini garip ilişkiler yumağının içerisinde
buldular. 80’li yıllar YES için çok tartışmalı geçmişti ve bunun başlangıcı
1978 yılına Tormato albümüne dek uzanıyor.
YES’in 10. Yılı şerefine çıkartılan
Tormato’da şimdiye kadar YES müziğinde pek görülmeyen bir takım gariplikler yer
alıyordu. Artık çok uzun format şarkı
yazımını bırakmış ve tonlamalar açısından ise pek rağbet edilmeyecek derecede
kötü işler vardı. Son derece vasat konumlandırılmış Release Release, barok
açılımlı Madrigal ve Circus of Heaven bile albümü kurtarmaktan uzaktı ve bütün
bunların sorumlusu aslında basçı Chris Squire’dı. Chris Squire o zamanlar
birçok dergiden çok olumlu sözler ve ödüller alınca bunun gazını Tormato
albümünde gösterdi ve bu aslında çok yanlış bir hamleydi. Aynı durum bir
sonraki albüm olan Drama çalışmasında da görüyoruz. Sorunlar yumağı birbirine
bir zincir gibi bağlıydı ve sonradan ve sonradan bunun günümüzle ilişkisini
açıklayacağız.
Drama YES’in çok tartışmalı ve
birçok hayranlarınca dönüm noktası addedilen bir albümüdür. Bunun altında çok
tartışmalar döner. 1970’lerin sonlarında Steve Howe’un solo albüm yayınlaması
bir bakıma YES’in acaba dağılmasına mı yol açacaktı? Jon Anderson ve Rick
Wakeman birlikte takılıp grubun diğer elemanları olan Steve Howe, Alan White ve
Chris Squire ile sorunlarının temel sebebi neydi? Bütün bunlar YES
fanatiklerinin de gündemindeyken grupta çok eleştiriye uğrayan Jon Anderson
grubu bırakmış ve yerine Trevor Horn alınmıştı. Drama albümü öncesi ilk
handikap buydu. Aniden ardından Rick Wakeman’da grubu bırakınca YES yalnız
kaldı ve yerine Geoff Downes düşünüldü ancak grup kara kara düşünmekteydi.
Bütün bunlar sonucunda da Drama albümü piyasaya sürüldü ve Trevor Horn
kendisini kanıtlamak amacıyla Run Through The Light’da perdesiz bas çalarak bir
şeyler yapabileceğini gösterdi. Ancak bunların hiçbirisi yeterli olmayacaktı ve
albüm aslında grup için bir karabasandı. Fanlar ikiye ayrılmış bir kısmı eski
YES’i özlemekle kalmamış diğerleri de bu yeni duruma karasız bakmaktaydılar,
grup elemanları da bu değişimden pek rahatsızdılar. İşte bu dönem 80’li
yılların YES müziği etkisini gözler önüne sermekten geri kalmadı. Çünkü
müzikleri artık pop’a dönüşmüştü ve eski derinlikten uzaktı. Kimi şarkılar bazı
YES dinleyicilerine ilginç gelse de, bazı kullandıkları tonlar aynen korunsa da
fanlar ikiye bölündü ve Anderson/Wakeman
sonrası grup ağır bir yara aldı.
Bunun günümüze yansıması ise Fly From Here
albümünde görmüştük ve o tanıtımda demiştik ki bu aslında bir Drama II
albümüydü, yani geçmişin mirasını yemekti, o günlere geri dönmekti. Fly From
Here’dan bahsederken geçmişe gitmiş bu sorunları irdelemiştik. Şimdi ise yıl
2014 ve o Drama günleri devam ediyor. Fly From Here’daki vokalist Benoit David
ayrılmış yerine ise Amerikalı progresif rock grubu olan Glass Hammer vokalisti
Jon Davison vokalleri devralmıştır. Davison, Glass Hammer’da mükemmel işler
yapıyor ve bunun devamını da YES’te gerek bazı yorumlarında gerekse şarkı
yazımlarında kendisini gösteriyor.
Jon Davison
Jon Davison YES’e katılmadan önce
ayrıca bir YES tribute grubunda da söylüyordu ve diğer YES elemanları
rahatsızlanıp ayrılan Benoit David sonrası onu gruba kazandırmakta gecikmedi.
Davison aslında YES için iyi bir seçim ancak kendisi bir Jon Anderson değil.
Şarkıları Anderson gibi yorumluyor ve ince tonlamaları, yaptığı hafif vurgular
ve duygusal geçişleri ustalıkla yapabiliyor. Büyük grupları peşinden sürükleyen
isimler vardır ve bu isim de YES’te Jon Anderson’dı. Onun yaptığı vokaller hep
klasik olmuş ve onun olmadığı zamanlar ise her zaman vasat, kötü ve itici
olmuştur, işte Heaven & Earth albümü de bu düşünceler ışığında şekillendi
geçmişin mirasından yemeye devam dediler. Topluluk neden Jon Anderson fikrinden
uzak kalamıyor, çünkü YES klasikleşmiş eserlerini hep o vokalistle kaydetmiştir
ve kendisi YES ile adeta et tırnak olmuş, dinleyicilerin büyük bir kısmı da
Anderson olmadan bu işin olamayacağının farkındaydılar. Aynı şekilde Rick
Wakeman içinde bu düşündüklerimizi söyleyebiliriz. Çünkü Rick Wakeman ile onun
yerine geçen Geoff Downes arasında tarz olarak dağlar kadar fark var. Rick
Wakeman klasik müzik etkisindeysen Geoff Downes ise kullandığı tonlamalar
yüzünden grubu neredeyse pop kalıplarına sokmuş ve bir melodik rock grubu olan
ASIA’nın müziğine yaklaştırmıştır. İşte bu söylediğimiz olumsuz yönlerin hepsi
2014 yılı Heaven & Earth albümünde mevcut maalesef.
Heaven & Earth’ün olumsuz
olmasındaki diğer bir günah ise Steve Howe’un hanesine yazılmalı. Çünkü çaldığı
kısa kısa yetersiz sololar ve albümde şarkılar üzerinde pek bir şey yapamaması,
kendisini gösterememesi bu çalışmanın üzerinde olumsuz baskılar yaratıyor.
Çünkü Steve Howe artık eskisi gibi değil, yani ondan 70’ler stilinde çalmasını
bekleyemezsiniz artık. Doğal olarak bir şey yapamıyor, çünkü geçmişin mirasını
o da yiyor. Zaman zaman yaptığı kısa çıkışlar her ne kadar iyi olsa da insan
ondan çok farklı işler bekliyor ama bu parlak olmayan besteler arasında o da
kaybolmuş gitmiş. Tıpkı albümde mini moog kullanan Geoff Downes’un yetersizliği
gibi…
Albümde diğer
müzisyenler gibi Chris Squire’ın ve Alan White’ın da yetersizliğini dinliyoruz.
Keşke üzerinde çok daha detaylı çalışılsaymış diyorum ancak bestelerin genel
karakteri pop müzikten beslendiği ve altyapısı ise çok fazla doldurulmaya
elverişli olmadığı için çok fazla da bir şey yapılamayacağının kanısındayım.
Klasik YES kalıplarından uzak besteler, 80’lerin artık tarihe karışmış kötü
synth tonlarıyla bezenmiş bu albüm Fly From Here’ın o ciddi ve oturaklı
tarzından da uzak yönler sergiliyor. Yeni vokalist Jon Davison’un bestelere
katkı sağlaması bile bir şey değiştirememiş, The Game şarkısındaki gibi sürekli
tekrarlara dayanan o yapı, Steve Howe’un hafif bluesy geçişlerinin olduğu ve
Davison’ın deyim yerindeyse ruh gibi söylediği In A World Of Our Own, kötü bir
80’ler taklidi eseri olan ve uzun sololarıyla Steve Howe’un bile kurtaramadığı
Light Of The Ages albümün yetersizliklerinin birer birer kanıtı şeklinde
duruyorlar. Mikrofon ayarlarında bile 80’lerin o efektli/yankılı stilini
kullanan bir YES grubundan artık ne beklenebilir? Eskisi gibi duygusal geçişler
yok değil, hatta albümün girişindeki çok başarılı bir şarkı olan hatta Geoff
Downes’dan beklenmeyecek derecede güzel klavye partisyonları yazdığı Believe
Again ve en sonunda yer alan Subway Walls gibi nitelikli eserler var fakat
bunlar da kurtarmaya yetmiyor. Bu şarkılar ise 70’ler stiline biraz daha yakın
olarak oluşturulmuş.
Geniş bir perspektiften bakılacak olursa
YES’in bu durumda olmasının sebebi artık yenilikleri takip bile edemeyecek
durumda olmaları belki de artık yorulmuş olmalarından kaynaklanıyor. Yoksa It
Was All We Know şarkısının girişindeki o tatlı melodinin devamını getirip bize
çok daha iyi eserler sunabilirlerdi ama maalesef. Çünkü o tatlı melodinin
devamı gelmiyor artık, ya bir ruhsuzluk ya bir isteksizlik veya yaşlılık
sanırım. YES’i ben Close To The Edge’de, Fragile’da ya da The Yes Album’de
hatırlamak istiyorum artık. Böyle yarım yamalak eserlerde değil. Siz koskoca
bir senfonik progresif rock grubusunuz. Pop’tan daha derinlikli olarak hafif
bluesy, aniden caz’dan klasik müziğe geçen bestelerinde bulmak istiyorum
onları…
4/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder