KARANLIK VE HÜZÜNLÜ PARÇALANMALAR
Kısaca, Mark Kozelek, Red House Painters ve Sun Kil Moon.
İllüstrasyon: Burak Beceren(Bant)
Mark Kozelek’in hayata dair söylediklerine bugüne kadar hep
kulak verdik. Sanki yapmak istediklerimizi ama yapamadıklarımızı dile
getirircesine yanında uzandık şarkılarının, başka dünyalara kaçmak istercesine…
Sun Kil Moon, Red House Painters ve Mark Kozelek. Bu üçlü hayatımıza öylesine
işlenmiş ki, onları öylesine kanıksamışız ki… Red House Painters ile yolculuğa
başlayan Mark Kozelek’in zaman içerisinde oluşturduğu solo projeleri dışında
Sun Kil Moon’un yeni albümü “April”, 1 Nisan’da piyasaya sürüldü ve sanki
ilkbahar, sonbahardan çaldığı hüzünleri üstümüze yağdırdı.
Kozelek çok ilginç bir insan. Üretken ve sıra dışı bir şarkı
yazarı olmasının yanı sıra Kiss şarkıları da yorumlayan birisi. Dahası bir
AC/DC fanatiği ve 2001 yılında sadece AC/DC şarkılarından oluşan “What’s Next
To The Moon” adlı kısa bir albüm yayımlamışlığı var. Sadece bununla da yetinmiş
değil; Sun Kil Moon adı altında yayımladığı “Tiny Cities” albümü indie rock’ın
kült isimlerinden Modest Mouse’un şarkılarının yorumlarından oluşuyor. Kozelek
ayrıca sıkı bir John Denver, Cat Stevens, Neil Young ve Will Oldham hayranı…
Biz onu böyle tanımışken geçmişine doğru gittiğimizde ise Cameron Crowe imzalı
“Almost Famous” filminde hayali grup Stillwater’ın pek aktif olmayan üyesi
Larry Fellows’u canlandırmış olmasıyla tanıyoruz. Sinemayla olan ilişkisi de
“Almost Famous” ile sınırlı değil, “Shopping Girl”, “The Trials of Darryl Hunt”
ve “Vanilla Sky” şarkılarını vermeyi ihmal etmediği filmlerden yalnızca
birkaçı.
Mark Kozelek |
APRIL
"April" albümü ön kapağı |
Neredeyse aynı tempoda giden uzun çalışma “Lost Verses” ile
açılıyor albüm. “The Light” ve albümün tatlı ninnilerinden sayılan “Lucky Man”,
sizi depresif dünyalara sokabilecek derecede güçlü çalışmalar olarak gözüküyor.
“April”deki beste yapıları, ilk albüm “Ghosts of the Great Highway”deki
çalışmalara pek benzemiyor. O albümdeki biyografik yaklaşımlar kendi içerisinde
bir konsepte sahipti, mesela “Duk Koo Kim”-Güney Koreli bir boksör- “Glenn
Tipton”-Judas Priest’in gitaristi-, Salvador Sanchez -Meksikalı ünlü boksör- ve
“Pancho Villa”-Meksikalı devrimci- diye gidiyordu
Yeni albümdeki besteler genel olarak ne “Carry Me Ohio”
kadar sürükleyici, ne de “Salvador Sanchez” gibi gitar ağırlıklı. “Pancho
Villa”daki 12 telli Portekiz gitarlarının yarattığı o hoş anlar ya da
psikedelik yapısıyla “Duk Koo Kim” ve “Last Tide”, “Ghosts of the Great Highway”i daha üst noktalara
taşımıştı. “April” ise kendi içerisinde bir bütünlüğe sahip olsa da ilk albümün
o büyülü tınılarına ulaşamıyor. Fakat uzun yolcuklara eşlik edecek derecede
güçlü çalışmalarla dolu bir albüm; ağır akustik yapılarıyla “Heron Blue” ve
“Unlit Hallway” gibi şarkılar Kozelek’in o tanıdık dokunaklığına işaret ediyor.
“Moorestown”da ise Tindersticks’in Stuart Staples’ına selam gönderircesine
derin nağmelerle karşılaşıyoruz, bu kadar incelikli bu kadar naif duygulara
sahip.
“Tonight The Sky” ise “Ghosts of the Great Highway”deki “Lily And
Parrots” gibi akustik ve folk etkili albümün tek elektrik gitarlı uzun
çalışması. Kozelek’in şarkılarında var olan şehir takıntısı burada da devam
ediyor ve bu sefer bizi “Tonight In Bilbao” ile tanıştırıyor. Nihayetinde albüm
“Blue Orchids” gibi sessiz ve sakin çalışmayla bitiyor ama insan “April”dan
ayrılamıyor ve yine “Lost Verses”a tekrar geri dönüyor. Şunu da belirtelim ki
Will Oldham -nam-ı diğer ismi Bonnie ‘Prince‘ Billy- ve Ben Gibbard -The Postal
Service- gibi konuk vokalistlerde bu albümde yerini alıyor.
RED HOUSE PAINTERS
Sun Kil Moon’u dinleyebilmek için geçmişe takılmak gerekiyor
demiştik ki bu çok doğru. Sun Kil Moon’un temellerinin atıldığı grup,
Kozelek’in 80’lerin hemen sonunda kurduğu, slowcore ve indie rock sularında
gezinen Red House Painters idi. Birbirinden muhteşem altı albümü dinleyiciye bu
isim altında kazandıran Kozelek, melankolik depresif ruhların derinliğine
inerek onlara vazgeçilmez besteler bırakmıştı. “Katy Song”, “Medicine Bottle”,
“Summer Dress”, “All Mixed Up”, “Things Mean A Lot” ve “Have You Forgotten”
gibi unutulmaz çalışmalara imza atarak bir anlamda Amerika’nın dolayısıyla
dünyanın indie-slowcore müzik kültürünü altüst etmiş ve çok ayrıcalıklı bir yer
edinmişti. Grup bu yaklaşımıyla “sadcore” diye adlandırılan bir alt türün
gelişiminde de büyük rol oynamıştır. İlk albüm “Down Colorful Hill” şimdiye kadar
çıkmış en iyi –debut- ilk çalışmalardan birisiydi. Şair Kozelek, bu albümde
kullandığı metaforlarla sadece müzik dünyasında değil edebiyat/şiir dünyasında
da ilgi çekici olabilmekteydi.
“… duygular
Renkli süslemelerden yansıtılmış
Ve açık perdeler
Dikkat et! Dondurulan çiftlik evi manzaralarında
Nasıl sevildiğini unuttun mu?”
“Have You Forgotten”
Red House Painters |
Melankolik folk müzik bugün bir gelişim içindeyse bunu ilk
elden Nick Drake, Elliott Smith, Mark Eitzel, Mark Kozelek ve dolayısıyla da
Iron & Wine’a borçludur. San Francisco’nun depresif dahisi Kozelek’in folk
geçmişi belki de içerisinde çok geleneksel bir yapı barındırmıyor ya da çok
Amerika kokmuyor; bunu oluşturmuş olduğu bestelerden anlayabiliyoruz, ama
bildiğimiz bir gerçek var ki biz bu dünyadan da onun dünyasından da ayrılmak
istemiyoruz.
bant @ 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder