THE GATHERING
Disclosure
Silje Wergeland!
2012
Müziklerini birdenbire değiştiren ve diğeriyle hiçbir alakası olmayan tarzları başarıyla sentezleyen cesur grupları seviyorum. Opeth ve Pain of Salvation hariç. Bundan hareketle The Gathering’in yarattığı o büyülü ambiyansa geçiş yaparak biraz geçmişe dönmek bu grubun geçirdiği evreleri kısaca ele almak, vokalist değişiminin bir grubu yerin dibine değil de nasıl yukarılara çektiğini, oluşturdukları müziğin bugünkü modern piyasada nasıl kabul gördüğünden de kısaca bahsetmek lazım. 90’lı yılların hemen başlarında kadın vokalli Doom ve Gothic metal gruplarının heavy metal dünyasını nasıl da çevrelediği bugün çoğumuzun bilgisi dâhilinde olan bir konudur. Theatre of Tragedy’nin nasıl ki bir Liv Kristine’i varsa The Gathering’de o zamanlar Anneke van Giersbergen ile kitleleri peşlerinden sürüklemekteydi. Bunların arkasından bir dolu topluluk gelmekteydi ki onlarda inanılmaz bir şekilde neredeyse birbirinin aynı tarzlarda ve tonlarda müziklerini sergileyerek pek başarılı iş yapmış sayılmazlardı.
Zaman içerisinde nasıl ki Paradise Lost, Moonspell, Katatonia, Anathema gibi kabul gören topluluklar müzikal değişime girdiler onlarda bu durumdan nasiplenip bu farklılaşmayı kendilerine görev bildi. Theatre of Tragedy müzikal değişimin ilk sergisini sunduğu “Aegis”den sonraki çıkardığı albümlerle pek tat vermeyip başka sulara açılınca grubun sonu da kaçınılmaz oldu. Buna rağmen The Gathering ise “Nighttime Birds”ün başarısı üzerine değişimin ilk sergilendiği “How to measure a planet?” ile ilk önce sevenlerini şaşırttı ve Anneke van Giersbergen’in sesinin de bu sound değişimlerine uyması üzerine gelecek devam albümlerinde de tarzlarını daha da değiştirerek müzik tarihinde cesur topluluklara bir diğer örnek oldular. Nasıl olmasınlar ki, sonraki çıkan albümler olan “if_then_else” ve çok büyük başarılar yakalayan “Souvenirs” ile The Gathering artık kendisini kabullendirmişti ve bu başarıydı.
Bu son iki albümdeki müziğin ilk The Gathering soundu ile benzeştiğinin söyleyemeyiz. Topluluk artık Doom ve death metal elementlerini kullanmayı bırakmış bunun yerine trip hop ve elektronika etkili alternatif süslü bestelerle albümlerini oluşturmaya başlamıştı. Peki, The Gathering bu başarıyı nasıl sağladı? “Nighttime Birds”ten “How to measure a planet?”a geçişte grubun kendini yeniden yaratması çok zor olmadı, çünkü grup üyeleri bu değişimi zaten kabullenmişti ve trip hop ve alternatif müzikler zaten dinledikleri bir türdü ve Anneke’nin de cesur çıkması ve sesinin tonlamalarının bu tarza uyum sağlaması bunu beraberinde getirdi. Kadın vokalli diğer toplulukların bu kadar başarılı sayılmasının sebebi bestelerinin vasat oluşuydu ki bunu da The Gathering’de göremiyoruz.
Anneke grup ile son albümünü yapıp ayrıldıktan sonra topluluk kendi açısından daha da başarılı sayılıyor. “Home” adındaki bu albümde artık dönemin en önemli albümlerinden birisini çıkarmaları, oluşturdukları bestelerin -Home” albümünün ilk iki şarkısına bakabilirsiniz.- nasıl da vazgeçilmez olduğunu böylelikle anlıyoruz. Eğer bir trip hop, elektronika fanıysanız bu albüm sizi kendine çekecektir, aksi takdirde bundan pek memnun olmazdınız. Müzikseverlikle alakalı bir konu olduğunu düşünüyorum.
Grubun Anneke’den sonraki “The West Pole” devri ise gerçekten de çok sıkıydı. Türkiye’de pek yanına yaklaşılmadı ama Anneke’nin yerine gelen Silje Wergeland’ın sözlere büyük anlamda katkı sağlayışı hem de bir müzisyen oluşu bunu çok etkiledi. Sadece bu da değil, sesi de inanılmaz iyiydi ve şarkılara çok iyi uyum sağlıyordu. “When Trust Becomes Sound”, “The West Pole”, “Treasure” gibi şarkılara kulak kabarttığınızda beste gidişatının progresif bir kimlik taşıdığını da düşünüyordunuz.
DISCLOSURE
Atmosferik kelimesini kullanmayı pek sevmiyorum ama bu albüm için en gerekli kelime sanırım o. Klavyelerle yaratılan bazı beste yönlerinde Silje’nin artık derinlik ihtiva eden vokalleri sayesinde “Disclosure” amaca uygun hizmet ediyor ve akılda kalıcı seçenekler sunuyor.
10 dakikayı aşan “Heroes For Ghosts”, hayal kırıklarının açıkça ortaya sergilendiği “Missing Seasons”, ayrıca Post Rock etkili “Gemini I” ve “Gemini II” bölümleri “Disclosure”daki en önemli anlardan birkaçı. Uzun şarkı yapmaya pek zamanı olmayan grubun bunu bu çalışmayla kırdığını görüyoruz ve Anneke ile üzülmeye alışmış bizler, şarkıların söz yazarı Silje Wergeland ile en fazla melankolik oluyoruz ve kendisi inanılmaz söylüyor, duygu dolu ve içten. Gerilerden melankoliye katılan klavye melodileri Silje’nin sesiyle karışınca ortaya gayet samimi şeyler çıkıyor.
“Disclosure”, yenilikçi, modern, cesur, bestelerinin sözsüz bölümlerinde oldukça başarılı olan, Silje’nin Anneke’yi unutturduğu, pop kalıplarının arasından nasıl da rock yapılabileceğinin kanıtı olan çok güçlü bir albüm hüviyetinde. O dopdolu davul vuruşlarının bas yürüyüşlerinin arasından Wergeland hayret verici bir melankoli dünyası haykırıyor, o emekçi haliyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder