SAMLA MAMMAS MANNA
İsveç’teki progressive etkili müzik
yapan grupların atası sayılabilecek bir topluluk. Aslında İsveç ile
sınırlandırmak ne kadar doğru olur orası tartışılır. Çıktıkları zamanı
göz önüne alırsak deneysel bir kimlikle ortaya çıkmaları ve sonradan Henry Cow tarafından oluşturulacak RIO (Rock In Opposition) tarzına dâhil edilmeleri sonucunda topluluk efsane kategorisine geçiş yapmıştır. RIO akımı aslında plak şirketlerine karşı geliştirilmiş bir protesto akımıdır ve bunun amacı ise açıkça plak şirketlerini saf dışı bırakmaktır. Bazı kişilerce sanat akımı
olarakta adlandırılır. Bu tarza bağlı gruplar Henry Cow’un sırf bu akım
dâhilinde oluşturduğu festivallere de katılırlar ve o sayede adlarını
duyururlar. Samla Mammas Manna’nın müziğini tek bir kategoride
anlatabilmek mümkün değildir, zaten öyle hüzünlü müzikleri de yoktur,
daima eğlenmek için bir araya gelmiş müzisyenlerin sırf eğlence olsun
diye oluşturdukları bir topluluktur. Caz, fusion, world music
gibi türleri büyük bir ustalıkla sentezlerler. Garip bir vokal
anlayışları vardır. Biz eğlence amacıyla kuruldu dedik ama madalyonun
öteki yüzü vardır ki çaldıkları müzik öyle kolay yapılabilecek bir tarz
değildir. 70’lerin başından başlayıp 80’leri şöyle bir es geçip
2000’lere kadar gelirler. 71 yılındaki “Samla Mammas Manna” ve 74 yılındaki “Klossa Knapitatet” tavsiye edilebilir.
WIGWAM
Finlandiya’nın çıkardığı en büyük, en köklü
topluluklardan birisidir. Caz rock ve senfonik rock sentezi içerisine
dâhil edilebilecek müzikleri sayesinde Finlandiya’da öncü bir grup
olmuştur. Wigwam’ın bu müziğiyle bir İngiliz topluluk olsaydı eminim ki
bundan çok daha fazla tanınabilirdi. Zamanına göre çok akılcı olan
müzikleri, değişik vokal yapıları ve soundlarının güçlü olması da grubun
artı noktalarından. 69 yılı ilk albümü “Hard And Horny”den sonraki albümünde bas gitarda ünlü bir Fin müzisyen olan Pekka Pohjola’yı görüyoruz. 70 yılı “Tombstone Valentine”da
gruba giren Pohjola başarılı bir açılış yapar, müzik bilgisi ve
enstrümana hâkimiyetiyle dikkati çeker. Bunun devamında ise grubun en
iyi albümü “Fairyport” çıkar. Pohjola’nın çaldığı bas yanında violin’de
de çok başarılı olduğunu görürüz bu albümde. Wigwam 2000’lerde de albüm
çıkartan bir topluluk ancak yine de eski kayıtlarının yerini tabi ki
tutmaz.
KAIPA
İsveç’in köklü Senfonik Rock
topluluklarından, ama en iyilerinden, işini en düzgün yapanlardan bir
tanesi. Müzikleri sadece senfonik etkiyle açıklanırsa bu pek yeterli
olmaz çünkü kendileri gerek gitar melodilerinde ve bestelerin genel
yapısında İskandinav folk müziklerini de bir şekilde bestelere adapte
ederler. Hans Lundin (şimdi ise Ritual adlı grupta çalmaktadır) ve Roine Stolt (kendisi The Flower Kings, The Tangent, Transatlantic
gibi gruplarla çalışmıştır.) Kaipa’nın demirbaş müzisyenleri arasında
yer alır. Lundin’in klasik org, mellotron ve harpsikord geçişleriyle
Stolt’un o çok açılımlı derin gitar soloları birleşmiş ve ortaya ilginç
keyifli bir sentez ortaya çıkarmışlardır. 1975 yılı ilk albüm bunun en
bariz örneği olmakla birlikte içerisinde bir Stolt bestesini barındıran “Förlorad i Istanbul”u yapmaları da ayrı bir güzelliktir. İkinci albüm “Inget Nytt Under Solen”
ise Hans Lundin’in yaklaşık 22 dakikalık muhteşem eseri “Skenet Bedrar”
ile başlar. YES ve Camel etkileriyle birlikte İsveççe olan bu eserler
Kaipa’nın artık oturmuş bir soundu olduğuna işaret eder. “Solo” ile
1970’lerin sonlarını, “Händer” ve “Nattdjurstid” ile 80’leri başarıyla
karşılarlar. Ame ne var ki bundan sonra ayrılır ve uzunca bir süre
ortalıklarda görülmezler. 93 yılındaki bootleg kaydı “Stockholm
Symphonie”den uzunca bir süre sonra toparlanır ve birbirinden muhteşem 4
albüm daha çıkarırlar. “Notes From The Past” bu yeniden
birleşmenin ilk meyvesidir ve Stolt ve Lundin modern bir soundla
dinleyicilerin karşısına çıkar. Aleena isminde İsveçli bir pop rock
vokalistini de albümlerinde kullanırlar. “Keyholder” ve “Mindrevolutions” ile YES etkilerini daha da gün yüzüne çıkarıp 2007 tarihli “Angling Feelings”
ile bu başarılarının tesadüfî olmadığını kanıtlarlar. Bu albümde Roine
Stolt bulunmamaktadır, onun yerine ise bir heavy metal grubu olan Scar Symmetry’den Per Nilsson bu görevi başarıyla üstlenir. 2010 yılında In the Wake of Evolution albümünü piyasaya sürerler. Bu çalışmada grubun folk yönü biraz daha ön plandadır. İçindeki Folkia’s First Decision adlı enstrümantal çalışmada Kaipa mutluluğun resmini müzikle çizer. 2012 yılında ise topluluk yeni albümü Vittjar için hazırlıklara başlar. Kaipa günümüzde de aktif, konserler veren albümler çıkaran bir topluluktur.
TASAVALLAN PRESIDENTTI
Finlandiya’nın 60’ların sonlarında
müzik yapmaya başlayan caz rocker’ları fusion etkili besteleriyle
bugünkü progressive rock dinleyenler tarafından ilgiyle izlenmekte.
Kimle konuştuysam pek olumsuz laf söylenmedi bu topluluk için.
Ülkelerinin diğer grupları olan Wigwam ve Finnforest ile
de müzikal olarak hem benzeşmekte hem de onlarla iyi ilişkiler
kurmaktaydı. Klasik prog kalıplarının içerisine caz doğaçlamaları, flüt
ile desteklenen folk öğelerini de müziklerine sokmaları tek kelimeyle
inanılmaz. Çok şiirsel müzik yapan bir topluluk diyebilirim. İlk iki
albümleri kendi alanlarında birer klasiktir. Özellikle “Tasavallan Presidentti II”
bu uğurda defalarca ödül alabilecek derecede güçlü müzikal yapıya
sahiptir. İsveç ve Norveç, Finlandiya’yı pek İskandinavya’nın
parçasından saymazlar ama bu grubun müziğinde öyle bir sempatiklik
mevcut ki sadece İskandinav müzisyenlerine ait olan o soğuk yapı da
buraya uğramaz. Dıştan soğuk duruşlarına nazaran oluşturdukları müzik
bir o kadar sıcak gelir insana. 74’deki “Milky Way Roses” albümünden
sonra pek haber alınamayan topluluk 2006’da “Six Complete” adında bir
çalışma ile geri dönmüştür.
TRETTIOÅRIGA KRIGET
İsveç İsveç İsveç! Trettioåriga
Kriget belki de bu ülkenin en iyi gruplarından birisidir. İsveç’ten çok
nadir kötü topluluk çıkıyor, bunu da orada yaşayan insanların çoğunun
ailesinden kaynaklanan bir dayatmayla ilgili olduğunu düşünüyorum. Çok
küçük yaştan itibaren kişi bir enstrümanla tanışır ve sonrasında gelen
müzik dersleri, beste oluşturma ve bir müzik grubu kurma hareketleri.
İsveç’in suyunda vardır bu ve her aileden en az bir kişi müzisyendir ya
da müzikle uzaktan yakından ilgilidir. Trettioåriga Kriget, ilk albümünü
kendi adıyla 74 yılında çıkarmış. O zamanlar çok gençlermiş fakat o
yaştaki insanlardan böylesi bir müzik çıkıyorsa şaşırmamak lazım çünkü
yukarıdaki düşünceleri destekler nitelikte duruyor bu düşünce. İsveççe
olan şarkıları müzikle uyum içerisinde ve soundları o kadar canlı ki
inanılmaz. Hiçbir gruba benzetilmesini doğru bulmadığım bir grup
Trettioåriga Kriget. Doğaçlama gitar formlarıyla dinamik, baskın bas
melodileriyle, çok yoğun olmayan mellotron geçişleriyle farklı çok
farklı bir grup. Biraz önce bahsettiğimiz ilk albümleri klasik olmakla
birlikte çıkardıkları her çalışma da belli bir kalitenin üstündedir. 76
yılı “Krigssång” 92 yılı “War Memories”, 2004 yılı “Glorius War” ve 2007 yılı “I Början Och Slutet”
albümlerine dönem dönem bakıldığında bile başarısızlığı yoktur bu
grubun. Arada bir ayrılarak meraklanmamızı sağlayan bu heyecan verici
topluluğun pek tanınmayan bir progressive grup değil de kusursuz, her
dinleyicinin derinlemesine tanıyabildiği bir “jam band” olmasını
diliyorum.
KAAMOS
Güzelim Finladiya’da 77 yılında sadece tek albümle
ortaya çıkıp daha sonra aniden kaybolan sentez topluluklardan bir
tanesidir. Orta çağ müziği, blues ve funk gibi bir araya gelmesi zor
olan türleri tek potada eritebilmek bu grubun göreviydi. Jethro Tull, YES gibi gruplardan aldığı ilhamları da sayarsanız tek albümle neler başarabildiklerini tahmin edersiniz. “Deeds And Talks”
adındaki bu albümde “Strife”, “Delightful” ve adı üstünde barok
ezgilerden etkilenilmiş müthiş bir çalışma olan “Barokke” yer alıyor.
Kyösti Laihi’nin kullandığı moog synthesizer albümün her tarafında
karşınıza çıkıyor. Folk müziklerden hoşlanan dinleyiciler kesinlikle
bakmalı bu gruba. Aynı adlı bir başka grup da mevcut fakat onlar olayın
heavy metal tarafıyla ilgilendiğinden şimdilik ilgi alanımızda değiller.
FOLQUE
İskandinavya’dan çıkmış o kadar çok prog folk
grubu var ki hepsini saysak sığdıramayız belki de. İşte onlardan
biriside Folque isimli bu topluluk ve İskandinavya’nın Norveç tarafından
geliyorlar. Folque’nin müziğinde prog etkisi azaltılmış ama folk
öğeleri daha fazla yüzeye yerleştirilmiş gibi tınlıyor. Kendi folk
müziklerinden başka İrlanda folk müziğine de geçiş yaparak, bu konuda ne
kadar geniş düşündüklerini bizlere gösteriyorlar. Keman ağırlıklı
olarak viyolin ve banjo’yu da kullanan grup elemanları hem müziğin
akustik olmasını sağlıyor hem de minimalist bir yaklaşım sergiliyorlar.
İlk albümlerini kendi adıyla 74 yılında çıkaran bu topluluk 75 yılındaki
“Kjempene på Dovrefjell” albümü ile de aynı müzikal anlayışlarını sergiliyorlar ama 76 yılında çıkan “Vardøger”
adlı çalışmasıyla da başarılarını ikiye katlıyor. Bu albümdeki
“Fantaguten” isimli şarkı ise tarafımdan grubun en güzel çalışması
olarak yazılmıştır. Folque’den 80’li yıllarda da haber alırız fakat
ondan sonra pek ortalıklarda görünmez ve kaybolurlar.
FINNFOREST
Caz, rock ve Finlandiya üçlüsü denilince akla gelen ilk isim ya Wigwam ya da kalın bıyıklı müzisyen Pekka Pohjola
oluyor genelde. Finlandiya’nın geleneksel folk müziklerinden de
beslenen bu müzisyenler arasında 1970’lerde adı pek duyulmamış ama
dikkatli dinleyiciler tarafından bilinen bir topluluk olan Finnforest’de
bu yolun yolcuları arasında yer alıyor. Enstrümantal müzikleri oldukça
dikkat çekici fakat bu grubun konusu açılınca akla hemen Focus isimli bir topluluk geliyor. Bir progressive rock sohbet ortamında “Finnforest dinlemiş miydiniz?” tarzında soruya genellikle “dinledim ama Focus’a çok benziyor”
şeklinde cevaplar duymanız da olası bir durumdur. Finnforest müziğinin
beslendiği yerler oldukça çeşitli ve bu iki kült grup olan Mahavishnu
Orchestra’dan Weather Report’a dek uzanıyor. Grubun kendi adını taşıyan
ilk albümü de önemlidir. Zaten sonrasında da pek bir şey üretmediler.
Senfonik yapının da bolca kullanıldığı bu albümlerde doğaçlama formuna
da yaklaşmaları takdire şayan.
ELONKORJUU
Finlandiya’nın tek albümlük neferlerinden olan
bir gruptur. 60’ların sonu ve 70’lerin başındaki o dâhiyane soundları
içerisinde barındıran beste yapıları sayesinde Finlandiya içerisinde
büyük işler yapmışlardır. Bazen blues rock’a kaçan melodileri caz
yapısıyla birleştirmişler sert gitar rifleri ve o dolu dolu hammond org
tonlarıyla başarılı bir albüm yaratmışlardır. 72 yılı “Harvest Time”
albümü onların tek çıkardığı çalışma olmuş ve daha sonra topluluk
ortadan kaybolmuştur.
RADIÖMOBEL
Psychedelic Rock’ın İsveç’ten cevabı
olacakken fazla albüm çıkarmamaları ve müziğe devam etmemeleri kötü
olmuştur. Belli bir potansiyeli vardır fakat bunu pek fazla ileri
götürememişlerdir. Radiömobel müziğinde klasik psychedelic öğeleri Amon
Düül gibi usta bir gruptan almıştır, bunun yanında elemanların amatörce
olması, beste yapılarındaki bazı dengesizlikler de şarkıları dinleyince
hemen anlaşılabiliyor. 75 tarihli ilk albüm “Tramseböx” kısmen iyiyken 78 yılı “Gudang Garam”da bir parça toparlanmış görüntüsü çizmişlerdir.
PIIRPAUKE
Finlandiya dolaylarından etnik müziği caz ile
birleştirmeyi amaç edinmiş progressive mantıkta müzik yapan kalabalık
müzisyenleri olan bir topluluktur. 70’lerden bu yana Finlandiya ve
dolayısıyla İskandinav (her ne kadar İsveç ve Norveç Finlandiya’yı
İskandinavya’dan saymasa da) folk müziği adına başarılı işler
yapmışlardır. 75 ve 76 yıllarında çıkan “Piirpauke 1” ve “Piirpauke 2”
birbirinden iyi albümler olarak gözükürken bu topluluğun “live”
kayıtları ise bir başkadır. 2000’lerde de müziğe devam etmişlerdir.
RÅG I RYGGEN
Tek albümlük İsveç tabancasıdır. Stockholm şehrinin göbeklerinden doğan bu çocuklar sıkı birer rock’çı. Deep Purple, Uriah Heep
benzeri tatlar alınan müziklerinin içerisine dönemin klavye soundu da
girince tadından yenmiyor. Deep Purple hatta hatta daha uçlardan Frijid
Pink falan dinliyorsanız bu topluluk tam size göre. Blues notaları da
flüt melodileri de kulaklardan pek kaçmıyor, tam başka sulara girecekken
rock ağırlıklı zaman zaman progressive de olabilen besteler icra
etmişler. 75 yılında çıkan ilk ve tek albüm tavsiyedir.
AKASHA
Psychedelic müziğin tam özelliklerini yansıtmasa bile o etkileri verebilen Norveç’in karanlık topluluklarından birisi. Syd Barrett’in olduğu ilk dönem Pink Floyd’unun yoğun etkisi, Eloy’un “Dawn”
dönemini hatırlatan o klavye soundları bu grubun müzikal özellikleri
arasında yer alıyor. 77 yılı ilk ve tek albümleri olan “Akasha”nın 11
dakikalık giriş şarkısında olaya giriş yapıyorlar. Karanlık ve boşluk
hissi veren o melodiler arasında mellotron’ların yoğun olarak
kullanıldığı “Light And Darkness” ve “Electronic Nightmare” albümün en
iyi çalışmalarından bazıları. Psychedelic sound sevenler bu gruba
mutlaka bir göz atmalı.
TRÄD GRÄS OCH STENAR
1960’ların sonlarında İsveç’ten doğmuş nitelikli bir psychedelic topluluktur. Grateful Dead gibi orta tempoda giden şarkılarının soundunu aslında Amon Düül
gibi bir topluluktan almışlardır. Hiç susmayan kirli tonlarda giden bir
gitar ve belli bir hızda seyreden şarkı yapıları grubun müzikal olarak
en belirgin özelliklerinden sayılmaktadır. 70 yılı aynı adlı ilk
albümleri iyi bir başlangıç olmuş 72 yılı “Mors Mors” albümü ile
daha fazla isimlerini duyurmuşlardır. İlginçtir, bu topluluk 70’lerden
sonra 2000’lerde de müzik dünyasında görülmüş fakat pek etki
bırakamamıştır.
ISILDURS BANE
İsveç’in en yaratıcı müzisyenlerinden oluşan
topluluktur. Kemik dinleyicileri olması sebebiyle ciddiyetle dinlenir
ve çıkardıkları her albüm takip edilir. 80’lerin başından beri müzikle
haşır neşir olan bu topluluğun ilk dönemi yoğun senfonik pasajlı
şarkılarla geçilir. Böyle pek ilgi çekemeyen topluluğun asıl olayı
90’larda başlar ve “The Voyage – A Trip to Elsewhere” albümüyle
olaya son noktayı koyarlar. Artık bundan sonra yol daha da açılmıştır ve
topluluğun önemi bundan sonra daha da artar çünkü müzikal yönü değişmiş
deneysel tarzlara göz kırpan bir yapı sergilenmeye başlanmıştır. “Sea
Reflections / Eight Moments of Eternity” ile bir başyapıt yaratırlar ve
ardından gelen MIND projesi ile Frank Zappa benzeri
deneysel bir yapıyla dinleyicinin karşısına geçerler. Bu MIND projesi
olayı çok farklılık yaratır grubun diskografisinde ve daha sonra
onlardan pek haber alamayız. Isildurs Bane her progressive rock ve
deneysel müzik dinleyicisinin arşivinde olması gereken bir müzikal
değerdir.
FLÄSKET BRINNER
İsveç’in 70’lerde ortaya çıkmış şahsiyetli gruplarından birisidir. Caz, folk ve klasik müzik
türlerini birleştiren psychedelic yapıdaki ilginç müzikleriyle iki
albüm yapıp ortadan kaybolmuşlardır. İsveç’in yine ünlü müzisyenlerinden
birisi olan Bo Hansson’un da konuk olduğu 72 yılı aynı adlı ilk albümü
ile caz rock’ın deneysel hâli ile bizleri tanıştırmışlardı.
Müziklerinden hiç eksik olmayan o acid rock soundunu o dönemlerde çok
kullanan İsveçli topluluk pek yoktu ya da tamamiyle yer altında kalarak
müzik yapıyorlardı. İkinci albümleri “Fläsket”te de aynı
özellikler devam ediyor ve ondan sonra ise gruptan haber alamıyorduk.
Fläsket Brinner, İsveç’in az duyulmuş fakat çok detaylı müzik yapan
kaliteli isimlerindendir.
KULTIVATOR
Norveç’in 80’lerdeki senfonik rock gruplarından birisidir Kultivator. Gentle Giant’ın kategoriler dışı tarzını alıp King Crimson ve YES benzeri senfonik oyunlarla süslemeyi iyi becerirler. Zaman zaman Canterbury ve Zeuhl taraflarına da geçtikleri görülür fakat bu uzun sürmez. İlk albümünü 81 yılında “Barndomens Stigar”
adıyla çıkaran Kultivator sanki 80’lerin başında değilmiş gibi,
70’lerin ortalarında kullanılan o soundu müziklerinde kullanmış ve bu
sayede albüm de bir şeye benzemiştir.
LUCIFER WAS
Norveç’in heavy prog tarzındaki esaslı gruplarından birisidir. Grubu çok iyi takip ettiğimden müzikal değişimlerini de iyi bilirim. Lucifer Was; Black Sabbath, Jethro Tull ve Uriah Heep gibi grupların bir sentezini yapar. Thore Engen’in
önderliğinde 70’lerin başlarında kurulmuş olan grup o zamanlar pek
kayıt yapmamıştı. Sadece 1970’li yılların ortalarında oluşturduğu bazı
materyalleri gözden geçirip, sessiz sedasız ortalıktan kaybolmuştu. 76
yılından 96 yılına kadar uzun aralıklarla stüdyoya takılmışlar ve 1996
yılında bir kayıt yapmak üzere yeniden stüdyonun yolunu tutmuşlardır.
1997 yılında “Underground And Beyond”u çıkaran Lucifer Was o
70’lerin kirli soundunu müziklerinde kullanmaktan çekinmiyordu. Melodik
progressive rock çizgisindeki besteleri Black Sabbath gitarları, Ian Anderson
(Jethro Tull) tarzı flüt melodileri ile birleşiyor ve ortaya kusursuz
bir albüm çıkıyordu. İkinci çalışma olan “In Anadi’s Bower” 2000 yılı
bir kayıttı ve o eski sound hâlâ yerinde duruyordu. Üçüncü albümleri “Blues from Hellah”
ise içerisindeki “Mire” ve “Armworth” bestelerine rağmen blues etkileri
taşıyordu. “Old In Eden” ve “Come Drug Me Babe” nefis olan yoğun blues
etkili iki çalışmadır bu albümde. 2007 yılında ise “The Divine Tree” ile
blues etkilerine bir son verip tekrar kirli ve eski soundlarına geri
dönerler. 2010 yılındaki The Crown of Creation’da ise senfonik
etkiler görülür ve bu Lucifer Was müziğini daha geniş açılara taşır.
Lucifer Was’ın son üç albümü İsveçli plak şirketi Record Heaven’dan çıkmıştır. (The Crown of Creation hariç.)
KERRS PINK
Norveç’in progressive folk duayenleri 80’li ve
90’lı yılları başarıyla geçirip 2000’lere kadar uzanan geniş bir zaman
diliminde müzik yapmıştır. Müzikal yapısının temelinde yer alan Pink Floyd etkilerinin üzerine Camel
gibi bir grubun yumuşak soundunu yerleştirip, bestelerini öyle
oluşturuyordu. Bu kuzeyin soğuk dâhileri, Hammond org, mini moog gibi
enstrümanlarla da müziğine derinlik katmış, bir anlamda senfonik rock
kulvarında da yer almıştır. Folk enstrümanı olarak da tin whistle’ı
(İrlanda kavalı) kullanan Kerrs Pink ilk albümünü aynı adla 81 yılında
çıkarmış ve haklı bir başarı elde etmişti. Bundan sonra ise “Mellom Oss”
ve 97 yılında kaydettikleri “Art Of Complex Simplicity” adlı
albümleri ile yerlerini iyice sağlamlaştırdılar. 2002 yılında
çıkardıkları “Tidings” ise bir senfonik rock albümüydü, Camel ve
Renaissance tatları alabileceğiniz bir müzikal kimliğe de sahipti.
KVARTETTEN SOM SPRÄNGDE
İsveç’in bu tek albümlük 3 kişilik grubu müziklerinde yer alan flüt, hammond org, piyano
ve gitarlarla olabilecek en iyi işi çıkarmış. Bas olmaması nedeniyle bu
işi klavyeyle halletmeye çalışmışlar ve pek de sorun olmamış. Bu
oluşumun en güzel tarafı ise hammond org tonları oluyor ve müziğin
geneline yayılan bu melodiler sayesinde dengesiz bir ruh haline
bürünebiliyorsunuz. 73 yılı “Kattvals” adlı bu albümde gitarların
yarattığı deneysel hava, caz ile folk müziğin buluşması 6 şarkılık bu
albümü “iyi albüm” kategorisine sokuyor. Dinleyecek olanlara tavsiyemse
sekiz dakikalık “Gånglåt Från Valhallavägen” adındaki şarkıdır.
Grubun devam etmemesi ise kötü olmuş. İlk albümünde böyle başarılı bir
müzikten sonra insan keşke devam etselermiş diyebiliyor. Kvartetten Som
Sprängde, İskandinav progressive müziğinin pek bilinmeyen bir yüzü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder