Geniş
açılımlı Progresif Rock’ın bir diğer yüzü de müziğine folk ve etnik öğeler
süsleyen kadın vokalli inanılmaz topluluklar. Bu grupların başını 70’lerde
Renaissance, Pentangle gibi İngiliz topluluklar çekerken sonraki zamanlarda ise
en başta Mostly Autumn, Iona, Panic Room, The Reasoning ve Polonya’dan
Travellers gibi gruplar devam ettirdi ve hala devam ettirmeyi sürdürüyor. Bu
gruplar arasında İngiliz topluluk Karnataka ise kendine özgü müziğiyle
diğerlerinden keskin çizgilerle ayrılıyor. Mostly Autumn daha rock bir havada
müziğini sergilerken Karnataka ise daha folky bir havada müziğini yorumluyor.
Grubun kendi adını taşıyan albümü ve sonraki “The Storm” kaydı kendi çevrelerinde
isimlerinin duyulmasını sağlamıştı. Sonraki “Delicate Flame of Desire” ise
artık grubun kendini kanıtladığı çok üstün bir albüm olarak müzik tarihine
geçti. Vokallerde yer alan Rachel Jones grubu neredeyse tek başına sırtlıyordu
ve o güzel sesiyle inanılmaz ambiyanslar yaratmıştı. 7 sene albüm yapmaya ara
veren toplulukta inanılmaz bir kadro değişimi olup ardından “The Gathering”i
çıkardılar ve o sene birçok dergi tarafından yere göğe sığdırılamadılar.
Gerçekten de bu albüm Karnataka’nın en iyisiydi, o etnik, arabik melodiler
birçok fanın gruba yaklaşmasını sağladı. Ardından grupta yeniden kadro değişimi
meydana gelip tekrar çalışmaya başladılar. Bu sırada klavyeye ise Çağrı
Tozluoğlu geçmişti ve bu sürede bir canlı kayıt albümü piyasaya sürdüler. Albüm
için ise çalışmalar hızla sürmekte. Sorularımı öncelikle grubun basisti Ian
Jones’a yönelttim.
Öncelikle merhabalar
ve sizinle röportaj yapabildiğim için sevinçliyim. Ayrıca, sizi uzun süredir
takip eden sıkı bir hayran olduğumu da eklemek isterim. İngiltere / İtalya /
Hollanda turneniz nasıldı? Umduğunuz geri dönüşü alabildiniz mi hayranlardan?
Merhaba! Turnelerin hepsi çok iyi geçti,
teşekkürler. Hayranların reaksiyonları inanılmazdı ve turneler bir sonraki
stüdyo albümümüz için yeni materyaller üretmemize de yardımcı oldu. Canlı
çalmak grup için her zaman önemli olmuştur - bu stüdyodakinden çok farklı bir
tecrübe oluyor ve şarkı düzenlemeleri konusunda yaratıcı takılabiliyorsunuz. Ek
olarak, bu sayede hayranlarla etkileşim fırsatı da yakalıyoruz - ve bu olayın
çalışınızda ne kadar büyük bir fark yarattığına inanmak güç.
"Karnataka"
ismi kulağa çok egzotik ve fantastik geliyor. Bu ismi nereden buldunuz?
"Karnataka" ismi Hindistan orijinli
bir kelime, oradaki bir bölgenin ismi. Birkaç yıl önce Karnataka'ya gidip,
ormanda kamp yaparak vakit geçirmiştim. Bu harika bir deneyimdi. Fillerle iç
içeydik, nehirde timsahlar vardı ve yılanlar ve akrepler! Grubu kurduğumda,
kişisel olarak bana bir şeyler ifade eden bir isim aramıştım. Diğer yandan da,
müziğimiz de ara sıra doğu etkili temalar içerdiğinden, doğu kökenli bir isim
kullanmak bana uygun görünmüştü.
İçerisine
Kelt ve orta-doğu melodileri de serpiştirilen, ama aslen İngiliz stili bir
progresif müziği, kendi tarzınızda dinleyicilere sunuyorsunuz. Mostly Autumn,
Magenta, Iona vb. gruplar arasında;
kendinize has, belirgin bir müzikal karakteriniz olduğu ve ayrı bir
yerde durduğunuz da açık. Siz ne düşünüyorsunuz müziğiniz hakkında?
Karnataka'nın kesinlikle kendine has bir
"sound"u var, ve bence sadece prog müzikten gelenlerle
sınırlandırılmayacak genişlikte bir ilham yelpazemizin olması oldukça
önemli.Grup elemanlarının Doğu'dan, Güney Amerika'ya; cazdan folk'a vs. giden,
oldukça farklı türlerle haşır neşir olduklarını söyleyebilirim. Müzik zevki
konusunda hepimiz de oldukça açık fikirliyiz. Ayrıca, biz hiçbir zaman başka
gruplar gibi bir müzik yapmaya çalışmadık - bazı artistlerden çok fazla ilham
almak böyle bir risk yaratabiliyor, ve bence kimi zaman prog müzikte buna; yani
kendi soundu ve karakterini oturtmak yerine, bazı spesifik sanatçılardan
etkilenme olgusuna rastlanabiliyor, ve bu bir sorun oluşturabiliyor.
Yakın
zamanda kadronuza Hayley Griffiths ve Çağrı Tozluoğlu'nu dâhil ettiniz.
Çağrı'yı bazı önceki işlerinden biliyordum ve oldukça başarılı bir müzisyen.
Onun kadroya dâhil olmasının hikâyesinden bize bahsedebilir misin? Böyle bir
olayın gerçekleşmesi, Türkiye'de epey ses getirdi.
Çağrı,
ulusal basına verdiğimiz ilan için bizimle kontak kurdu. Bir grup klavyeciyi
deniyorduk, ve Çağrı'nın hem çalışından, hem de besteciliğinden çok etkilendik.
Bizim müziğimizin hissiyatına çok uygundu ve kendi çalışıyla yepyeni bir şeyler
de sundu. Çağrı, modern bir sound kullanmasının yanında, müzik teknolojisini de
iyi bilen ve takip eden bir klavyeci. Hem çalma hem de yazım aşamalarında,
olaya oldukça yaratıcı yaklaşabiliyor.
Hayley
Griffiths hem kendisi, hem de sesi çok güzel bir bayan. Ayrıca, şarkılara
kattığı duygu çok etkileyici. Lisa Fury ve Rachel'i de düşündüğümüzde, Hayley
ve onun gruba kazandırdıkları hakkında neler söylersin?
Hayley'in
güçlü, güzel bir sesi ve inanılmaz bir ses aralığı var, ve tam bir tutkuyla ve
kendini tamamen vererek şarkıları söylüyor. Onu ilk dinlediğimizde anında
etkilenmiştik, ayrıca kendisinin melodi yazış stili ve ilham aldığı şeyler
soundumuzu varyasyonladı. Hayley, elbette ki Riverdance ve Michael Flatley's
Lord of the Dance ile turladı, ve bu ona kimi en büyük sahnelerde performans
sunma fırsatı verdi. Bu konuda oldukça deneyimli.
2004'ten
beri birçok kadro değişimi yaşadınız. "Delicate Flame of Desire"
albümünde yer alan kimi müzisyenler The Reasoning isimli grubu kurdular. Bu
kadro değişimi gerçekten şart mıydı, yoksa sadece müzikal bir yön değişimi
miydi sadece? Bizi biraz aydınlatır mısın?
Bazı
sebeplerden ötürü 2004'deki ayrılmalar kaçınılmazdı, fakat her ne kadar o
dönemler bizim için zorlu geçse de bizi olgunlaştırdı ve farklı yönlerimizi
geliştirmemize yol açtı. Bana göre şu andaki müzisyenliğimiz çok daha güçlü. Enrico
artık sounda çok fazla derinlik ve renk katan 3 boyutlu bir gitarist.
"The
Gathering Light" albümünü çıkarmanız için tam 7 yıl bekledik. Tüm bu
yıllar boyunca neler yapıyordunuz?
İlk
kopuşların ardından uzun süreler farklı projeler için çalıştım ve grubu yeniden
toplama nihai kararını verdiğimizde kadronun birlikte bir şeyler üretebilecek
kimyada olup olmadığından emin olmak istedik. Hayranlarla yeniden bir bağ
kurmak da önemliydi, bu sebeple ilk önce mümkün olduğunca turlamaya karar
verdik.
Bana göre
"The Gathering Light" sizin bu güne kadarki en başarılı albümünüz ve
Lisa Fury'nin albümde yaptıkları gerçekten çok iyiydi. Sormak istediğim şey
ise, Moment in Time ve Tide to Fall gibi parçalarda kullandığınız orta-doğu ve
arabik melodilerle, ve bunu nasıl yapabildiğinizle alakalı olacak. Daha önceden
de orta-doğu müzikleriyle uzun süredir haşır neşir miydiniz?
Orta-doğu
ve arap müzikleriyle her zaman ilgiliydim ve Peter Gabriel, Loreena Mckennit
gibi sanatçıların kendi müziklerine bu tınıları dâhil etmelerinden hoşlanırdım.
Aslında bunu daha önceki albümlerde de daha fazla yapmak istemiştim, fakat buna
fırsat hiç doğmamıştı. Bundan sonra Çağrı da kadromuzda olduğuna ve bu etkileri
çok daha etkin biçimde müziğimizde kullanabileceğimize göre, bu işe daha da
fazla eğilmeye hevesliyim.
Biraz da
"The Gathering Light" için nasıl hazırlandığınızı ve çalıştığınızı
anlatabilir misin? Ek olarak, Lisa Fury neden gruptan ayrılmıştı? Bu albümü
çıkardıktan sonra, Rick Wakeman'dan bile övgüler aldınız. Ne diyorsunuz bu
duruma?
"The
Gathering Light"taki şarkıların çoğu 2006-2009 yılları arasında yazıldı,
kayıt ve prodüksiyon süresinde ise birkaç kısım daha eklendi. Albüm kaydı benim
stüdyomda yapıldı ve 18 aydan fazla sürdü. Çok büyük ve kompleks bir
prodüksiyona kalkıştık. Daha önceki albümlerde kimi basit yaylı düzenlemeleri
kullanmıştık, ama "The Gathering Light"ta bunu daha ileriye götürmeyi
düşündüm ve böylelikle bir yaylılar kuartetiyle birlikte, Huw McDowell (ELO)'ın
çello partisyonları kayıtta yer buldu. Albümü bitirdiğimizde Lisa bize
Avustralya'ya yerleşmeyi planladığını söyleyip gruptan ayrılmıştı, böylelikle
onun yerine yeni bir eleman bakınmaya zaten karar vermiştik.
Rick Wakeman'dan övgüler almak çok büyük bir onurdu! Bir Yes hayranı olarak,
kendisi tarafından coşkulu biçimde övülmek gerçekten çok özeldi. Radyo
programlarında da bize büyük destek veriyor Rick.
Kadrosunda
Lisa Fury, Steve Evans, Ian Simmons gibi isimleri barındıran "Chasing the
Monsoon" projesi ne alemde? Herhangi bir gelişme var mı? Yakın zamanda bir
albüm beklemeli miyiz?
"Chasing
the Monsoon" projesi umuyorum ki bir zaman gerçekleşecek. Neredeyse bitmiş
bir albüm kaydımız hazır. Hepimiz de başka projelerle çok meşgulüz, o yüzden
bunu biraz bekletiyoruz şimdilik, fakat umarım yakın zamanda geri dönüp kaydı
sonlandırabiliriz.
Müziğinizde
folk ve rock müziği kaynaştırırken, saykedelik ve pop elementleriyle de onu
süslüyorsunuz. Fairport, Convention ve Pentangle gibiİngiliz progresif folk
gruplarından hiç etkilendiniz mi? Birçok tarzdan ilham alan müziğiniz hakkında
neler söylersiniz?
Ben
şahsen bu gruplardan çok; Genesis, Marillion, Yes ve Pink Floyd gibi progresif
gruplardan, ve ayrıca Clannad, Loreena McKennit, All About Eve ve Within
Temptation gibi progresif olarak görülmeyen sanatçılardan daha fazla
etkilendim.
Rahatlatıcı
ve huzurlu müziğiniz, duyguları ön plana çıkartıyor. Ben müziğinizle bazen bu
dünyadaki kötülüklerden kaçıp, uzak bir yere hayali bir yolculuk yapıyorum.
Böylesi bir müzik yapabilmenizin bir sırrı var mı? Büyüleyici ve canlı bir
atmosferiniz olduğunu reddetmek zor.
Müziği
yazarken bizi motive eden şeylerden biri, sizi müzikal veya duygusal bir
yolculuğa çıkarması gerektiğidir bence, fakat ben bizim şarkılarımızın bireysel
yolculuklar olması fikrini seviyorum. Belki de bu müziğe gerçeklerden uzaklaşma
boyutu katıyor.
The
Gathering Light ve Forsaken Light gibi şarkılarınızda sinematografik bir
hissiyat var. Sinemayı seviyor musunuz? En sevdiğiniz yönetmenler ve onların en
sevdiğiniz filmleri hangileridir? Alan Parker ve filmi "The Wall"
hakkında neler düşünüyorsunuz?
Evet,
az önce konuştuğumuz yolculuk fikriyle paralel bir durum. Bu, müzikal olduğu
kadar görsel de bir durum ve belki de dinleyicilerin müziği dinlerken yolculuğu
gözlerinin önüne getirmesini de sağlamak için bilinçaltısal bir çaba
gösteriyoruzdur. Grupta hepimiz sinemayı çok seviyoruz ve sanırım bu müziğe
görsel yaklaşım konusunda da aynı durumu paylaşıyoruz galiba. Müzikte uğraşılan
şey, görsel imgelerden faydalanamadan o imgeyi müzikle yaratmaya çalışmaktır ve
salt müzikle bunu başarabilmek kolay değil.
Kişisel olarak favori yönetmenlerim: Martin Scorsese, David Lynch, Tim Burton,
David Cronenberg, Quentin Tarantino, Terry Gilliam, Spielberg, Sam Mendes,
Peter Jackson, Clint Eastwood, Coen kardeşler, Steven Soderbergh, Ang
Lee, Lars von Trier.
Alan
Parker'ın "The Wall"da hem albüm çok başarılı bir biçimde
görselleştirilmişti, hem de İngiltere'nin çok tuhaf bir politik döneminde
gösterime girmişti bu yapıt. Gerald Scarfe'nin animasyonları, albümdeki
videolarla güçlü bir bağlantı da kurarak, filme gerçek anlamda çok şey
katmıştı.
Favori
İngiliz progresif rock grupların hangileri? Yes ve Jethro Tull gibi geleneksel
grupları mı, yoksa Porcupine Tree gibi modern oluşumları mı tercih ediyorsun?
Dinleyici
olarak, sevdiğim müzikler oldukça geniş bir yelpazede. Genesis, Yes, Ping Floyd
gibi prog gruplarının büyük bir fanıyken, aynı zamanda Gary Numan, Human
League, Depeche Mode gibi farklı türdeki
grupları da hep dinlerdim - hala da bazen dinliyorum; ama Porcupine Tree,
Flaming Lips, Mercury Rev gibi yeni gruplardan da keyif alıyorum.
Radiohead
"OK Computer"ı çıkardığında, müzik dergilerinde "Önümüzdeki 20
yılı etkileyecek bir albümdür bu." gibi spekülasyonlar yapıldı. Sen de
böyle mi düşünüyorsun?
Radiohead'in
"OK COMPUTER" albümü kesinlikle bir dönüm noktası eseridir, ve birçok
grup etkilenimlerini sayarken bu albümün de ismini verir. Bence Radiohead
"gerçek" progresif gruplardan biridir - geçmişteki bir şeyi yeniden
yorumlamak yerine, deneysellik zihniyetini orjinal biçimde ileriye taşıyan bir
gruptur. Bu albüm 16 yıl önce piyasaya çıktı,
birçokları için hala bir ilham kaynağı olmayı sürdürmesi de, eserin büyüklüğünün kanıtı gibidir.
Son zamanlarda progresif rock'ın önemli internet sitelerinde de çok popüler
olmuş olan, progresif müziğin alt türleri hakkındaki düşüncelerin neler? Tarzı
crossover prog, neo-prog, prog related gibi türlere bölmek gerçekten gerekli mi
sence?
Bence
prog etiketi bazen aşırı fazla kullanılıyor ve bana göre progresif olan birçok
müzik başkasına göre olmuyor. Sanırım "prog" bazen, Genesis gibi eski
prog gruplara sound olarak benzerliği vurgulayan bir sıfat olarak kullanılıyor,
fakat ben bu tür bir nostaljiklikten ziyade "progressive"
(ilerlemeci) gruplar için bu ibareyi kullanmayı tercih ediyorum. Björk gibi
sanatçıları "prog" değil, ama progressive (ilerlemeci) olarak
değerlendiriyorum. Türlerin tehlikeli tarafı, grupları belli kalıpları
kullanmaya itebiliyorlar, yani bir türe uymak için müziklerinden deneyselliği
hiçe sayabiliyor gruplar. Müziğin satılış biçimi duruma iyi gelmiyor, çünkü
müzik, daha kolay pazarlanması adına kategorize ediliyor.
Bildiğim
kadarıyla şu dönemde konserlerle meşgulsünüz, peki bir sonraki stüdyo albümünüz
için ne zaman çalışmaya başlayacaksınız? Ya da, bir sonraki ürününüz yeni bir
canlı kayıt mı olacak? Düşünceleriniz ve planlarınız nelerdir?
Konser
vermekten hepimiz zevk alıyoruz, ve turlamanın grubu ileriye götürdüğünü ve
böylece daha iyi bir takım olmamızı sağladığını hissediyoruz. Canlı albüm / DVD
kaydedip piyasaya sürmek, yeni grup elemanlarını hayranlara -özellikle bizi
turnelerde izleme fırsatı bulamayanlara- tanıtmada iyi bir yöntem. Yeni albümü
kaydetmeye zaten başlamıştık, ve yine albümde yer alacak yeni materyaller
yazmaya da devam ediyoruz.
Sorular bu
kadardı Ian. Zaman ayırdığın ve cevapların için teşekkürler. Eğer
gelebilirseniz, sizi Türkiye'de izlemek ve ağırlamak çok güzel olur.
Türkiye'ye
gelip çalmak harika olurdu! Aynı zamanda orası Çağrı'nın memleketi olduğundan,
çok özel de bir konser vermiş olurduk.
@2013
*Çeviriler için Özgür
Durakoğulları’na çok teşekkürler…