TESTAMENT
The Ritual
Thrash'in yavaşladığı yıllar...
Geçmişe
dair düşüncelerimde bu grupla ilgili o kadar çok anım var ki. Bunları sıralasam
belki albümden söz edemez ve fazla subjektif cümleler kurmuş olurum.
Metallica’nın 1993 İnönü Stadyumu konserine giderken kulağımdan çıkarmadığım
kulaklığımdan Testament sesleri geliyordu. Yana yana aradığım “Souls of Black”
tişörtünü bulduğumda giyinmiş ve uzun süre üstümden hiç çıkarmamıştım. Yatağa
yattığımda şarkıların melodileri benim peşimden geliyor ve uyku tutmuyordu. İlk
albüm “The Legacy”, “Practice What You Preach”, “Souls of Black” benim yaşamım
olmuştu ve Metallica’nın o herkesçe kabul gören 91 albümü bile bunu pek
bastıramamıştı.
Bu Bay
Area thrash gruplarında bir çekicilik mevcut. Exodus, Metallica, Forbidden,
Sadus ve Testament o zamanlar kulaklarımı epeyce dolduruyordu ancak 80′lerin bu
canavar gibi oluşumları Metallica’nın tek bir hareketiyle sadece bu şehre
yönelik thrash gruplarını etkilememişti; aksine neredeyse çoğu grubu etkisi
altına almış “…And Justice For All“dan sonra Metallica sözü edilen bu albümü
ile thrash dünyasında tartışılır olmuştu. Tartışılması negatif yönden değil
daha çok pozitif yöndeydi ve gerek albümün sound’u ve kullanılan o tonlar
dikkati çekmiş, hızlı partisyonlar yerine daha yavaş ve ağır bir hava hakimdi
şarkılara. Sırf bu yüzden Metallica dışında başta Testament ve Megadeth olmak
üzere Overkill v.b topluluklar da bundan nasibini almış ve büyük bir değişimi
kabullenmiş oldular. Neydi bu değişim? Açıkça soundların değişimi ve şarkıların
ağırlaşmasıydı. Bununla birlikte karanlık albümler de birbiri ardına geldi. O
dönemlerde çoğu kişi ve müzik eleştirmenleri bu durumu eleştiriyordu fakat bana
göre hava hoştu. Nedeni ise bu yaratılan soundun oldukça etkileyici ve karanlık
olduğuydu ve Testament işte bu dönemde “The Ritual”ı yarattı.
Testament zaten “The Legacy“, “The New Order” ve
“Practice What You Preach” ile bu dünyada var olacağını çoktan kanıtlamıştı ve
“Souls Of Black” ile grubun tercih edeceği o tonlamalar ve sertlik dozajı çok
iyi ayarlanmıştı, zamanlaması mükemmeldi. Davuldan gelen o ağır tok sesler,
usta gitarist Eric Peterson’un birden patlayıveren ve yağ gibi giden o
ritimlerine karışıyordu. “Souls Of Black” beklenen performansı gösterememişti
ama yukarıda belirttiğim değişim ile “The Ritual” bazı dinleyicilere ilaç gibi
geldi.
“The Ritual” özünde safkan thrash metal albümü
değildir. Kısmen bunu engelleyen düşünce ise bu albümün genel heavy metal
kalıplarından daha çok yararlandığı, geleneksel taraflardan beslendiği açık
olan kendi halinde bir albüm olduğuydu. Müzik medyası bu düşünce ile bu çalışmayı
Metallica’nın 91 albümünün ardından kötü bir kopya olarak niteledi. Bunun
sebebi çok açıktı. Eğer bir değişimi sürdürüyorsanız mutlaka başka gözler size
bakıyor dikkatle inceliyordu.
Testament üstüne aldığı bu düşünceyle fazla
oyalanmadı ve o günkü röportajlara bakıldığında gerek Chuck Billy’nin ya da
diğer elemanların söylediklerine göz gezdirdiğinizde medya karşıtı bir tavır
alındığı da aşikardı. Albüm direkt olarak hayranları ikiye bölmüş ölümüne
thrash hayranları için bir kayıp, ama öbür yandan sadık ve düşüncesi açık
hayranlar için ise bir kazanç olarak nitelenmişti. “The Ritual” şöyle kabaca
bakıldığında o zamanki thrash gruplarının çıkardığı albümlerden kat be kat daha
karanlık ve ağır bir albümdür. Eric Peterson’un ritim gitarları kasvet veren
bir yapıya sahipken Alex Skolnick'in çaldığı sololar da hem duygusal ve iç
acıtıcıdır. Sözleri ise çok güçlüydü. Sanki bu dünyanın üzerine çökmüş yalanın
dolanın, eşitsizliğin hesabını sorar gibiydiler.
Alex Skolnick’in çok nefis bir solo attığı Electric
Crown genel olarak iyi bir şarkıydı ancak dediğimiz gibi negatif eleştirilerin
ardı arkası kesilmiyordu. Genel olarak bir yumuşama havası şarkılara sinmişti
ve ardından gelen So Many Lies ise lirikleriyle her ne kadar sistemden hesap
sorar gibi görünse de öbür taraftan thrash metalden oldukça ödün verilmişti.
Böyle yazdığım için benim de böyle düşündüğümü zannetmeyin, ben objektif
düşünceleri de yazıyorum, yoksa benim için mükemmeldir bu kayıt. Müzik ise bir
Black Sabbath karanlığını yaşatıyordu. İç sıkıcı, kasvet ve ağır havası vardı
bu şarkının. Chuck Billy’nin “who are you?”
derken yaşattığı o hesap sorma havası şarkının genel havasına hakimdi ve bu
muhteşem bir birliktelik sunuyordu dinleyiciye. Albümle aynı adı taşıyan ve o
mükemmel kahkaha seslerinin olduğu şarkı ise tek kelimeyle harikaydı. “The
Ritual”ın belki de içerisinde en çok sevildiği beste ise Return To Serenity
idi. Yalnızlığı suratınıza çok iyi vuran bunun gibi güçlü bir şarkı az bulunur.
İşte bunun gibi şarkılar o güne kadar Thrash Metal icra etmiş bir grubun
yarattığı derinlikli hadiselerden birisidir. İşte o günlerden sonra Heavy Metal
böylesine derin kazanımlarla buluşmuştur.
“The Ritual”da sadece bu tarz şarkılar yoktu,
aralara gizlice sokulduğu belli olan ve eski dönemlerini hatırlatan Let Go of
My World ve Agony gibi güçlü şarkılar da vardı. Bu çalışmanın geneline yayılan
unsurlardan biri de Alex Skolnick’in varlığıydı. Her şarkıya derinlemesine inen
o güçlü sololarıyla ve dehşet melodik düzenlemelerle muhteşem bir performans
gösteriyordu. Ayrıca bu albümde sadece solo da çalmamış Eric Peterson ile yer
değiştirerek ritim gitarda da ustalığını sergilemiştir.
Testament’ın bu albümü zaman geçtikçe küçük bir
klasik olmuştur. Özellikle her grup elemanının sergilediği profesyonel tavır
bestelerin derinlikli olmasını sağlamış ve o güne kadar blues’dan pop müziğe
birçok sanatçı ve solo artist ile çalışan usta prodüktör Tony Platt ile de iyi
geçirilmiş ve efsanevi bir kayıt yaratılmıştır. “The Ritual”a ait düşündüğüm
önemli bir ayrıntı da bu albümü dinlemeye başladığınızda sonuna kadar gelmeden
kapatamadığınızdır. Gerçekten de böyle bir his veriyor size. Testament benim
için ilk dönemleri ile vazgeçilmezdir, ama bu albümü defalarca dinlediğimde
böyle bir derinliğin bir daha zor yaratılacağının da farkına varmışımdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder