PROSPEKT - The Colourless Sunrise
Uyanış.
Kapakta
kullanılan dizayn, kompozisyonlar, detaylı içerikler, bağlı bulunduğunuz plak
şirketi, çalıştığınız miksajcılar ve prodüktörler, oluşturduğunuz besteler ve
enstrümanlara hakimiyetiniz ne kadar doğru seçilirse başarılı olma şansınız da
epey yüksek olabiliyor. Bundan yıllar önce Sensory, Inside Out gibi Progressive
Rock/Metal şirketlerinden gelen promoların kapaklarına baktığımda hangisinin
metal hangisinin rock'a daha yakın olduğunu tahmin edebiliyordum. Hatta
bazılarının orjinal cd'sini bile dinlemeden almışlığım var. Sonucun ise
mükemmel olduğunun farkındaydım. Çünkü bu konuda hiç yanılmazdım ve iyi bir
ürün kendini kapağıyla içeriğiyle ele veriyor derdim. Zaman geçtikçe bunun
seyreldiğini farkettim. Özellikle 2000'lerle gelen yoğun müzik türü furyasıya
birlikte her türde kalitenin azaldığını, artık sadece müzik yapmak için müzik
yapan gruplarla karşılaştığımı zannediyorum. Diğer türler bir yana özellikle
progresif metal konusunda geçmiş dönemlerde iyi bir kayıt yaratamama gibi bir
süreç ile karşı karşıya kalındığını düşünüyorum. Bunun sebepleri çok çeşitli
olsa da artık bazı prodüktörler çok yoğun soundları kullanarak yepyeni bir tarz
yarattılar tür içerisinde. Bu geleneksel dediğimiz Vanden Plas, Threshold ve
Shadow Gallery gibi grupların dışında çok teknik müzik yapan topluluklar
zenginlik dışında bir çıkmazı de getirdi beraberinde. Çünkü her grup birbirine
benzemeye başlamıştı artık ve orjinal işler çok fazla gelmemeye başladı. Bu
sebeple İngiltere'den doğan Prospekt grubu da bu düşünceyi destekler nitelikte
bir müzik sergiliyor fakat ortaya çıkarılan müzik o kadar iyi ki bu nasıl
yazıya dökülür bilmiyorum.
İngiltere'den çıkan Threshold, Aeon Zen, Linear Sphere ve Tesseract
dışında çok fazla ünlü progresif metal grubu yoktur. Tabi bunlardan bazıları
avantgart müzik sergiler kendi içerisinde fakat hepsi aynı tür içerisinde kabul
görmektedir. Yazının başında belirttiğim dizayn, kompozisyonlar, detaylı
içerikler, bağlı bulunduğunuz plak şirketi, çalıştığınız miksajcılar ve
prodüktörler konusunda Prospekt topluluğu tam anlamıyla sınıfı geçmiş
durumdadır. Çok iyi bir müzik şirketi olan Sensory'den çıkan bu ilk albüm,
içerisindeki her bestenin çok detaylı işlenmesiyle oluşturulmuş yağ gibi bir
soundu içerisinde taşıyan bir yapıyı da beraberinde getiriyor. Nasıl böyle
olmasın ki? Bir kere Periphery'nin "This Time It's Personal"ında
çalışan prodüktörü Adam "Nolly" Getgood ile çalışıyorsunuz ve
çalıştığınız miksajcı ise Opeth, Amon Amarth, Symphony X, Katatonia, Amorphis
ve Orphaned Land'den tanıdığımız Jens Bogren. Evet, grup bu isimlerle çalışmış.
Zaten buradan belli oluyor nasıl bir kayıt ile karşı karşıya kalacağımız.
Besteler oldukça teknikal düzenlemelerle oluşturulmuş. Hem klavyede ve aynı
zamanda vokalist olan Richard Marshall grubu deyim yerindeyse sırtlamış.
Seçilen klavye tonları geleneksel progresif metal gruplarının kullandığı gibi
sade ve nitelikli. Öyle Jordan Rudess'in kullandığı gibi çok yoğun ve anlamsız öğeler
içermiyor. Sade ve direkt olmuş.
Richard Marshall'ın sesi ise çok fazla tizlerden gitmeyerek kararında
söylüyor şarkıları. Sesinin rengi oldukça güzel ve duygusal olarak şarkılara o
hissi verebiliyor. Grubun kuruluşunda yer alan gitarist Lee Luland çok iyi bir
ton seçmiş besteleri yorumlarken, bu ise şarkıları dinlerken çok yormuyor.
Teknik anlamda dudak ısırtıcı bir performans sergilediği kesin olmakla birlikte
davulda yer alan Blake Richardson (Between the Buried and Me)ise şu zamanda
"benim" diyen bir sürü davulcudan çok daha iyi çalmakta... Bunu
albümün bestelerindeki performanslarına bakarak yazıyorum.
"The Colourless Sunrise"ın
albüm kapağı ve kullanılan logo klasik bir progresif metal grubu olduğunu
destekler nitelikte duruyor. Şarkıların genel havası ise çok melodik
yaklaşımlı, epik anlamda başarılı tatlar veren, jazz ve fusion'a göz kırpan,
kompleks ritimlerin çok yoğun olarak yer aldığı Meshuggah, Opeth, Dream
Theater, Circus Maximus, Vanden Plas, Threshold ve Symphony X gibi gruplardan
etkilendiğini gizlemiyor. Lee Luland'ın gitar üzerindeki tarzı ise John
Petrucci ve Michael Romeo ekseninde dönüp duruyor. Kullanılan gitar sololar
olsun ve karakterler olsun hepsi çok başarılı. Ritim gitarlar özellikle
çok hiperaktif. Michael Romeo'nun
"Iconoclast" şarkısında kullanılan o dinamikliği hissedebiliyorsunuz.
Dinlerken ise yoğun duygudan kendinizi alamıyorsunuz. Ayrıca gitaristin ile
davulcunun birlikte yarattığı o performanslar aklınızdan çıkmayacak.
Girişte yer alan "A Desolate
Kingdom" bir progressive power metal klasiği olmaya aday bir şarkı.
Sonradan gelen muhteşem "Dissident Priests" ve ardından bu güzel
yolculuğu gerçekleştiren "Shroud", 14 dakikalık epik "The
Colourless Sunrise" gibi şarkılar bu albümün en iyileri.
2013 yılında türün en başarılı örnekleri
arasına giren bu çalışma sadece bu yönüyle değil başarılı bir ilk albüm olma
özelliğiyle de başı çekiyor. Adam "Nolly" Getgood ve Jens Bogren gibi
dahi müzisyenlerin elinin değdiği bu albüm tür içerisinde nerede yer alacak
bunu da zaman gösterecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder