WALDEN - Wenn die ersten Blätter fallen
Magda'nın yalnızlığı.
Hayatı sürekli yarış içinde geçmiş, sokaklar arasında koşuşturmuş,
insanlar arasında debelenmiş bir varlığın yaşam karşısında var oluş sebebini
idrak etme ve bir yerlere kaçıp gitme isteği bir birey için kazanım olabiliyor.
Sonu gelmeyecekmiş gibi görünen kalabalığın içerisine dalıp "ben burada ne
yapıyorum, hayata dair kendim için gelecekte ne yapabilirim, alıp başımı
buralardan çekip gitsem tek başıma yaşasam kendim için mutluluğu biraz olsun
yakalayabilir miyim?" gibilerinden sorular insanın içinde aslında bir
kaçış isteğini de tetikliyor.
İnsanın iç dünyasına yolculuk yapması bir anlamda onu özgürleştirir.
Doğa ile bütünleşmek, o mistik dünyanın kapılarını aralamak, bir dağın eteğinde
bacaklarını birbirine kavuşturup o ağaçlardaki yaprakların savruluşuna bakmak
veya saatlerce o yemyeşil otların üstüne yatıp o masmavi güzelliği karşında
izlemek elbette bu yolculuğun daha da içselleşmesini sağlayacaktır. Doğa,
insanın konuşmasına da yardımcı olur, insanı tetikler. Çok yoğun melankolik duygularla bezenmiş
insanların anlatacak hikayeleri de acıdır. Anlattıkça, o her biri öte yana
savrulan yapraklar gibi, sözcükler içinde depreşir de depreşir. Bazen 1.5
dakikalık bir gitar senfonisi bile size bütün doğayı sunar, bütün
çıplaklığıyla...
Kaçış edebiyatı değil anlatmak istediğim, Münih ile Stuttgart arasında
eski bir yerleşim yeri olan Augsburg'da yaşayan Danijel Zambo'nun müziğiyle
hissettirdikleridir bunlar. Zaman buldukça
doğaya kaçan ve çok mistik fotoğraflar çeken Danijel, hayatının büyük bir
bölümünde ise o büyülü dünyaya kapılarını açıyor. Huzurun, aksi duyguların
tarifini de yadsımazsak melankolinin, o tarif edilmez nesnelerin dünyasına
giriş yapmamızı sağlıyor. Danijel'in doğa ile iç içe olmasının sebebi de o doğa
annenin bahşettiklerine karşı beslediği o yüce sevgi ve hayranlık derecesinde
bağlılık oluyor.
Doğa annenin bir insanı nasıl da böylesine aşık edebildiği ve o insanın
da doğa uğruna ne serenadlar bestelediği aşikar. Kendisinin elektronik etkili
çalışmaları yanında folk ve neofolk eserleriyle de ilgilenmesi onun çok detaylı
ve geniş bir müzikal fikirlere sahip olduğunu gösteriyor. Alman neofolk
sahnesinin ne kadar da geniş olduğu biliniyor fakat yer altındaki böylesine
inci taneler bir bir ortaya çıkıyor ve bize gün yüzlerini gösteriyorlar.
Danijel'in Walden ismindeki bu projesinde 2012 yılında sınırlı sayıda piyasaya
sürüldüğü o kopyada My Dying Bride'ın The Cry Of Mankind, Burzum'un Hvis Lyset
Tar Oss, Katatonia'nın Nowhere, Dark Throne'un Transilvanian Hunger gibi
eserlerin klasik/akustik gitar eşliğinde yorumlanması benim oldukça ilgimi
çekmişti ve bunu başarılı da buldum. Ardından gelen Walden isimli aynı adlı
çalışmada ise fotoğraf sanatçısı Antonio Vicheva'nın çalışmaları kullanılmış ve
müzikal olarak ise Norveç'in o melankolik ve mistik doğasının temel alındığı
besteler üretilmiştir. Böylesine güzel doğa fotoğraflarıyla birlikte o dramatik
akustik gitar ezgileri bu konsept çalışmasının başarısını da iki katına
çıkarmıştır. Bu çalışma elbette Empyrium eserlerini ve Ulver'in o mükemmel
Kveldssanger adlı çalışmasını anımsatmaktadır.
Walden'in son çıkardığı 2013 yılı albümü Wenn die ersten Blätter
fallen(when the first leaves are falling) ise Danijel'in yine tek proje olarak
ortaya sunduğu ancak bu sefer Empyrium etkilerinin daha fazla görüldüğü bir
çalışma. Sadece bu da değil, Tenhi'nin o etnik süslemelerinin de etkisinde
kaldığı ve ucundan kıyısından Ulver taraflarından beslendiği mükemmel bir çalışma
olmuş diyebilirim. Son derece naif 10 adet melankolik eserin yer aldığı bu
albüm kış mevsimine adanmış bir ağıttır. Zaten albümle aynı adı taşıyan
çalışmanın ilk duyulduğu anda bunu hissedeceksiniz, doğa sizi karşılayacak.
Neden çok yoğun bir şekilde akustik enstrümanların kullanıldığını
eleştirmekten öte özellikle bu albümde yaylıların da kullanıldığına şahit
oluyorum. Klavye ile verilen ani patlamaların nedeninin ise Tenhi müziğinden
alındığını düşünmekten kendimi alıkoymuyorum.
Wanderin im Moor gibi romantik eserlerin, koroların, vals vari
melodilerin ve minimalist yaratım sürecinin bu albümün her noktasına nüfuz
etmesinin memnuniyetliğini yaşayarak Danijel'in müzikal fikirlerinin ne kadar
da sofistike düzeyde olduğunu kolaylıkla anlayabiliyorum.
2:52 süreye sahip Sonne Erhelt Das Nebelmeer'in kısa süreliğine de olsa
bir insana arkadaşlık etmesi ona geçmişini hatırlatması elbette olası bir durum
ancak öbür yandan bu barış dolu melodiler kendi içinde ters çevrilip insana acı
da verebiliyor. Müzik ile resim çizmek böyle bir şey olmalı. Karakterli verilen
o tınılar bir yaprağın ağaçtan salınıp düşüşüne benziyor ve siz ne olduğunu çok
iyi hayal edebiliyorsunuz. Doğa tasvirinin melodilerle bu denli içsel
yapıldığına çok az şahit olmuşumdur. Doğa tasviri ve yalnızlık. Bu albüm bunu
çok iyi yaşatıyor, gerçekten.
Belki de, belki de bu müziğin tarifi Kieślowski'nin "Krótki film o
milosci" adlı filminin son sahnelerinde yüzümüze vurulmuş Magda'nın
yalnızlığıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder