Hope To Find ve Our Story About You
Mireille Music
2014
Aslında şahsen
tanıdığım insanlarla müzik muhabbetine girmek bana çok farklı düşünceler ve
fikirler katsa da konuştuğunuz insanların müzisyen olması ve albüm çıkarması da
sizi gururlandırıyor. Türkiye gibi bir ülkede dünyaca çok benimsenmemiş ama
kemik bir dinleyici kitlesi olan bir ana müzik türünün temsilcisi olmak zor
olsa da bunun çok yararlarını ve pozitif yanlarını görmüyor değiliz. E
sonucunda kaliteli müzik dinliyoruz öyle değil mi? Özellikle biz ciddi
dinleyiciler bir müziği detaylı bir şekilde dinliyorsak ve önümüzdeki bir
materyali öylesine geçiştirerek yorumlamayız. Alabildiğince geniş çerçevede
düşünerek bir şeyler tartışmaya açar o konu üzerinde düşüncelerimizi
yoğunlaştırırız. Bunu çoğumuz yapıyoruz.
Türkiye’de progresif ve avangart müziğin icracısı olmak
başlı başına yoğun bir çalıştırma gerektiriyor. Öyle ki siz bir materyal
sunarken belki de yıllar evvelinden çalışmaya başlıyorsunuz ve ona göre bir
çalışma hazırlıyorsunuz. Çok fazla “power/progressive metal” ya da “progressive
etkili power metal” gibi sentez olayına girmeden bu türler arasındaki çizgiyi
derinden çizmek gerekiyor. Hope To Find gibi ülkemizin nice güzide progresif/psikedelik
topluluklarından olan İhtiyaç Molası, Nemrud, daha sert müzik icra eden Comma,
artık dağılmış olan Disenchant ve İTÜ’lü Timecrash v.b. gruplar bir şekilde
dinleyicisine ulaşabilmiş ama bunun devamını getirememiştir. Ya yabancı sözlü
şarkı yazmaktan vazgeçmiş, kimisi zaman içerisinde Türkçe sözlüye dönmüş, ya da Nemrud grubu gibi takdire şayan albümler
ortaya çıkarmıştır. Bundan seneler evvelinden 90’lı yıllarda Bayt Gadol
elemanlarından oluşan ve davulda Onur Ertem’in olduğu Requiem adlı topluluk da progresif
müziğine olan katkısı yadsınamaz gruplarındandı ama maalesef bunun devamını
getiremediler. Progresif Metal olarak ise Comma’nın “Elusive Dreams” adlı
albümü bu türde Türkiye’den çıkmış safi örneklerden birisidir. Hope To Find ise
merkezi İstanbul’da olmamasına rağmen kendini çok kolay kabul ettirmeye
başlamış, hem besteleriyle ilginç olabilmiş, hem de enstrüman yetenekleri olan
icra düzeyi yüksek müzisyenlerden oluşmuş ülkemizin yepyeni topluluklarından
birisidir.
Ülkemizdeki ve dünya genelinde şimdiye kadar yapılan sert
progresif metal müziğine bakın ya Dream Theater ya da Pain of Salvation’dan
besleniyor veya daha gerilere gidilirse RUSH gibi bir dev topluluktan da söz
edilmekte… 2000’lerle birlikte bu düşünce yerini bambaşka topluluklarla besledi
ve artık yepyeni türler ve yepyeni açılımlarla müzik dünyası sentez ve deneysel
çalışmalarla karşı karşıya kaldı. Ülkemizdeki progresif müzik yapan
topluluklara dikkat edin Comma, Dream Theater ve Queensrÿche’dan, Disenchant
yine ve yine Dream Theater etkili müzik yapıyordu. Ancak bu durum o döneme göre
kaçınılmazdı. Artık yeni kurulan gruplar ya Tool’dan ya da Tesseract’den feyz
alabiliyorlar. Hope To Find’ın 2009 yılında çıkan “Still Constant” adlı EP’si
ise bu alanda bu yapıyı biraz kırmıştır. Çünkü topluluk Dream Theater ve Pain
of Salvation’dan aldığı feyz ile bunu “neo progressive” sularına bulaştırarak
bir anlamda farklılığını kanıtladı. Bunun sebebi ise müzikal yapıdaki o
sofistike düşüncelerdi. Grup ana akım müzik gruplarından beslenip kendi müzikal
düşüncelerince çok değişik fikirler yaratarak bu EP’yi çıkardı. “Witness of
Happiness”in içindeki dinamik yapı yerini bir sonraki “neo progressive”
başyapıtı diyebileceğim “City Soul”a bırakıyordu ki bu bestenin içeriği ise
direkt olarak Enchant’ın ilk dönemlerinde gördüğümüz duygusal pasajlar ve
Polonyalı topluluk Satellite’ın da denediği o modern yapının bir başka
benzeridir. Bu yapıyı ise Türk progresif müzik gruplarında şimdiye kadar kullanan
hiç olmamıştır. Bu farklılığı yaratan en önemli unsurlardan birisi de klavyenin
oldukça düşsel yansımasıydı.
2014 yılında çıkan “Our Story About You” ise biraz önce
bahsettiğim EP’deki yapının bir farklı versiyonu ve daha da geliştirilmiş
biçimidir. Hope To Find’ın kadrosundaki değişimler gruba artı bir etki
kazandırmış. Bunu da bestelerin içeriğindeki yeterli derecedeki ince nüanslardan
anlayabiliyorsunuz. Artık Hope To Find’ın beste karakteri olarak kabul
edeceğimiz “sakin giderken aniden patlama” durumlarını burada da yaşıyoruz ve
gerçekten de bir şarkı yumuşak olarak başlayıp kendisini bir anda sert kulvarda
bulabiliyor. Biz ise bestenin hangi tarafa gideceğini bilemememiz Hope To
Find’ın müzikal zekâsının bir ürünü. Daha doğrusu şarkı yazarı/gitarist Zafer
Yüksel’in Hope To Find’a kazandırdığı bir yapı. Bu albümde yer alan bütün
müzisyenler genellikle progresif müzikte yer alan ve birçok müzisyenin yapmaktan zevk aldığı ama aslında hiç gerek olmayan “farklı bir şeyler yapayım
diye enstrüman merkezli kasış” olayına girmemiş. Her şey olabildiğince sade
çalınmış ve yoğun olan tek bir tonlama, beyni yoran tek bir melodi bile yok. Bu
bence artı bir noktadır. Onun dışında Heavy Metal kısmı biraz arka plana alınarak
şarkılardaki o “neo progressive” hava daha ön plana alınmış. Bana göre bu bir
progresif metal kaydı değil aksine ülkemizin “neo progressive” alanındaki ilk
ürünü bence.
Vokalist Mert Erdem’in dinleyene kırılganlık hissi veren çok
farklı bir ses tonu var. Kelimeleri öylesine ince detaylarla yorumluyor ki
nakarat kısımlarında sesini, tizlerini yükselterek insana duygusal anlar
yaşatabiliyor. Sert pasajlarda ise gerektirdiği gibi söyleyebiliyor. Bana
kalırsa kendisi İngiliz grup Big Big Train’in 1994 albümü “Goodbye To The Age
Of Steam”de söyleyen Martin Read, Sieges Even vokalisti Arno Menses’in ve
Polonyalı grup Millenium’un muhteşem vokalisti Łukasz Gall’in o tertemiz vokal
hissiyatını içinde taşıyor. Bu haliyle birçok “neo progressive rock” grubunda
tartışmasız vokalistlik yapabileceğini düşünüyorum. Şarkı yazarı/gitarist Zafer
Yüksel’in EP’den beri gördüğümüz şekilde bu albümdeki bestelerde daha bir
sadelik göze çarpıyor. Özellikle tonlamalarda bir parça ileri giderek ve daha
çiğ bir yapı kullanarak besteleri olabildiğince kendi halinde bırakmış. Bazı
bestelerdeki gitar sololarda ana melodi kısımlarında Enchant’ın “Wounded” ve
“Time Lost” albümlerinde gitarist Douglas A.Ott’un kullandığı gibi melodik ve
duygusal kullanıp tonlamaları da bu şekilde yaparak bir anlamda albümün genel
karakterini ortaya çıkarmış. Davuldaki Yavuz Sözkan pek fazla teknikal
hareketlere girmeden olabildiğince sade çalış stiliyle bestelere olumlu etki
etmiş. Özellikle zil kullanımı ve melodik arayışlarda bulunmasını başarılı buldum
diyebilirim. Gruba yeni giren basist Koray Ergünay’ı ise solo albümünden ve caz
için yaptığı çalışmalardan tanıyorum. Kendisinin yer aldığı caz konserlerini
izlediğimden albümde neler yapabileceğini tahmin ediyordum ki bestelere o
kendine özgü tonunu yerleştirip ve caz partisyonlarını da aralara sıkıştırması
beni pek şaşırtmadı. Gerçekten de çok iyi bir müzisyen. Klavyede yer alan Alper
Dağalp ise beni pek şaşırtmayan müzisyenlerden birisi. “Still Constant” da
yaptığı farklı ton hareketleriyle klavye üzerinde denediği inanılmaz
çalışmaları sayesinde grubun kendisi sayesinde çok büyük bir kazanç sağladığı
ortada.
“Still Constant” nerede bitiyorsa oradan başlayan “Our Story
About You” “Suddenly” şarkısındaki Mert’in vokalleri sayesinde nasıl bir
albümle karşı karşıya kalabileceğimizin sinyalleri verilmiş oluyor. Bundan
yıllar önce Alper Dağalp ile albümde farklı bir enstrüman tınısı
kullanmalarının iyi olacağını söylemiştim ve “Suddenly”deki akordeon tınıları
bunun cevabı oldu. Besteler hakkında çok fazla detaya inmeden yukarıda
bahsettiğim grubun genel müzikal karakterinin bir örneği de “Yesterday, Today,
Tomorrow”da yer alıyor. Yumuşak bir şekilde başlayan beste aniden ne tarafa
gideceğini bilemeyeceğiniz bir yapıya dönüşüyor. Tıpkı Shadow Gallery’nin “Tyranny”
albümünde yer alan “Ghost of a Chance”i gibi… Ardından gelen “Gently Broken”
ise safi bir “neo progressive” eseri. Zaten
albüme yayılmış bir Big Big Train, Jadis, Sieges Even ve ilk dönem Enchant
havası mevcut. Ayrıca şunu da belirtmeliyim ki “Our Story About You”, Polonyalı
grup Millenium’un “Puzzles” adlı albümüyle ve yine Polonyalı grup Moonrise’ın
2012 yılı albümü “Stopover-Life”ı ile de akrabalık bağları içerisinde. Neden
böyle düşünüyorum? Çünkü Mert Erdem’in vokalleri, Zafer Yüksel’in çok sert
olmayan gitar tonları, farklı bir enstrüman tınısı ve en önemlisi tavır
yüzünden akrabalık bağları yüksek. Pozitif olan sound yüzünden, umutlu olan,
umut hissi veren, huzur hissi veren şarkılar yüzünden akrabalık bağları yüksek.
Şöyle örnek verilebilir; Polonyalı topluluk Moonrise, progresif rock için
farklı bir entrüman olan saksafonu “Stopover-Life” albümünde kullanarak çok
romantik ve duygusal bir albüm yaratmıştır. Bu şarkıların gidişatını öyle
değiştiriyor ki bir anda katarsis yaşamaya bile maruz kalıyorsunuz. Hope To
Find’da buna yaklaşarak bir anlamda tavır olarak buna benzer bir şey deneyerek
başarılı olmuştur. Bunun ardından “Through The Window”un girişi bana oldukça
hüzünlü geldi. Bunun sebebi de tınısındaki o ince duygusal melodiler olabilir.
Bundan başka “Kaleidoscope”un sonunda Koray Ergünay işi o caz bas partisyonları
dudak ısırtıcı. Albümün en uzun bestesi sayılan “Alienation” ise gelecekte
grubun klasikleşmiş şarkıları arasına girebilecek derecede usta işi bir şarkı.
Akılda kalıcılığı bir yana modern ile geçmiş dönemin “neo progressive” havasını
içerisinde taşıyor.
Hope To Find “Our Story About You” ile bugün ana akım progressive rock’ın önemli bir kolu olan “neo progressive”
tarzında çok başarılı bir albüm ortaya koymuş durumda. Gelecekte eğer bunu
yazmak istemem ama dağılma sürecine girmezlerse ve bu tarzda devam edip
müziklerini çok daha geliştirmeye elverişli bir yapı ortaya koyarlarsa çok daha
iyi yerlere gelebileceklerine şüphem yok. Çünkü yaptıkları müzik içerisine yeni
bir şeyler eklemeye çok elverişli. “Our
Story About You” şarkılarıyla devleşen, dinleyene pozitif bir his dünyası sunan
bir albüm. Grubun sürekli çalışma içerisinde olması, yepyeni ve farklı
çalışmalar sergilemesi ise en büyük dileğim.
9/10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder