12 Haziran 2014 Perşembe

Karnataka Röportaj

     Geniş açılımlı Progresif Rock’ın bir diğer yüzü de müziğine folk ve etnik öğeler süsleyen kadın vokalli inanılmaz topluluklar. Bu grupların başını 70’lerde Renaissance, Pentangle gibi İngiliz topluluklar çekerken sonraki zamanlarda ise en başta Mostly Autumn, Iona, Panic Room, The Reasoning ve Polonya’dan Travellers gibi gruplar devam ettirdi ve hala devam ettirmeyi sürdürüyor. Bu gruplar arasında İngiliz topluluk Karnataka ise kendine özgü müziğiyle diğerlerinden keskin çizgilerle ayrılıyor. Mostly Autumn daha rock bir havada müziğini sergilerken Karnataka ise daha folky bir havada müziğini yorumluyor. Grubun kendi adını taşıyan albümü ve sonraki “The Storm” kaydı kendi çevrelerinde isimlerinin duyulmasını sağlamıştı. Sonraki “Delicate Flame of Desire” ise artık grubun kendini kanıtladığı çok üstün bir albüm olarak müzik tarihine geçti. Vokallerde yer alan Rachel Jones grubu neredeyse tek başına sırtlıyordu ve o güzel sesiyle inanılmaz ambiyanslar yaratmıştı. 7 sene albüm yapmaya ara veren toplulukta inanılmaz bir kadro değişimi olup ardından “The Gathering”i çıkardılar ve o sene birçok dergi tarafından yere göğe sığdırılamadılar. Gerçekten de bu albüm Karnataka’nın en iyisiydi, o etnik, arabik melodiler birçok fanın gruba yaklaşmasını sağladı. Ardından grupta yeniden kadro değişimi meydana gelip tekrar çalışmaya başladılar. Bu sırada klavyeye ise Çağrı Tozluoğlu geçmişti ve bu sürede bir canlı kayıt albümü piyasaya sürdüler. Albüm için ise çalışmalar hızla sürmekte. Sorularımı öncelikle grubun basisti Ian Jones’a yönelttim.



Öncelikle merhabalar ve sizinle röportaj yapabildiğim için sevinçliyim. Ayrıca, sizi uzun süredir takip eden sıkı bir hayran olduğumu da eklemek isterim. İngiltere / İtalya / Hollanda turneniz nasıldı? Umduğunuz geri dönüşü alabildiniz mi hayranlardan?

 Merhaba! Turnelerin hepsi çok iyi geçti, teşekkürler. Hayranların reaksiyonları inanılmazdı ve turneler bir sonraki stüdyo albümümüz için yeni materyaller üretmemize de yardımcı oldu. Canlı çalmak grup için her zaman önemli olmuştur - bu stüdyodakinden çok farklı bir tecrübe oluyor ve şarkı düzenlemeleri konusunda yaratıcı takılabiliyorsunuz. Ek olarak, bu sayede hayranlarla etkileşim fırsatı da yakalıyoruz - ve bu olayın çalışınızda ne kadar büyük bir fark yarattığına inanmak güç.

"Karnataka" ismi kulağa çok egzotik ve fantastik geliyor. Bu ismi nereden buldunuz?

 "Karnataka" ismi Hindistan orijinli bir kelime, oradaki bir bölgenin ismi. Birkaç yıl önce Karnataka'ya gidip, ormanda kamp yaparak vakit geçirmiştim. Bu harika bir deneyimdi. Fillerle iç içeydik, nehirde timsahlar vardı ve yılanlar ve akrepler! Grubu kurduğumda, kişisel olarak bana bir şeyler ifade eden bir isim aramıştım. Diğer yandan da, müziğimiz de ara sıra doğu etkili temalar içerdiğinden, doğu kökenli bir isim kullanmak bana uygun görünmüştü.

İçerisine Kelt ve orta-doğu melodileri de serpiştirilen, ama aslen İngiliz stili bir progresif müziği, kendi tarzınızda dinleyicilere sunuyorsunuz. Mostly Autumn, Magenta, Iona vb. gruplar arasında;  kendinize has, belirgin bir müzikal karakteriniz olduğu ve ayrı bir yerde durduğunuz da açık. Siz ne düşünüyorsunuz müziğiniz hakkında?

 Karnataka'nın kesinlikle kendine has bir "sound"u var, ve bence sadece prog müzikten gelenlerle sınırlandırılmayacak genişlikte bir ilham yelpazemizin olması oldukça önemli.Grup elemanlarının Doğu'dan, Güney Amerika'ya; cazdan folk'a vs. giden, oldukça farklı türlerle haşır neşir olduklarını söyleyebilirim. Müzik zevki konusunda hepimiz de oldukça açık fikirliyiz. Ayrıca, biz hiçbir zaman başka gruplar gibi bir müzik yapmaya çalışmadık - bazı artistlerden çok fazla ilham almak böyle bir risk yaratabiliyor, ve bence kimi zaman prog müzikte buna; yani kendi soundu ve karakterini oturtmak yerine, bazı spesifik sanatçılardan etkilenme olgusuna rastlanabiliyor, ve bu bir sorun oluşturabiliyor.


Yakın zamanda kadronuza Hayley Griffiths ve Çağrı Tozluoğlu'nu dâhil ettiniz. Çağrı'yı bazı önceki işlerinden biliyordum ve oldukça başarılı bir müzisyen. Onun kadroya dâhil olmasının hikâyesinden bize bahsedebilir misin? Böyle bir olayın gerçekleşmesi, Türkiye'de epey ses getirdi.

Çağrı, ulusal basına verdiğimiz ilan için bizimle kontak kurdu. Bir grup klavyeciyi deniyorduk, ve Çağrı'nın hem çalışından, hem de besteciliğinden çok etkilendik. Bizim müziğimizin hissiyatına çok uygundu ve kendi çalışıyla yepyeni bir şeyler de sundu. Çağrı, modern bir sound kullanmasının yanında, müzik teknolojisini de iyi bilen ve takip eden bir klavyeci. Hem çalma hem de yazım aşamalarında, olaya oldukça yaratıcı yaklaşabiliyor.

Hayley Griffiths hem kendisi, hem de sesi çok güzel bir bayan. Ayrıca, şarkılara kattığı duygu çok etkileyici. Lisa Fury ve Rachel'i de düşündüğümüzde, Hayley ve onun gruba kazandırdıkları hakkında neler söylersin?

Hayley'in güçlü, güzel bir sesi ve inanılmaz bir ses aralığı var, ve tam bir tutkuyla ve kendini tamamen vererek şarkıları söylüyor. Onu ilk dinlediğimizde anında etkilenmiştik, ayrıca kendisinin melodi yazış stili ve ilham aldığı şeyler soundumuzu varyasyonladı. Hayley, elbette ki Riverdance ve Michael Flatley's Lord of the Dance ile turladı, ve bu ona kimi en büyük sahnelerde performans sunma fırsatı verdi. Bu konuda oldukça deneyimli.

2004'ten beri birçok kadro değişimi yaşadınız. "Delicate Flame of Desire" albümünde yer alan kimi müzisyenler The Reasoning isimli grubu kurdular. Bu kadro değişimi gerçekten şart mıydı, yoksa sadece müzikal bir yön değişimi miydi sadece? Bizi biraz aydınlatır mısın?

Bazı sebeplerden ötürü 2004'deki ayrılmalar kaçınılmazdı, fakat her ne kadar o dönemler bizim için zorlu geçse de bizi olgunlaştırdı ve farklı yönlerimizi geliştirmemize yol açtı. Bana göre şu andaki müzisyenliğimiz çok daha güçlü. Enrico artık sounda çok fazla derinlik ve renk katan 3 boyutlu bir gitarist.


"The Gathering Light" albümünü çıkarmanız için tam 7 yıl bekledik. Tüm bu yıllar boyunca neler yapıyordunuz?
İlk kopuşların ardından uzun süreler farklı projeler için çalıştım ve grubu yeniden toplama nihai kararını verdiğimizde kadronun birlikte bir şeyler üretebilecek kimyada olup olmadığından emin olmak istedik. Hayranlarla yeniden bir bağ kurmak da önemliydi, bu sebeple ilk önce mümkün olduğunca turlamaya karar verdik.

Bana göre "The Gathering Light" sizin bu güne kadarki en başarılı albümünüz ve Lisa Fury'nin albümde yaptıkları gerçekten çok iyiydi. Sormak istediğim şey ise, Moment in Time ve Tide to Fall gibi parçalarda kullandığınız orta-doğu ve arabik melodilerle, ve bunu nasıl yapabildiğinizle alakalı olacak. Daha önceden de orta-doğu müzikleriyle uzun süredir haşır neşir miydiniz?

Orta-doğu ve arap müzikleriyle her zaman ilgiliydim ve Peter Gabriel, Loreena Mckennit gibi sanatçıların kendi müziklerine bu tınıları dâhil etmelerinden hoşlanırdım. Aslında bunu daha önceki albümlerde de daha fazla yapmak istemiştim, fakat buna fırsat hiç doğmamıştı. Bundan sonra Çağrı da kadromuzda olduğuna ve bu etkileri çok daha etkin biçimde müziğimizde kullanabileceğimize göre, bu işe daha da fazla eğilmeye hevesliyim.

Biraz da "The Gathering Light" için nasıl hazırlandığınızı ve çalıştığınızı anlatabilir misin? Ek olarak, Lisa Fury neden gruptan ayrılmıştı? Bu albümü çıkardıktan sonra, Rick Wakeman'dan bile övgüler aldınız. Ne diyorsunuz bu duruma?

"The Gathering Light"taki şarkıların çoğu 2006-2009 yılları arasında yazıldı, kayıt ve prodüksiyon süresinde ise birkaç kısım daha eklendi. Albüm kaydı benim stüdyomda yapıldı ve 18 aydan fazla sürdü. Çok büyük ve kompleks bir prodüksiyona kalkıştık. Daha önceki albümlerde kimi basit yaylı düzenlemeleri kullanmıştık, ama "The Gathering Light"ta bunu daha ileriye götürmeyi düşündüm ve böylelikle bir yaylılar kuartetiyle birlikte, Huw McDowell (ELO)'ın çello partisyonları kayıtta yer buldu. Albümü bitirdiğimizde Lisa bize Avustralya'ya yerleşmeyi planladığını söyleyip gruptan ayrılmıştı, böylelikle onun yerine yeni bir eleman bakınmaya zaten karar vermiştik.
Rick Wakeman'dan övgüler almak çok büyük bir onurdu! Bir Yes hayranı olarak, kendisi tarafından coşkulu biçimde övülmek gerçekten çok özeldi. Radyo programlarında da bize büyük destek veriyor Rick.


Kadrosunda Lisa Fury, Steve Evans, Ian Simmons gibi isimleri barındıran "Chasing the Monsoon" projesi ne alemde? Herhangi bir gelişme var mı? Yakın zamanda bir albüm beklemeli miyiz?

"Chasing the Monsoon" projesi umuyorum ki bir zaman gerçekleşecek. Neredeyse bitmiş bir albüm kaydımız hazır. Hepimiz de başka projelerle çok meşgulüz, o yüzden bunu biraz bekletiyoruz şimdilik, fakat umarım yakın zamanda geri dönüp kaydı sonlandırabiliriz.

Müziğinizde folk ve rock müziği kaynaştırırken, saykedelik ve pop elementleriyle de onu süslüyorsunuz. Fairport, Convention ve Pentangle gibiİngiliz progresif folk gruplarından hiç etkilendiniz mi? Birçok tarzdan ilham alan müziğiniz hakkında neler söylersiniz?

Ben şahsen bu gruplardan çok; Genesis, Marillion, Yes ve Pink Floyd gibi progresif gruplardan, ve ayrıca Clannad, Loreena McKennit, All About Eve ve Within Temptation gibi progresif olarak görülmeyen sanatçılardan daha fazla etkilendim.

Rahatlatıcı ve huzurlu müziğiniz, duyguları ön plana çıkartıyor. Ben müziğinizle bazen bu dünyadaki kötülüklerden kaçıp, uzak bir yere hayali bir yolculuk yapıyorum. Böylesi bir müzik yapabilmenizin bir sırrı var mı? Büyüleyici ve canlı bir atmosferiniz olduğunu reddetmek zor.

Müziği yazarken bizi motive eden şeylerden biri, sizi müzikal veya duygusal bir yolculuğa çıkarması gerektiğidir bence, fakat ben bizim şarkılarımızın bireysel yolculuklar olması fikrini seviyorum. Belki de bu müziğe gerçeklerden uzaklaşma boyutu katıyor.

The Gathering Light ve Forsaken Light gibi şarkılarınızda sinematografik bir hissiyat var. Sinemayı seviyor musunuz? En sevdiğiniz yönetmenler ve onların en sevdiğiniz filmleri hangileridir? Alan Parker ve filmi "The Wall" hakkında neler düşünüyorsunuz?

Evet, az önce konuştuğumuz yolculuk fikriyle paralel bir durum. Bu, müzikal olduğu kadar görsel de bir durum ve belki de dinleyicilerin müziği dinlerken yolculuğu gözlerinin önüne getirmesini de sağlamak için bilinçaltısal bir çaba gösteriyoruzdur. Grupta hepimiz sinemayı çok seviyoruz ve sanırım bu müziğe görsel yaklaşım konusunda da aynı durumu paylaşıyoruz galiba. Müzikte uğraşılan şey, görsel imgelerden faydalanamadan o imgeyi müzikle yaratmaya çalışmaktır ve salt müzikle bunu başarabilmek kolay değil.
Kişisel olarak favori yönetmenlerim: Martin Scorsese, David Lynch, Tim Burton, David Cronenberg, Quentin Tarantino, Terry Gilliam, Spielberg,  Sam Mendes,  Peter Jackson, Clint Eastwood, Coen kardeşler, Steven Soderbergh, Ang Lee,  Lars von Trier.
Alan Parker'ın "The Wall"da hem albüm çok başarılı bir biçimde görselleştirilmişti, hem de İngiltere'nin çok tuhaf bir politik döneminde gösterime girmişti bu yapıt. Gerald Scarfe'nin animasyonları, albümdeki videolarla güçlü bir bağlantı da kurarak, filme gerçek anlamda çok şey katmıştı.

Favori İngiliz progresif rock grupların hangileri? Yes ve Jethro Tull gibi geleneksel grupları mı, yoksa Porcupine Tree gibi modern oluşumları mı tercih ediyorsun?

Dinleyici olarak, sevdiğim müzikler oldukça geniş bir yelpazede. Genesis, Yes, Ping Floyd gibi prog gruplarının büyük bir fanıyken, aynı zamanda Gary Numan, Human League, Depeche Mode  gibi farklı türdeki grupları da hep dinlerdim - hala da bazen dinliyorum; ama Porcupine Tree, Flaming Lips, Mercury Rev gibi yeni gruplardan da keyif alıyorum.

Radiohead "OK Computer"ı çıkardığında, müzik dergilerinde "Önümüzdeki 20 yılı etkileyecek bir albümdür bu." gibi spekülasyonlar yapıldı. Sen de böyle mi düşünüyorsun?

Radiohead'in "OK COMPUTER" albümü kesinlikle bir dönüm noktası eseridir, ve birçok grup etkilenimlerini sayarken bu albümün de ismini verir. Bence Radiohead "gerçek" progresif gruplardan biridir - geçmişteki bir şeyi yeniden yorumlamak yerine, deneysellik zihniyetini orjinal biçimde ileriye taşıyan bir gruptur. Bu albüm 16 yıl önce piyasaya çıktı,  birçokları için hala bir ilham kaynağı olmayı sürdürmesi de,  eserin büyüklüğünün kanıtı gibidir.


Son zamanlarda progresif rock'ın önemli internet sitelerinde de çok popüler olmuş olan, progresif müziğin alt türleri hakkındaki düşüncelerin neler? Tarzı crossover prog, neo-prog, prog related gibi türlere bölmek gerçekten gerekli mi sence?

Bence prog etiketi bazen aşırı fazla kullanılıyor ve bana göre progresif olan birçok müzik başkasına göre olmuyor. Sanırım "prog" bazen, Genesis gibi eski prog gruplara sound olarak benzerliği vurgulayan bir sıfat olarak kullanılıyor, fakat ben bu tür bir nostaljiklikten ziyade "progressive" (ilerlemeci) gruplar için bu ibareyi kullanmayı tercih ediyorum. Björk gibi sanatçıları "prog" değil, ama progressive (ilerlemeci) olarak değerlendiriyorum. Türlerin tehlikeli tarafı, grupları belli kalıpları kullanmaya itebiliyorlar, yani bir türe uymak için müziklerinden deneyselliği hiçe sayabiliyor gruplar. Müziğin satılış biçimi duruma iyi gelmiyor, çünkü müzik, daha kolay pazarlanması adına kategorize ediliyor.

Bildiğim kadarıyla şu dönemde konserlerle meşgulsünüz, peki bir sonraki stüdyo albümünüz için ne zaman çalışmaya başlayacaksınız? Ya da, bir sonraki ürününüz yeni bir canlı kayıt mı olacak? Düşünceleriniz ve planlarınız nelerdir?

Konser vermekten hepimiz zevk alıyoruz, ve turlamanın grubu ileriye götürdüğünü ve böylece daha iyi bir takım olmamızı sağladığını hissediyoruz. Canlı albüm / DVD kaydedip piyasaya sürmek, yeni grup elemanlarını hayranlara -özellikle bizi turnelerde izleme fırsatı bulamayanlara- tanıtmada iyi bir yöntem. Yeni albümü kaydetmeye zaten başlamıştık, ve yine albümde yer alacak yeni materyaller yazmaya da devam ediyoruz.

Sorular bu kadardı Ian. Zaman ayırdığın ve cevapların için teşekkürler. Eğer gelebilirseniz, sizi Türkiye'de izlemek ve ağırlamak çok güzel olur.

Türkiye'ye gelip çalmak harika olurdu! Aynı zamanda orası Çağrı'nın memleketi olduğundan, çok özel de bir konser vermiş olurduk.

@2013
*Çeviriler için Özgür Durakoğulları’na çok teşekkürler…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder