27 Haziran 2014 Cuma

Testament - The Ritual

TESTAMENT  
The Ritual
Thrash'in yavaşladığı yıllar...



        Geçmişe dair düşüncelerimde bu grupla ilgili o kadar çok anım var ki. Bunları sıralasam belki albümden söz edemez ve fazla subjektif cümleler kurmuş olurum. Metallica’nın 1993 İnönü Stadyumu konserine giderken kulağımdan çıkarmadığım kulaklığımdan Testament sesleri geliyordu. Yana yana aradığım “Souls of Black” tişörtünü bulduğumda giyinmiş ve uzun süre üstümden hiç çıkarmamıştım. Yatağa yattığımda şarkıların melodileri benim peşimden geliyor ve uyku tutmuyordu. İlk albüm “The Legacy”, “Practice What You Preach”, “Souls of Black” benim yaşamım olmuştu ve Metallica’nın o herkesçe kabul gören 91 albümü bile bunu pek bastıramamıştı.

      Bu Bay Area thrash gruplarında bir çekicilik mevcut. Exodus, Metallica, Forbidden, Sadus ve Testament o zamanlar kulaklarımı epeyce dolduruyordu ancak 80′lerin bu canavar gibi oluşumları Metallica’nın tek bir hareketiyle sadece bu şehre yönelik thrash gruplarını etkilememişti; aksine neredeyse çoğu grubu etkisi altına almış “…And Justice For All“dan sonra Metallica sözü edilen bu albümü ile thrash dünyasında tartışılır olmuştu. Tartışılması negatif yönden değil daha çok pozitif yöndeydi ve gerek albümün sound’u ve kullanılan o tonlar dikkati çekmiş, hızlı partisyonlar yerine daha yavaş ve ağır bir hava hakimdi şarkılara. Sırf bu yüzden Metallica dışında başta Testament ve Megadeth olmak üzere Overkill v.b topluluklar da bundan nasibini almış ve büyük bir değişimi kabullenmiş oldular. Neydi bu değişim? Açıkça soundların değişimi ve şarkıların ağırlaşmasıydı. Bununla birlikte karanlık albümler de birbiri ardına geldi. O dönemlerde çoğu kişi ve müzik eleştirmenleri bu durumu eleştiriyordu fakat bana göre hava hoştu. Nedeni ise bu yaratılan soundun oldukça etkileyici ve karanlık olduğuydu ve Testament işte bu dönemde “The Ritual”ı yarattı.


      Testament zaten “The Legacy“, “The New Order” ve “Practice What You Preach” ile bu dünyada var olacağını çoktan kanıtlamıştı ve “Souls Of Black” ile grubun tercih edeceği o tonlamalar ve sertlik dozajı çok iyi ayarlanmıştı, zamanlaması mükemmeldi. Davuldan gelen o ağır tok sesler, usta gitarist Eric Peterson’un birden patlayıveren ve yağ gibi giden o ritimlerine karışıyordu. “Souls Of Black” beklenen performansı gösterememişti ama yukarıda belirttiğim değişim ile “The Ritual” bazı dinleyicilere ilaç gibi geldi.

     “The Ritual” özünde safkan thrash metal albümü değildir. Kısmen bunu engelleyen düşünce ise bu albümün genel heavy metal kalıplarından daha çok yararlandığı, geleneksel taraflardan beslendiği açık olan kendi halinde bir albüm olduğuydu. Müzik medyası bu düşünce ile bu çalışmayı Metallica’nın 91 albümünün ardından kötü bir kopya olarak niteledi. Bunun sebebi çok açıktı. Eğer bir değişimi sürdürüyorsanız mutlaka başka gözler size bakıyor dikkatle inceliyordu.

     Testament üstüne aldığı bu düşünceyle fazla oyalanmadı ve o günkü röportajlara bakıldığında gerek Chuck Billy’nin ya da diğer elemanların söylediklerine göz gezdirdiğinizde medya karşıtı bir tavır alındığı da aşikardı. Albüm direkt olarak hayranları ikiye bölmüş ölümüne thrash hayranları için bir kayıp, ama öbür yandan sadık ve düşüncesi açık hayranlar için ise bir kazanç olarak nitelenmişti. “The Ritual” şöyle kabaca bakıldığında o zamanki thrash gruplarının çıkardığı albümlerden kat be kat daha karanlık ve ağır bir albümdür. Eric Peterson’un ritim gitarları kasvet veren bir yapıya sahipken Alex Skolnick'in çaldığı sololar da hem duygusal ve iç acıtıcıdır. Sözleri ise çok güçlüydü. Sanki bu dünyanın üzerine çökmüş yalanın dolanın, eşitsizliğin hesabını sorar gibiydiler.

     Alex Skolnick’in çok nefis bir solo attığı Electric Crown genel olarak iyi bir şarkıydı ancak dediğimiz gibi negatif eleştirilerin ardı arkası kesilmiyordu. Genel olarak bir yumuşama havası şarkılara sinmişti ve ardından gelen So Many Lies ise lirikleriyle her ne kadar sistemden hesap sorar gibi görünse de öbür taraftan thrash metalden oldukça ödün verilmişti. Böyle yazdığım için benim de böyle düşündüğümü zannetmeyin, ben objektif düşünceleri de yazıyorum, yoksa benim için mükemmeldir bu kayıt. Müzik ise bir Black Sabbath karanlığını yaşatıyordu. İç sıkıcı, kasvet ve ağır havası vardı bu şarkının. Chuck Billy’nin “who are you?” derken yaşattığı o hesap sorma havası şarkının genel havasına hakimdi ve bu muhteşem bir birliktelik sunuyordu dinleyiciye. Albümle aynı adı taşıyan ve o mükemmel kahkaha seslerinin olduğu şarkı ise tek kelimeyle harikaydı. “The Ritual”ın belki de içerisinde en çok sevildiği beste ise Return To Serenity idi. Yalnızlığı suratınıza çok iyi vuran bunun gibi güçlü bir şarkı az bulunur. İşte bunun gibi şarkılar o güne kadar Thrash Metal icra etmiş bir grubun yarattığı derinlikli hadiselerden birisidir. İşte o günlerden sonra Heavy Metal böylesine derin kazanımlarla buluşmuştur.
“The Ritual”da sadece bu tarz şarkılar yoktu, aralara gizlice sokulduğu belli olan ve eski dönemlerini hatırlatan Let Go of My World ve Agony gibi güçlü şarkılar da vardı. Bu çalışmanın geneline yayılan unsurlardan biri de Alex Skolnick’in varlığıydı. Her şarkıya derinlemesine inen o güçlü sololarıyla ve dehşet melodik düzenlemelerle muhteşem bir performans gösteriyordu. Ayrıca bu albümde sadece solo da çalmamış Eric Peterson ile yer değiştirerek ritim gitarda da ustalığını sergilemiştir.


    Testament’ın bu albümü zaman geçtikçe küçük bir klasik olmuştur. Özellikle her grup elemanının sergilediği profesyonel tavır bestelerin derinlikli olmasını sağlamış ve o güne kadar blues’dan pop müziğe birçok sanatçı ve solo artist ile çalışan usta prodüktör Tony Platt ile de iyi geçirilmiş ve efsanevi bir kayıt yaratılmıştır. “The Ritual”a ait düşündüğüm önemli bir ayrıntı da bu albümü dinlemeye başladığınızda sonuna kadar gelmeden kapatamadığınızdır. Gerçekten de böyle bir his veriyor size. Testament benim için ilk dönemleri ile vazgeçilmezdir, ama bu albümü defalarca dinlediğimde böyle bir derinliğin bir daha zor yaratılacağının da farkına varmışımdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder