1 Haziran 2014 Pazar

Prospekt - The Colourless Sunrise

PROSPEKT - The Colourless Sunrise
Uyanış.

      Kapakta kullanılan dizayn, kompozisyonlar, detaylı içerikler, bağlı bulunduğunuz plak şirketi, çalıştığınız miksajcılar ve prodüktörler, oluşturduğunuz besteler ve enstrümanlara hakimiyetiniz ne kadar doğru seçilirse başarılı olma şansınız da epey yüksek olabiliyor. Bundan yıllar önce Sensory, Inside Out gibi Progressive Rock/Metal şirketlerinden gelen promoların kapaklarına baktığımda hangisinin metal hangisinin rock'a daha yakın olduğunu tahmin edebiliyordum. Hatta bazılarının orjinal cd'sini bile dinlemeden almışlığım var. Sonucun ise mükemmel olduğunun farkındaydım. Çünkü bu konuda hiç yanılmazdım ve iyi bir ürün kendini kapağıyla içeriğiyle ele veriyor derdim. Zaman geçtikçe bunun seyreldiğini farkettim. Özellikle 2000'lerle gelen yoğun müzik türü furyasıya birlikte her türde kalitenin azaldığını, artık sadece müzik yapmak için müzik yapan gruplarla karşılaştığımı zannediyorum. Diğer türler bir yana özellikle progresif metal konusunda geçmiş dönemlerde iyi bir kayıt yaratamama gibi bir süreç ile karşı karşıya kalındığını düşünüyorum. Bunun sebepleri çok çeşitli olsa da artık bazı prodüktörler çok yoğun soundları kullanarak yepyeni bir tarz yarattılar tür içerisinde. Bu geleneksel dediğimiz Vanden Plas, Threshold ve Shadow Gallery gibi grupların dışında çok teknik müzik yapan topluluklar zenginlik dışında bir çıkmazı de getirdi beraberinde. Çünkü her grup birbirine benzemeye başlamıştı artık ve orjinal işler çok fazla gelmemeye başladı. Bu sebeple İngiltere'den doğan Prospekt grubu da bu düşünceyi destekler nitelikte bir müzik sergiliyor fakat ortaya çıkarılan müzik o kadar iyi ki bu nasıl yazıya dökülür bilmiyorum.

      İngiltere'den çıkan Threshold, Aeon Zen, Linear Sphere ve Tesseract dışında çok fazla ünlü progresif metal grubu yoktur. Tabi bunlardan bazıları avantgart müzik sergiler kendi içerisinde fakat hepsi aynı tür içerisinde kabul görmektedir. Yazının başında belirttiğim dizayn, kompozisyonlar, detaylı içerikler, bağlı bulunduğunuz plak şirketi, çalıştığınız miksajcılar ve prodüktörler konusunda Prospekt topluluğu tam anlamıyla sınıfı geçmiş durumdadır. Çok iyi bir müzik şirketi olan Sensory'den çıkan bu ilk albüm, içerisindeki her bestenin çok detaylı işlenmesiyle oluşturulmuş yağ gibi bir soundu içerisinde taşıyan bir yapıyı da beraberinde getiriyor. Nasıl böyle olmasın ki? Bir kere Periphery'nin "This Time It's Personal"ında çalışan prodüktörü Adam "Nolly" Getgood ile çalışıyorsunuz ve çalıştığınız miksajcı ise Opeth, Amon Amarth, Symphony X, Katatonia, Amorphis ve Orphaned Land'den tanıdığımız Jens Bogren. Evet, grup bu isimlerle çalışmış. Zaten buradan belli oluyor nasıl bir kayıt ile karşı karşıya kalacağımız. Besteler oldukça teknikal düzenlemelerle oluşturulmuş. Hem klavyede ve aynı zamanda vokalist olan Richard Marshall grubu deyim yerindeyse sırtlamış. Seçilen klavye tonları geleneksel progresif metal gruplarının kullandığı gibi sade ve nitelikli. Öyle Jordan Rudess'in kullandığı gibi çok yoğun ve anlamsız öğeler içermiyor. Sade ve direkt olmuş.

       Richard Marshall'ın sesi ise çok fazla tizlerden gitmeyerek kararında söylüyor şarkıları. Sesinin rengi oldukça güzel ve duygusal olarak şarkılara o hissi verebiliyor. Grubun kuruluşunda yer alan gitarist Lee Luland çok iyi bir ton seçmiş besteleri yorumlarken, bu ise şarkıları dinlerken çok yormuyor. Teknik anlamda dudak ısırtıcı bir performans sergilediği kesin olmakla birlikte davulda yer alan Blake Richardson (Between the Buried and Me)ise şu zamanda "benim" diyen bir sürü davulcudan çok daha iyi çalmakta... Bunu albümün bestelerindeki performanslarına bakarak yazıyorum.

"The Colourless Sunrise"ın albüm kapağı ve kullanılan logo klasik bir progresif metal grubu olduğunu destekler nitelikte duruyor. Şarkıların genel havası ise çok melodik yaklaşımlı, epik anlamda başarılı tatlar veren, jazz ve fusion'a göz kırpan, kompleks ritimlerin çok yoğun olarak yer aldığı Meshuggah, Opeth, Dream Theater, Circus Maximus, Vanden Plas, Threshold ve Symphony X gibi gruplardan etkilendiğini gizlemiyor. Lee Luland'ın gitar üzerindeki tarzı ise John Petrucci ve Michael Romeo ekseninde dönüp duruyor. Kullanılan gitar sololar olsun ve karakterler olsun hepsi çok başarılı. Ritim gitarlar özellikle çok  hiperaktif. Michael Romeo'nun "Iconoclast" şarkısında kullanılan o dinamikliği hissedebiliyorsunuz. Dinlerken ise yoğun duygudan kendinizi alamıyorsunuz. Ayrıca gitaristin ile davulcunun birlikte yarattığı o performanslar aklınızdan çıkmayacak.

Girişte yer alan "A Desolate Kingdom" bir progressive power metal klasiği olmaya aday bir şarkı. Sonradan gelen muhteşem "Dissident Priests" ve ardından bu güzel yolculuğu gerçekleştiren "Shroud", 14 dakikalık epik "The Colourless Sunrise" gibi şarkılar bu albümün en iyileri.


2013 yılında türün en başarılı örnekleri arasına giren bu çalışma sadece bu yönüyle değil başarılı bir ilk albüm olma özelliğiyle de başı çekiyor. Adam "Nolly" Getgood ve Jens Bogren gibi dahi müzisyenlerin elinin değdiği bu albüm tür içerisinde nerede yer alacak bunu da zaman gösterecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder