AMORPHIS
The Beginning of Times
2011
1994 civarı ve bir Fin arkadaşın kasete kaydettiği iki grup. A tarafında
adını sanını hatırlayamadığım ama "B" tarafını ise ezbere bildiğim bir
kasetti o. “Tales From The Thousand Lakes”
ile geçirdiğim yazları ve kışları anımsıyorum. Ardından “Elegy”nin kara
kış vakti beynimi delen o mağrur melodileri nasıl da hatırımda.
Yağmurlu bir günün ardında buğulu camlar arkasından nasıl da dikizlerdik
caddeleri, nasıl dizlerimizi büküp gözlerimiz kan çanağı oluncaya kadar
bizi terk-i diyar eden sevgilinin ardından ağıtlar yakardık her akşam,
her gün. Karlarla dolu sokaklarda yapayalnız yürürdüm kendimle baş başa.
Kalbime dokunan sımsıcak melodilerdi beni sımsıkı tutan. Hayatın
gerçeklerini bir bir yüzümüze vuran, her acı notada belki de benliğimize
giren, yıllarca beni bizi bırakmayan o beyaz zambaklar ülkesinin üzgün
ozanlarıydı dokunan, derimizin ve kalbimizin her noktasına nüktesini
vuran, bırakmayan, bırakılmayan.
“Tales From The Thousand Lakes” bir şiir ise “Elegy” tabii ki bir ağıttı. Sonrasında gelen “Tuonela“,
“Am Universum” ve “Far From The Sun” ise ayrı ayrı güzellikler
barındıran yegâne albümleriydi topluluğun. Eski vokalist Pasi Koskinen
ile bir devri bitirmiş ve yerine gelen yetenekli Tomi Joutsen ile
yepyeni başlangıçlara gebe kalmıştı Amorphis. Daha önceleri her
albümünde – “Tuonela”, “Am Universum”, “Far From The Sun” hariç-
kendilerinin dünyaca ünlü destanı Kalevala’dan esinlenmişler ve şarkı
sözlerini bu destandan alıntılamışlardı. Tomi Joutsen’in katılımıyla
grubun müziği bir parça değişime uğramış ve yine Kalevala’dan
etkilenimlerle oluşturmuşlardır albümlerini. Joutsen’li ilk albüm “Eclipse“de Kalevala’nın en talihsiz karakterlerinden birisi olan Kullervo’nun hikâyesini anlatırlar. Ardından gelen “Silent Waters”
ise yine destanın ana karakterlerinden äinen’in yaşamındaki önemli
noktalara değinir ve “The Beginning of Times”da da karşımıza çıkan
Väinämöinen ile yaşadığı çetrefilli olaylar anlatılır. “Skyforger”
ismindeki diğer başyapıt albümünde ise destanın demirci karakteri
Ilmarinen’den, onun yaptığı değirmen Sampo’dan ve karısının vahşi
hayvanlarca öldürülüşünden bahsederler. Amorphis birkaç defadır
sözlerini Fin şair Pekka Kainulainen’den alıyor ve onun üzerine
bestelerini yaratıyor.
Son albümün konsept ve müzikal yapısına döneceğiz, ancak bundan
bahsetmeden önce Amorphis müziği üzerine birkaç düşünce yazmak isterim.
Şu son albüme gelene kadar grubun bestelerine bakıldığında çok fazla
farklılık kulağa çarpmıyor, bu doğru. Hatta “Eclipse” albümünden bir
şarkıyı getirip şu son albümün içine koysanız sırıtacağını da pek
zannetmem. Amorphis müziğinin eleştirildiği en önemli konu ise
bestelerinde hep aynı yapıyı kullanmaları, hatta aynı tonları aynı
melodilerden vermeleridir. Elbette bu bir grup için büyük bir handikap,
ancak şöyle bir durum var ki bu topluluğun her albümünde mutlaka bir
enstrüman ön plana çıkıyor ve farklı tonlamalar sergiliyor. Bu farkı
çoğu zaman hissedemiyoruz. Ayrıca bazı albümlerinde yeni ve farklı
melodiler bulmaya çalışıyorlar ve bunu bizlere sunuyorlar. Örnek vermek
gerekirse “Eclipse” albümünde basit gitar melodilerden yarattıkları
ambiyansı “Silent Waters”da klavyeden vermeleri, “Skyforger”da ise kesik
kesik thrash rifleri kullanmalarıdır. Bu bence bir değişimdir.
“The Beginning of Times”, Amorphis’in 2011’deki bir çılgınlığıdır. Grup
hem müzikal yönden diğer yapıtlarını aşmış hem de liriksel açıdan en
başarılı ürünlerinden birisini ortaya çıkarmıştır. Bugün bu metal
grubunun bu albümünün şarkılarında kullandığı tonları (özellikle klavye)
bir başka topluluk kullanmıyor. Amorphis kendi yarattığı bir dünyada
kimseye bakmadan hızlıca ilerliyor ve kendileri için muğlak bir şey de
gözükmüyor. Daha önceki albümlerinde iki gitarist Holopainen ve
Koivusaari dizginleri ele almışken “The Beginning of Times”da klavyeci
Santeri Kallio’nun bestelere nasıl da sinsice nüfuz ettiğini keyif
alarak dinlemekteyiz. Santeri Kallio’nun bu albümde kullandığı o tonlar
şimdiye kadar Amorphis müziğinde kullanılmamıştı. Bugün bu tonlamaları
IQ, Wobbler, Glass Hammer ve White Willow gibi kalburüstü progresif rock
toplulukları kullanmakta ve bu durum grubun müziğini çok detaylı
taraflara ve derinlere sürüklemekte. Hatta bunun ucu Alan Parsons
Project’lere kadar gidebilmekte ve isteyen inanır istemeyen inanmak
istemez ama, topluluk bu ilerici yapısıyla bizi şaşırtmaktadır.
Bestelerde Blind Guardian, Jethro Tull gibi folk yönü kuvvetli grupların
etkilerini de hissedebilmekteyiz. Gitarlar çok daha melodik, saksafon
ve klarnet gibi enstrümanlar da yine farklılık yaratmak için
kullanılmış. Müzikal açıdan progresif yaklaşımları olan topluluk albümün
konsept yapısında ise Kalevala’nın ana karakterlerinden bilge ve yaşlı
kişi, Kantele’nin yaratıcısı Väinämöinen’in hayatına bir bakış
fırlatıyor ve onun yaşam savaşını, aşkta kaybedişini, sürüklenip
debelenişini ve ne olursa olsun hayata ışık getirmek ve şarkı söylemek
için uzaklara gidişini anlatıyor. Albüm kapağındaki yumurta ise bir
dünyayı içerisinde saklıyor ve o kırılınca, kırılan bu parçalardan yaşam
meydana geliyor.
İşte hayatını dünyaya ışık getirmeye adamış bilge kişi Väinämöinen’in
savaşını anlatan şarkı iç acıtıcı klavye melodileriyle başlıyor. Battle
For Light boğazınızda yumru oluşturucu etkisi ve harika gidişatıyla
mükemmel ötesi bir açılışa sahip devasa bir şarkı. Koral vokallerdeki
dolgun yapı besteyi farklı hale getirmiş. Ardından gelen kompleks şarkı
Mermaid’in lirikleri ise çok acı verici bir olaydan esinlenmiş. Şarkı
Väinämöinen’in sevdiği kız olan Aino’nun (albümde karakter isimleri yer
almıyor) kendini suda boğmasından esinlenir ve şarkı müzikal olarak
kusursuz bir şaheser olmakla birlikte Aino’nun inlemeleriyle başlar.
Joutsen’in ilk vokallerine dikkat edin nasıl da kırılgan söylüyor. My
Enemy’de Väinämöinen’in düşmanları anlatılır ve Joutsen’in katıksız
brütal vokalleri de bu şarkıda kendilerine yer buluyorlar.
v ä i n ä m o i n e n
You I Need
tertemiz Joutsen vokalleriyle ilerleyen kan kaynatıcı duygusal bir
eserken nakaratlardaki kusursuzluğa dikkatinizi çekmek isterim. Albümün
en iyilerinden Song of the Sage’de üst üste bindirilmiş vokaller,
progresif yapı, ritim değişiklikleri, Blind Guardian ve Jethro Tull
etkileri tek kelimeyle kusursuz. Three Words kararlı Joutsen
vokalleriyle nefis ilerliyor ve Santeri Kallio’nun bahsettiğim farklı
klavye oyunlarından bazıları da bu şarkıda duyuluyor. Reformation,
Soothsayer ve ardından gelen mükemmel nakaratlı On a Stranded Shore bu
albümün en keskin çalışmalarından bazıları. Albüm sonlara gelirken
Escape ve Crack in a Stone ile iyice deliriyor ve kendinizi muğlâk bir
yolculukta hissediyorsunuz. Amorphis o devasa yumurtadan bilinmez
yolculuklara gebe bırakıyor biz insanlığı.
“Tales From The Thousand Lakes” ve “Elegy” ile hayatıma etki edip,
unutulmaz, bembeyaz ve kapkaranlık anlar, anılar bırakan bu grup yıllar
sonra beni aynı duyguyla baş başa bıraktı. Yürürken, yatarken, koşarken,
nefes alırken, yollarda dinliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder