-
Merhaba Clive. Öncelikle klasik sorulardan röportaja
başlamak istiyorum.
-
Selam. Tabiî ki soruları en iyi şekilde cevaplamaya
çalışacağım.
-
Piyano ve klavyeli çalgılara olan ilgin erken yaşlarda
başladı. Progressive Rock müziğine ilgin ne zaman oluştu ve etkilendiğin
isimler kimler?
-
Annem ve babam piyano öğretmenleriydi ve dolayısıyla bu
enstrümanı çalmam benim için doğal bir şeydi. Bu da rahatça klavye çalmamı
sağladı. Klasik müzik eğitimim vardı fakat 18 yaşlarındayken -çok geç- rock
müziğine yöneldim. Gittim kendime rastgele bir albüm aldım, - yalnızca albümün
ön kapak resmini beğendim diye- o albüm ise Genesis’in “Seconds Out” adlı
albümüydü. Gerçektende çok hoşuma gitmişti o albüm. Kate Bush’un yanı sıra
Peter Gabriel’in de benim üstümde çok büyük bir etkisi vardır.
-
Pendragon’da da çalıyorsunuz. Geçmişte yer aldığınız
projeleriniz nelerdir?
-
Pendragon’dan önce Sleepwalker adında beş yıllık bir
serüveni olan bir grupla çaldım fakat hiçbir aşama kaydedemedik. Pendragon çalıştığım ilk imzalı gruptu.
Ayrıca The Cast isminde bir pop rock grubu da kurmuştum.
-
Strangers On A Train’in devamı neden gelmedi?
-
Aslında şimdi üçüncü Strangers albümü üzerinde
çalışıyoruz. Müziğin çoğunu dokuz yıl önce yazmıştım ama bu projeyi ilerletme
fırsatını bir türlü yakalayamamıştık. Bu sene bu projeye geri dönmeye karar
verdim ve bütün eski dosyaları ve materyali çıkardım. Şimdi müziği yeniden
yapıyorum. Bu albümü kaydedip gelecek yıl piyasaya sürmeyi planlıyorum.
-
Dan Swanö ile Nightingale projesinde çalışmak nasıldı?
-
Onunla çalışmak hoştu. Ben yalnızca lirikleri yazdım ve
bunun büyük bölümünü de tek başıma yaptım. Dan bana birkaç tane lirik
gerektiğini ve genel düşüncenin ne olduğunu söyledi ve bende ona göre yaptım.
-
Arjen Lucassen hakkında düşüncelerin?
-
O harika bir müzisyen. Bu albümde çalışmak oldukça
zevkliydi. Umarım yeniden beraber çalışırız.
-
Karl Groom nasıl bir müzisyen ve Threshold’un müziğini
nasıl değerlendirirsin?
-
Karl bir müzisyen olarak gerçekten üst düzeyde. Thin
Ice stüdyosunun ortak sahibiyiz ve yıllardır birlikte çalışıyoruz. Threshold
ise muhteşem bir grup.
-
Oliver Wakeman’ın “Jabberwocky” albümünde olduğu gibi
tekrardan sizi böyle projelerde görebilir miyiz?
-
Umarım görürsünüz. Oliver ile beraber üçüncü bir albüm
çıkartma planımız var ama maalesef bunu gerçekleştirme için yeterli derecede
maddi kaynak yok. Ama umarım ileride bunu gerçekleştirebiliriz.
-
Marillion ile benzer yönünüz olduğunu düşünüyor
musunuz? Marillion dinleyen insanlar Arena’yı da sevebiliyorlar.
-
Aslında artık Marillion ile pek de benzer yönümüz
kaldığını sanmam. Mick Pointer gerçekte Marillion’un kurucularındandı ve bu
grupla olan etkileşim belki de ilk albümlerde vardı ama zamanla müzikal anlamda
ilerlediğimiz için yollar ayrıldı. Yine de Marillion hayranları bizim
müziğimizi beğeniyorlarsa bundan mutluluk duyarız.
- “The Visitor” albümündeki konsept için aslen nelerden
etkilendiniz?
-
The Visitor, Arena için önemli bir albüm. Bence gerçek
kimliğimizi bulduğumuz CD buydu. Bu konsept bir göl kenarında yaptığım bir gezi
neticesinde ortaya çıktı. Göl donmuştu ve buzun üzerinde kayak yapan biri
vardı.
-
Vokalist Paul Wrightson neden ayrıldı?
-
Maalesef “The Visitor” turnesinde kişilik çatışması
yaşandı ve bunun izleri de kolaylıkla silinecek türden değildi. Aslında Paul ve
ben çok iyi geçiniriz ve onunla da hala çok sık görüşüyoruz. O şimdi Ironheart
adında bir metal grubunda vokalistlik yapıyor. Onu ara sıra bazı vokalleri
yapması için stüdyoya çağırıyorum.
-
Herhangi bir yazar veya şairden etkilendin mi? Kuvvetli
lirikleri yazmak için ilhamların neler?
-
Aslında nelerden etkilendiğimi tam olarak bilmiyorum.
Beni etkileyen şeyler aslında daha çok filmler ya da fotoğraflar. İmgeler ve
farklı atmosferler. Kaynak kitaplara bir tutkum var ve bir yerlere
yakıştırabileceğim küçük gerçekler ve figürleri severim. Ayrıca İncil imgeler
ve düşünceler bulmak için harikulade bir eserdir.
-
“The Butterfly Man” liriklerini oluştururken neler
düşündün?
-
Bir milyon ruh toplamakla lanetlenmiş bir adam/bir
yaratık hakkında bir rüya gördüm. Bu rakama ulaşamadan uyuyamıyordu ve o
kelebek adamdı.
-
“Contagion” konsept albümmüş gibi duruyor. Sizce böyle
albümler yapmanın zor yanları neler?
-
“Contagion” gerçekte konsept bir albüm…oldukça konsept!
Aslında genel olarak “The Visitor”den bile daha konsept. Bu albümde müziğin
takip ettiği bir hikâye anlatılıyor. İşin zor yanı yapıda. Her şarkıdaki yapıyı
teker teker ele almak yerine bütün albümü büyük bir parça olarak düşünmek
gerekiyor. Yani temalar ve motifler yapıyı oluşturmak için dikkatle incelenmeli
ve aralarında bağlantı kurulmalı.
-
Enchant, The Flower Kings, Echolyn grupları hakkında
neler söylersin ve son dönem prog rock grupları arasındaki etkileşim için
söyleyeceklerin?
-
Hepsi tarzlarına göre saygı gören çok kaliteli
topluluklar. Dürüst olmak gerekirse progressive rock dinlemeye pek de düşkün
değilim. Vakit buldukça başka şeyler dinliyorum. Bunlar: Coldplay, Tool, Peter
Gabriel ve Opera. Gruplar arasındaki etkileşim iyi bir şey olabilir ve belki
birbirilerini etkileyebilirler.
-
“Pepper’s Ghost” için söyleyeceklerin?
-
Yeni albümün adı bu. Bu çalışma ortaya çıkmadan
yaptığımız tanıtımlara bakılırsa oldukça büyük bir ilgi göreceğinden eminim.
Ben bunu Arena’nın yeniden keşfedilişi olarak görüyorum. İnsanların bizi yeni
bir bakış açısından görmesinin zamanı geldi. Gelecek yıl grubumuzun onuncu yıl
dönümü olacak ve uzun bir turneye çıkmayı düşünüyoruz.
-
Vakit ayırdığın için teşekkürler.
-
Önemli değil yeniden görüşmek üzere…
2005@rockstation'da yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder