RADIOHEAD – OK Computer
Antibiyotikler.
Makaralarımızı
geriye sarıp şöyle bir geçmişe gidiyoruz. 1990’lı yıllar sonuna doğru başkan
Tony Blair’in yarattığı negatif söylemler sonucunda gelinmiş olan açmaz politik
yaklaşımlar sayesinde, toplumun katmanları arasında yaşanan çaresizlik,
ümitsizlik ve hayata dair karamsar portrenin bir anlamda nereden kaynaklandığı
apaçık görülüyordu. Kapitalizmin getirdiği ruhsuz yaşantılar sonucunda insanlar
bir ruh gibi ortalıkta dolanmakta ve daha da önemlisi gitgide
mekanikleşmekteydi. Bu sürecin sonucunda da insan duygusuzlaşıyor ve yaşamını
saati saatine uydurmakta bir sakınca görmüyordu. Bütün bunların bir zincirin
halkası gibi geliştiği noktada tüketim toplumuna dönüşen insanlık, yozlaşmanın, makineleşmenin panoramasını
sundu. Sanatçıya düşen görev de bunları dile getirmekti. Umutsuzlukları
açıklamak, kendi dünyasından portrelerle bunları süslemek ve gerçeği haykırmaktır.
1970’lerde yaşamış ve hayattayken görmediği ünü, öldükten sonra gören İngiliz
folk sanatçısı Nick Drake’de şarkılarında kendi iç dünyasından seslenişlerde
bulunarak bütün insanlığa evrensel katkılarda bulunmuştu ve bu aslında yaşarken
onu önemsemeyen kişiliklere karşı verilen bir cezaydı belki de, belki de sessiz
bir haykırıştı bu. Aynı toplumun yarattığı Thom Yorke gerçeği ise bambaşka bir
serüvendir. Oxford’dan çıkma kimliğiyle Yorke’un başarılı şarkı yazarları
içerisinde yer almasının sebebi yukarıda bahsettiğimiz negatif durumların dile
getirilmesinde önemli bir rol oynamasıdır. Nick Drake sessiz karakter
yansımasıyla aslında bir şeyleri dile getirirken Yorke ise kendinden emin
adımlarla bazı yerlerde düşüncelerini sert bir şekilde dile getirerek müzik
dünyasında saygın bir yer edinmiştir.
Oxford’lu 5
gencin kurduğu Radiohead ismi Talking Heads’in 1986 albümünde bulunan “Radio
Head” adlı şarkıdan alınmaktaydı ve İngiliz müzik medyası alternatif müziğin
adını koyarken bu sefer çok zorlanmamıştı. Neyin alternatifiydi bu? U2 ve R.E.M.’in
açtığı çok önemli bu yolda emin adımlarla ilerlemek Radiohead’a nasip olmuştu o
yıllarda ve müzikte bir anlamda devrim yaratacaklardı. 1990’lı yıllarda
alternatif rock adına çok önemli kayıtlar meydana getirilmişti. Spiritualized,
The Verve, Björk, Oasis, Supergrass, Portishead, Photek, Arab Strap, Blur, Pulp
ve o dönemlerde Yorke’un çokça ilgisini çektiği Aphex Twin ortaya çıkardığı
kayıtlarla dinleyicileri esir altına almıştı. Hiç kuşkusuz ki 1993 yılında
çıkan ilk Radiohead albümünde yer alan “Creep” onlardan çok daha başarılı
sayılmıştı ki bir sonraki albüm “The Bends” ile bunu ikiye katlamasını
bildiler. “Fake Plastic Trees”- sonradan
Marillion tarafından yeniden yorumlanacaktı.- “High And Dry, “Sulk” gibi
başarılı şarkılar vardı.
Thom Yorke
İngiliz müziğinin neredeyse başını çektiği bir grubun üyesiydi ve politik
söylemleri, ülkesinin eleştirilecek insanlarına karşı devamlı lafı olan bir
sanatçıydı. “Street Spirit (Fade Out)” ile umutsuz bir portre çizerek o dönem
ki gençliğin başlarını ayaklarının arasına almasını ve hayata karşı haykırmasını
sağladılar. Çok güçlü bir şarkıydı ve insanlığa “Bu makine, bu makine iletişim kuramayacak içinde olduğum nesille.”
Diyerek kendi içinde bulunduğu durumu tasvir ediyordu. Bu şarkı giderek yok
olmanın hikâyesiydi.
Kendileri için
her şey bitmemiş daha yeni başlıyordu. “The Bends” ile çıta epeyce yükselmiş
ama bir sonraki durakta Radiohead kendi noktasını kendisi koyacaktı ve “OK
Computer” adındaki bu çalışma ile sadece o günlerde değil 2000’lerde ve daha
sonraki yıllarda da hem dinleyiciler hem de müzisyenler tarafından
sahiplenilecekti. “OK Computer”,Radiohead için bir “ara” albümdü. Rock
altyapısının üstüne gerçekleştirilen melodik düzenlemeler o yıllarda
Radiohead’in tercih ettiği bir yoldu ve “OK Computer” bu yolun son halkası
görünümündeydi. Radiohead’in bir diğer önemli addedilen konusu da seçtiği
prodüktör seçimiydi ki İngiliz kayıt prodüktörü arkadaşları Nigel Godrich ile yıllarca
beraber çalışacaklardı ve bu albüm onlar için yepyeni bir başlangıç oldu. Bir
devrimin başlangıcıydı bu, “OK Computer”ın.
Radiohead
üyelerinin her birisi bütünlüğü temsil etmekteydi ve içlerinden gitarist Jonny
Greenwood’a ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Greenwood sonradan kendini ele
veren gitaristlerden, deneysel ve tür sentezlemesi açısından kusursuz sayılabilecek
derecede yetenekli ve çalışkandır. Zaten Yorke ile fikirsel açıdan da
uzlaşmaları sonucunda son derece deneysel ama gitar odaklı, şiirsel ama aynı
zamanda sert söylemleri de olan “OK Computer”ı yarattılar. O dönemde çok
dinlenen Brit Pop gruplarının aksine bu albüm oldukça karamsar, içe dönük,
insana yalnızlığı hatırlatan ve izole edilmiş karakterleri hissettiren bir
müzikal kimlik çiziyordu. Albümün müzikal temasının bazı yaklaşımları Alman
krautrock’ından beslenip onunla da kalmıyor onlardan da etkileniyordu.
Holger Czukay
ve Irmin Schmidt’in başını çektiği Alman avant-garde-krautrock akımının en
önemlilerinden sayılan CAN topluluğu o dönemde Thom Yorke’un ilgilendiği
isimlerinden başında geliyordu ve albümde yer alan bazı deneysel süslemeler hep
onların etkisinde yer almıştır. “OK Computer”ın liriksel kimliği ise Yorke’un
içe dönük sözlerinden oluşmaktaydı ancak tüketim toplumunun küçük bir katmanı
olan “yuppie” kültürüne de eleştiri atmaktan geri durmuyordu. Bunun yanında
modern yaşamın getirdiği zorluklar, küreselleşme, teknolojinin ve bilgisayar
zamanının dünyaya etkisinden de çokça söz ederler şarkılarında. “OK Computer”
bir konsept albüm değildir ancak zamanına göre yenilikçi, çığır açıcı bir
çalışmaydı ve müzik dünyasına bu kadar etki eden bir albüme 1990’lı yıllarda
çok zor rastlardınız.
Thom Yorke
için gelen bir posta üzerinde üzerinde yer alan “an airbag saved my life” gibi bir cümleden etkilenerek yazdığı
“Airbag” şarkısı ile başlar bu albüm. Greenwood’un gitarlarıyla Phil Selway’ın
ritmik davul atraksiyon birlikteliği mükemmeldir. Şarkının son 1 dakikasında
gitar üzerindeki deneysel yaklaşımlar bizi krautrock'daki gitarlarla yapılmış
fikirleri anımsatıyor.
“Paranoid Android”
ise albümden çıkan en iyi çalışmalardan bir tanesi. Yorke bu şarkıyı
“Otostopçu’nun Galaksi Rehberi”ndeki robottan etkilenerek yapması ve şarkı
sözlerinin içeriğinde “yuppie” kültürüne sağlam yerinden çakması da olağandı. “İşte böyle efendim. Terk ediyorsun. Bir
domuz postunun gıdıklaması gibi. Yıkıntı ve çığlıklar. Yuppie’lerin
işbirlikçileri. Panik ve kusmuk.”
“Subterranean
Homesick Alien”ın ilk girişindeki gitar tonlamaları çok farklı anlar
yaşatabiliyor dinleyiciyle. Böyle uzay boşluğunda gibi kendinizi
kaybedebiliyorsunuz. Kesinlikle albümün en iyilerindendir. “Yukarı bak, uzaylılar. O yaratıkların hepsi ruhlarını kilitler hep.
Kendi içini oyar ve sırlarını korurlar. Demektedir Yorke şarkıda.
“Exit Music(For A
Film)”, “OK Computer”ın en sağlam ve içe dönük-karamsar şarkılarındandır. Bir
kendinden kaçış şarkısıdır bu kolay anlatılamayan. İçe dönük demiştik ya! Şöyle
sessiz bir gecede deniz kıyısında yalnız dinlediğinizde gerçek ruhuna inersiniz
şarkının. “Bir şarkı söyle bize, sımsıcak
bir şarkı. Burası o kadar soğuk, o kadar soğuk ki. Kalpsiz bir kahkaha
atabilirsiniz. Umarız kurallarınız ve bilgeliğiniz boğar sizleri. Şimdi sonsuz
sessizlikte yalnızız. Diyor Yorke.
İşte Radiohead bu
sebeple büyüktür. “Let Down” ise dümdüz yapısıyla tek bir melodi üzerinden
giden ve albümün parıldayan şarkılarından. “Karma Police” o dönemde yine
gençlerin dilinden düşürmediği bir şarkıydı ve bugün bile etkisini kaybetmeden
dinlenebiliyor. “Fitter Happier” ise daha önce bahsettiğimiz “yuppie” kültürüne
bir eleştiri niteliğinde ve arkadaki konuşmalar ünlü fizikçi Stephen Hawking’e
aittir. Bu konuşma bir insanın hayata adapte etme çabalarının anlatımıdır
aslında ve planlı yaşamanın getirdiği duygusuz, saati saatine uyan bir robot
gibi yaşayan insanların çığlığıdır bu. Amerikan kültürünün bir parçası olan
“para kazan, ye, iç, mutlu yaşa” egzersizlerinin ve monoton yaşayan insanoğlunu
ironik bir biçimde anlatır. “Daha uyumlu,
daha sağlıklı ve daha üretken. Antibiyotikler verilip kafese kapatılmış bir
domuz gibi.
“OK Computer”ın
en sert bestesi “Electroneering”, kişinin kendi beyninin yarattığı korkularla
ilişkili olan “Climbing up the Walls”, bir güvenlik görevlisi’nin yaşadıklarını
anlattığı “No Surprises” ve Bosna Savaşı’nda ölen çocuklara destek amacıyla
kaydettikleri ve o dönemde çıkan “HELP”
adlı albümde de yer alan “Lucky” adlı şarkılar bu büyük albümü
sırtlamıştır.
“OK Computer”ın
niye müzik dünyasında bu kadar başarılı olduğunu anlamak için o dönemi iyice
bir hatmetmek ve o dönemde çıkan albümler arasında bu çalışmayı karşılaştırmak
ve albümün liriksel deryasına inmek gerekiyor. “Climbing up the Walls”un
sonlarına doğru Radiohead bu dünyanın karamsar bir portresini çizer ve
haykırır. “En iyisi hep ışıklar
kapalıykendir. Kafatasını aç, orada olacağım.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder