KING CRIMSON
IN THE COURT OF THE CRIMSON KING
Atlantic Records
Kimse kurallarını koymadığında, bilgi ölümcül bir dosttur.
“Bütün insanlığın kaderi aptalların elinde.” Bu sözler 1968 yılında daha
yeni ortaya çıkmış, filizlenmiş ve gelecekte de dünyanın her yerinde
yankılanacak olan güruhun ortaya çıkardığı yegâne albümde yer alıyordu.
Yıl 1969. Dünya çok büyük savaşlardan çıkmış ve yine bir karmaşanın
ortasında yer alıyordu. Amerika, Vietnam sorunsalı arkasında öğrenci
hareketlerinin Avrupa’ya sıçraması, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin bu
toplanma karşısında birlik olması ve başı çekmesi sonucunda tüm Avrupa
gençleri evrensel bir pota çerçevesinde meta toplumuna ve tüketici
toplumuna sloganlarıyla karşı çıktılar. Amerika’daki folk müzisyenleri
en başta Bob Dylan olmak üzere ustası Woody Guthrie’den aldıklarını
kendi çerçevesince yorumluyor ve protest kimliğiyle taşları eziyordu.
Sadece Bob Dylan değildi, Joan Baez v.b. kadın müzisyenlerde bu harekete
katıldı ve o zaman ki pasifist hippi gençlerle “savaşma, seviş”
sloganlarıyla karşılanan bir dizi birliktelik yaşandı. Bu tarz ortak
hareketlerin en büyüğü ise Almanya’dan geliyordu. Anarşist eylemler,
sloganlı yürüyüşler ve bugüne kadar gelecek olan güçlü müzik
hareketlerinden birisi sayılan Krautrock’ta Almanya’dan çıkmaktaydı.
1972 yılında çıkan Almanyalı Mythos grubunun Mythos albümünde
“Encyclopedia Terra” isimli iki bölümlük bir çalışma vardır, bu
çalışmada geçmişte var olan savaş tasviri öyle güçlü bir şekilde
verilmiştir ki o zamana kadar ki müzik hareketinde en büyük karşı
duruştur bu. İngilizler ise bütün bu hareketliliğin sonucunda 1969
yılında King Crimson aracılığıyla “Epitaph” adlı eserle bu protest
yaklaşımı sürdürmüştü. King Crimson bütün yeniliğine karşın ne
kategorize edilebilir ne de karşı durulabilirdi. Onlar her şeyi bütün
çıplaklığıyla sözlerinde veriyor müziğiyle ise yeni bir dönemi
başlatıyordu. Onun ismi ise “In the Court of the Crimson King”di.
Çok sonradan onlarca müzisyen değişikliği yaşayacak olan bu topluluğun
müziğini tanımlamak çok zor. King Crimson’ın belkemiği ve beyni olan,
oturarak gitarını çalan Robert Fripp’ten başkası değildi. “In the Court
of the Crimson King”ın müzik tarihindeki önemi elbette çok farklı.
Yazının başlangıcında değindiğimiz bu hareketlerin bir sonucu da bu
albümle bağlantılı ve bu çalışmanın çıktığı yıllardaki bu hareketlenme
ve albümün içerisinde yer alan her bir bestenin King Crimson’daki
aydınlık insanlardan çıkması ve bu çalışmanın yıllar sonra dahi
güncelliğini kaybetmeyerek insanlığı etkilemesinin mutlaka sebepleri
olmalı. İngiliz şarkı yazarı Peter Sinfield’ın yazdığı akıl dolu
sofistike lirikler sayesinde bir dönem de başlamış oldu. Robert Fripp’in
deneysel takıldığı gitar melodileri, Greg Lake’in dolgun bas tonları ve
efektli vokalleri, Ian McDonald’ın mellotron, flüt ve saksafon
geçişleri, Michael Giles’in oluşturduğu ritmik ve caz davullarını
anımsatan değişken ritimler sayesinde “In the Court of the Crimson King”
o dönemin en tutulan albümlerinden birisi olmuştu.
Kimileri bu albümü Progressive Rock’ın geleceği olarak gördü kimisi de
albümün ilk şarkısı “21st Century Schizoid Man”i albümden ayrı olarak
düşünüp şimdiye kadar çıkan en iyi eser yakıştırmasını yaptı. Şarkı
gerçekten de her şeyden önce progresif bir dersti. Liriksel söylemi
vietnam savaşı ile ilgili olup beste içerisinde yer alan saksafon
geçişleri o dönemki karmaşıklığı yansıtmak için böyle kullanılmıştır. O
zamanlar kapitalizme ya da savaşa bir karış duruş sergilenecekse bu
müzik ile oluyordu ve “21st Century Schizoid Man” bunun en büyük
kanıtıydı. Bir McDonald ve Sinfield bestesi olan “I Talk to the Wind”
ise çok yumuşak ezgilerle başlar ve flütün gerilerden etki etmesiyle bir
klasik ezgiye dönüşür. “Dışarıdan bakıyorum içeriye. Ne göreceğim, karışıklık ve karmaşa…”
dizeleriyle de o döneme ince ince atıfta bulunurlar. Şarkı o dönemin
İngiliz folk müzisyenlerinden Bert Jansch ve Fairport Convention v.b
folk gruplarının yaptığı eserleri de anımsatıyor. Son derece şiirsel ve
romantik yaklaşımıyla da sözleriyle tezatlık taşımaktadır.
Üçüncü şarkı “Epitaph” ise yine savaş karşıtlığının en deli
göstergelerinden birisiydi. Sadece savaş karşıtlığı değil, dünyaya ait
insana ait ne negatiflik sergileniyorsa bu şarkı onun için yazılmıştı
sanki. “Eğer hayatta kalabilirsek hep beraber oturup gülebiliriz. Ama korkarım yarın ben ağlıyor olacağım.”
sözleri ise çok farklı okumalara gebe olacak derecede derin anlamlar
içermektedir. Zamanında bu şarkı kaset furyasında “slow şarkı” diye
tabir edilen çekme karışık kasetlerin en başında yer alıyordu ve
sevgililer bu şarkıda dans ediyorlardı ama ne mutlu ki öyle bir nesli
geride bıraktık. “Epitaph” bugün yarattığı etkiyle King Crimson’ın bu
ilk albümünün en değerli şarkılarından birisidir.
The Dream/The Illusion adı altında iki alt bölümden oluşan 4. şarkı
“Moonchild” ise inceden inceye nüanslar içeren dehşet bir King Crimson
bestesidir. İlk bölümü Michel Giles’in davul ve zil vuruşlarıyla
geçiştirilen bestede McDonald’ın klavye geçişleri ise Senfonik tarza
daha yakın olup daha ilerki bölümlerde ise beste psikedelik-deneysel
geçişlere bürünür. “The Court of the Crimson King”le ise albümün
kapanışını yaparken çok sarsıcı bir örnekle karşılaşırız. O da bestede
yer alan korolardır. Greg Lake’in inanılmaz vokalleri sayesinde
çekiciliğini üzerinde taşıyan bu beste bu başyapıtın kapanışını yaparken
sadece bir tek unsur aklınızda kalır. O da ilk şarkının başlangıcıdır
ve tekrar başa dönersiniz ve sonra tekrar…
Kapağıyla psikolojik hastalığın getirdiği bir dışa vurumu çok net
görebildiğimiz “In the Court of the Crimson King” bugün tanımlanması zor
bir yapıt konumundadır. King Crimson bundan sonra çok büyük müzikal
mecralara geçiş yaptı ve çoğu progressive rock grubunun kurulmasında
müziğiyle yardımcı oldu. Robert Fripp ustanın ve tayfasının getirdiği bu
konum ise 60’ların sonundan başlayarak uzun dönemi etkisi altına aldı.
60’ların sonunda şekillenmeye başlamış ve 70’lerin ortasında iyiden
iyiye kendisini göstermiş ve oldukça orijinal olmuş bu müziğin temeli o
yıllara dayanıyor. Karamsarlık ve umutsuzluk protest bir bakışla beraber
King Crimson’ın şarkı sözlerinde ve müziğinde hep yer almıştır.
Optimist bir yaklaşımı hiç göremeyiz Crimson müziğinde. King Crimson
donuk bir tavırla yazar, yorumlar yönetir ve bize sunar. Biz ise sadece
ve sadece albüm sona erdiğinde gerçek yaşamdayızdır artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder