18 Ocak 2013 Cuma

Änglagård – Viljans Öga


Änglagård – Viljans Öga
Sanat!
        İskandinav bölgesinin gerek hava muhalefeti gerekse de yılın belli zamanında dünyanın geri kalanından karanlık olması orada yaşayan insanların belli bir kısmının donuk, sessiz ve belki de daha duygusal olmasıyla iştigaldir. İnsan orada ister istemez kendi içine gömülür be!

       İsveç, Polonya gibi müzik tarihi güçlü bir ülkedir. Orada yaşayan ailelerin çocukları mutlaka genç yaşlardan itibaren bir müzik eğitimi alır ve sonra sürecin içerisine dâhil olur. Biz misal rock müziğe İsveç’in dâhil olduğu yılları 60’lı yılların sonundan başlatıyorsak izin verin de bu ülkeyi ciddi ciddi ele alalım. İngiltere Progresif Rock müziğin doğduğu topraklar olarak bilinir. Aynı yıllarda Almanya, İtalya, İspanya ve İskandinavya’da bu müzik türüne dâhil olmuş bir sürü topluluk yaratmışlar. Bir İngiltere’den King Crimson’ı Almanya’dan Tangerine Dream, Can gibi topluluklardan bahsediyorsak İsveç’ten de mutlaka Kaipa, Kebnekaise, Älgarnas Trädgård gibi toplulukları da saymalıyız.

         İskandinavya’nın kendi arasında bölündüğü durumlar var. Mesela Finlandiyalı bir topluluk daha caz öğelerine ağırlık verirken, Norveçli bir grup çok daha uçuk çok daha deneysel müzik sergileyebiliyor. İsveç bu durumda daha geleneksel konumda duruyor ve The Flower Kings, Kebnekaise, Kaipa, Sinkadus, Bo Hansson gibi gruplar dışında daha son dönem dediğimiz son 15-20 yıl içerisinde de en başta Änglagård, Anekdoten ikilisi olmak üzere Landberk, Liquid Scarlet, Moon Safari, Book of Hours, Trettioåriga Kriget, Ragnarök gibi yer altı toplulukları da çok önemli işlerle karşımıza çıkmıştır. Bu gruplar içinde belki de en önemlisi sadece kendi ülkesi içerisinde değil İngiliz, Amerikan ve dolayısıyla diğer bütün dünya ülkelerinin progresif rock grupları da dâhil hepsini etkileyen bir topluluk olan Änglagård’tır.


     Änglagård’ın 1992 yılında ortaya çıkardığı “Hybris”, en başta Opeth’in den Pain of Salvation’ına oradan Riverside, Wobbler, The Flower Kings, Porcupine Tree ve bazı Post Rock grupları da dâhil ilk elden etkilenilen bir albüm olmuştur. Bugün Wobbler’in “Hinterland” albümüne, Opeth’in “Heritage”, Glass Hammer’ın “Cor Cordium”, The Flower Kings’in “Adam & Eve” ve “Space Revolver” albümlerine bakın Änglagård müziğinin izlerini görürsünüz. Änglagård, İsveç progressive müziğinin tepe noktasıdır. Belki popüler bir grup değildir ama yer altından bütün toplulukları etkiler. Bir grubun popüler olmaması da hiçbir şeyi etkileyemeyeceği anlamına da gelmez. Her şey “Hybris” albümünün ilk şarkısı “Jordrök” ile başlar.


ÄNGLAGÅRD MÜZİĞİ

       Bazı dinleyiciler der ki bir albüme “Jordrök” kadar kompleks ve sofistike başlayabilen bir grup daha yoktur. Änglagård’ın büyüsü de burada yatıyor, dinleyicisini ilk elden şaşırtmak sonra müziğin içerisine yavaş yavaş dâhil etmek ve en sonunda da onu uçurmak. Evet, dinlerken uçarsınız o mellotronları, piyano, saksafon, flüt kombinasyonunu dinlerken kendinizden geçer o dâhiyane kompozisyonları fark edince bir daha bir daha dinlemek istersiniz. King Crimson'ın o dinamik müziğinden esintiler taşıyan Änglagård diğer gruplara göre daha elit bir yerde duruyor. Bir yandan klasik müziğin bütün nimetlerinden faydalanırken senfonik, İskandinav halk müziğinden flütle faydalanırken de progresif folk olur müzikleri. Synth melodileri, hammond organ’ın neredeyse bütün bestelere sinmesi, dolayısıyla albümdeki bas yürüyüşleri, karakteristik yapılar, sözsüz olağanüstü pasajlarla sizi kendinizden geçirmeye muktedir bir yapı sergiler. İlk dinlemelerde bir şey anlamayabilirsiniz, müziğin gidişatını fark edersiniz ama nereye gittiğini asla bilemezsiniz ve bunu düşündüğünüzden iki dakika sonra tek bir notayla öyle bir yere bağlarlar ki işte oradan sonra anlarsınız onları ve bunlar gerçekten de sanat yapıyor dersiniz. 1994 yılından beri albüm yapmıyorlardı, ta ki bu seneye kadar. Bundan birkaç ay önce “Viljans Öga” adlı albümleri çıktı ve tam 18 yıl sonra İsveç’ten sevenlerini selamladı. “Viljans Öga” bugün bu sene içerisinde progresif rock adına çıkmış en iyi albümlerden birisi sayıldı.

          Albüm 10 dakikanın üzerinde 4 tane enstrümantal eserden oluşur. İlk eser “Ur Vilande”nin ilk giriş pasajından sonra akustik gitarların girişiyle artık bir masal diyarına girmiş olursunuz. Dramatik yapıyı çok iyi verirler ve siz bir Tolstoy ya da Dostoyevski okur gibi ciddiyetle dinlersiniz onları. İskandinav geleneksel gruplarında karakteristik olan bir şey daha mevcuttur. Beste normal seyrinde devam ederken sinyal verir gibi bir klavye soundu ile devamlılık yaratılır ve aniden yükseklere çıkar ve sonra birden alçalmaya geçersiniz. Bu Änglagård’ta da Anekdoten’de de White Willow’da da Wobbler’de de değişmez bir kuraldır.

         Yine flüt melodileri ile başlayan “Sorgmantel”de oldukça yoğun bir sinematografik yapı görürüz. Basların ve diğer enstrümanların birlikte hareket edişi ile müzik yaratılır. Aynen “Jordrök” gibi karmaşık bir başlangıca sahip olan “Snårdom” her şeyi ile kusursuz bir yapıt. Psychedelic tonları da kullanmaya başlayan grup bu beste de özellikle bunu çok iyi başarmış. Flütün de geri kalmayışı hatta Jethro Tull’daki gibi masalsı devam edişi takdire şayan. Bu bestede tek bir melodi karakter olmuş ve sonlara kadar da aynı mükemmellikte devam etmekte. “Längtans Klocka”daki melodilerin ince işlenişine çok dikkat etmelisiniz. Özellikle gitarın ve flütün birlikte konuşur gibi sohbet eder gibi hareket etmesini de mutlaka dinlemelisiniz.

           Bu çalışmayla “Hybris”in biraz daha geliştirilmiş şeklini sunan Änglagård, 2010’lu yıllarda 1970’li yılların müziklerini sergilemeye and içmiş, analog kayıtlarla kafasını bozmuş İsveç’in havasından suyundan ve karanlığından nasibini almış müzisyenlerden kurulan inanılmaz bir topluluktur.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder