27 Ocak 2013 Pazar

Soen - Cognitive

SOEN
Cognitive
Sözleriyle kavramsal.
2012

     Mikael Akerfeldt, Maynard James Keenan, Steven Wilson, Mariusz Duda, Jonas Renkse gibi isimlerin bugün rock/metal dünyasına nasıl etki ettiğini gözlerimiz görüyor kulaklarımız duyuyor. Bundan takriben 10 sene evvel bambaşka gruplar revaçtayken bugün bu saydığımız isimlerin üyesi olduğu müzik toplulukları on binleri yüz binleri peşinden sürüklüyor. Yıllar önce Opeth kurulduğunda Jonas Renkse’nin Katatonia’sı ile paralel bir sertlikte müzik icra etmekteydi. Sonra iki toplulukta apayrı yönlere gitti ama Katatonia son iki albümünde Opeth’den etkilenmeyi bir görev bildi. Opeth yıllar sonra Akerfeldt’in artık taptığı Steven Wilson ile müzikal birlikteliğe girdikten sonra “Blackwater Park” ile değişimin sinyallerini verdi. Kimileri için Porcupine Tree’nin Steven Wilson’ı Opeth’i yerin dibine sokmuş o eski müzikal kimliğinden uzaklaştırmıştı. Kimileri ise bu düşünceye pek rağbet etmedi “onlardan ne çıksa dinlerim abi” düşüncesiyle her çıkan albümünü başyapıt kabul etti. Mariusz Duda ise bütün bunları uzaktan izleyerek ülkesi Polonya’nın en değerli gruplarından birisinde yani Riverside’da insan psikolojisinin o gizemli taraflarını çözmeye çalıştı ve derinlere indikçe indi. En sonunda ne oldu? O da Steven Wilson’dan etkilendi ve çerçeveyi genişletti. Bu isimlerin en dışında duran ve diğer isimlerin içine pek karışmamaya çalışan Tool adlı grubun her şeyi Maynard James Keenan ise A Perfect Circle adlı müzikal proje ile modern rock müziğin sınırlarını koymaya çalıştı ve bunu başardı da. Zaten bunu başarmasaydı biz Tool hakkında her çıkan yazıya ilgiyle bakmaz çıkacak olan yeni albüm haberlerini ağzımız açık okumazdık.

     Bu isimler aslında tahmin ettiğimizden de çok hayatımıza girmiş durumda. Şu son zamanlarda çıkan Soen adlı grupta bunun son halkası. Yukarıda yazmış olduğumuz isimler şimdiki Soen adlı grupta bir sentez olarak belirmiş duruyor hem de her şeyiyle. Martin Lopez benim müzikal birikimine taptığım ve Opeth’in kesinlikle kaybetmeyeceği türden bir müzisyen bir davulcuydu. Güney Amerika kökenli olması onun müzikal birikimlerinin ne kadar da geniş bir çerçevede yer aldığını kanıtlarken, “Ghost Reveries“deki o perküsyon ile yaptıkları, caz ve dünya müziğine ilgi duyuşu bile onun ne derece iyi bir müzisyen olduğunu gözler önüne seriyor. Steve DiGiorgio keza kalburüstü heavy metal gruplarında sergilediği o performanslarla hakiki bir müzisyenlik gösterisi sergiliyor ve isminin geçmesi bile bu projeyle ilgilenmemizi söylüyor adeta. Soen bu iki önemli müzisyeni bünyesinde taşırken vokalist olarak tıpkı Mikael Akerfeldt’in vokallerinin neredeyse aynısını yapıyor diyebileceğimiz Joel Ekelöf’ü görüyoruz, ancak bana göre böyle bir benzerliğin eksi noktaları da mevcut. Gitarlarda yer alan Letonyalı gitarist Kim Platbarzdis kısmen alternatif soslu modern tonlamalarla giderken ve üzerinde de yoğun Tool ve A Perfect Circle gibi topluluklardan aldığı o hissiyatı da eklediğimizde pek özgün bir kimlikle karşılaşmıyoruz. Vokalist Joel Ekelöf, Akerfeldt olmadığı zamanlarda biraz iyi söylemekte ancak zaman zaman ya Mariusz Duda oluyor ya da Jonas Renkse. Bu da diğer bir handikap bu grup için.

    Soen’in neden bu tarz bir projeyle ortaya çıktığını anlamak güç olsa da -çok fazla etki altında kalan orijinalite sorunu olan bir müzik sergilediği için-  bütün benzerliklerine rağmen iş bestelerde bitiyor. Çünkü albümün atıyorum eğer %70’i başka gruplara benziyorsa diğer geri kalan kısmında özgünlük aramak bir dinleyici için çok zor bir olay. Liriklerinde insan ve insan doğasının yarattığı kavramsal-karanlık düşünceleri işleyen Cognitive içerisinde bir parça Opeth, bir parça Riverside ve bir parça Katatonia’nın “Soil’s Song” zamanlarını hatırlatan bir yapıda olduğu ama yoğunlukla Tool’un o modern üslupsal yapısını içerisinde barındırdığı teknikal bir müzik sergiliyor. Eğer besteler bir parça iyi olmasaydı bu proje güme gidebilirdi fakat bugün bu grubun etkilendiği isimleri insanlar zaten dinliyorlar hatta o kadar çok dinliyorlar ki o grupların birisinden parçalanıp da kopmuş Martin Lopez isminin bu grupta yer alması bile başlı başına ilgilenilmesi gereken bir olaydır. Steve DiGiorgio’yu Soen’de daha önceki yer aldığı gruplardan çok farklı bir tondan dinliyoruz. Bunun sebebi ise müziğin oldukça alternatif ve modern yapı içermesi yüzünden kendi tonunu bile değiştirdiğini görüyoruz. Kimimiz için bu olmamış olsa da ben beste kaliteliliği üzerinde durduğumdan çok sorun yok diyebiliyorum. Bazı şarkılarda mesela “Fraccions’ta Tool, “Ideate’te Riverside etkileri oldukça yoğun, “Delenda’da ise Katatonia’yı oldukça fazla duyarken küçük bir parça sıkıntı duyabiliyoruz ancak Lopez’in ön planda olduğu “Last Light”, “Oscillation” ve şarkının sonlarındaki perküsyon vuruşlarını duyabildiğimiz deneysel tatlı “Slithering” adlı şarkıyı dinlerken de bir parça takdir edebiliyoruz. Hele hele en sondaki nakaratıyla devleşen “Savia’ya ne demeli? İnanılmaz etkileri üzerinde taşıyan bir şarkı olmuş.

   Bu tarz müziğin içerisine çok fazla farklı enstrümanları yerleştiremiyorsunuz ancak Lopez gibi çok çeşitli müzikler dinleyen bir müzisyenden de böyle perküsyon soslu değişkenlikler daha çok istiyoruz. Eğer bu albüm çok fazla Tool, Opeth, Katatonia hatta hatta daha da ileri gideyim Smashing Pumpkins -çünkü bazı anlarda “Mellon Collie and the Infinite Sadness” albümlerindeki tatları da buldum- olmasa çok daha nitelikli olabilirdi. Bazı dinleyicileri için ise bu durum çok önemli olmayabiliyor onlar çok daha zevkle dinleyebiliyorlar.

   Bugün herkes bu grubun Tool’a benzediğini konuşup duruyor, ancak her şeye rağmen Martin Lopez gibi bir ismi yeniden dinlemek de büyük bir zevk bana göre.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder