19 Ocak 2013 Cumartesi

Jessica Pratt - Jessica Pratt

JESSICA PRATT
Jessica Pratt
2012

Freak Folk'un yeni yüzü.
          Indie Folk’un günümüzde çok daha dinlenilir olmasıyla beraber onun çok uzaktan arkadaşı olmayan ancak yine belli ölçüde farklılıklar içeren freak folk dünyasında da hareketlenmeler olmuyor değil. Biraz saykodelik ve barok tınlamalı akustik çalınımlı bestelerden oluşan freak folk dünyasının avant-garde işlerle buluşması iç içe olması aslında gözlenen bir şey. Çünkü bestelerdeki o yalınlık bir yana içerisindeki sıra dışı notaları kulağınız hemen algılıyor ve böyle deneysel işlere de meraklıysanız hemen yakalıyor sizi. Bütün bu notalar diyarında gezinip dururken çok saf bir şekilde yorumlanmış, süslemelere maruz bırakılmaksızın bestelenmiş bu güzel şarkıların sahipleri 60’lı yılların sonlarından beri bir şekilde müzik dünyasını esir alıyor. 70’li yıllarda da iyice birleşen bu kitle neredeyse bir imece usulü çıkarılan albümler ve sonrasında da kadın vokalli folk dünyasının kendi içerisinde apayrı bir tarz oluşturması. Joni Mitchell, Vashti Bunyan, Sibylle Baier, Bridget St.John,  Judee Sill, Linda Perhacs, Karen Dalton… Bu gibi isimlerin dünyasında çerçeve kazanan bu tarz günümüzde de geçerliliğini yitirmiş değil. San Francisco dolaylarından gelen Jessica Pratt ise bu halkanın en yeni ismi. Tamamiyle adını andığımız isimler gibi safi bir folk yapmıyor, günümüzden esinlenmelerle böyle biraz lo-fi, biraz indie havası da yok değil Jessica’nın.

        Townes Van Zandt’ın ilk dönem albümlerinde yer alan o naif bestelerin etkisini üzerinde taşıyor Jessica Pratt tarzı. Ayrıca genç yaşında yitip gitmiş ve ancak yitirildikten sonra değeri anlaşılmış “Pink Moon” ozanı Nick Drake ile de akrabalık bağları çok yüksek. Pratt’ın sesinde var olan o ambiyans vari tonlamalar, yankılı kaydedilmiş o sesler ve hüzünlü-umutlu ikileminden geçmiş o hissiyatı sayesinde dinleyicileri direkt olarak 60’ların sonuna ve 70’li yılların başlarına dek götürmekte. Sadece bu da değil Elliott Smith’de seviyorsanız size hiç uzak gelmeyecek ülkelerden geliyor o tınısı. Siyah beyaz albüm kapağındaki kendi fotoğrafının ardında çok büyük bir dünya gizli. Kendi fotoğrafı gibi siyah beyaz. Bazen anlaşılmaz, bazen tutkulu ama hep naif, hep yumuşak tonlardan geziniyor şarkıları. Müzikal yaşamında annesinin kendisini ne kadar çok etkilediğini belirtiyor ve Tim Buckley v.b folk sanatçılarının sesleri evimizden hiç eksik olmazdı diye de iliştiriyor kelime aralarına. Lirikal etkilenimlerini ise Bob Dylan, Ginsberg ve Rimbaud’dan yana kullanıp kendisini çok beslediklerini düşünüyor. “Night Faces” o kadar tozlu geliyor ki kulağa sanki bu kayıt 70’li yıllardan sesleniyor dinleyiciye. Gün sonunda bir tatlı ninni gibi sizi uğurlayacak çok etkileyici “Half Twain the Jesse”, kendisiyle bir iç hesaplaşmaya tutuşan ve kalp kırıklıklarından bahseden “Titles Under Pressure” albümün en iyilerinden ama her şarkı kendi içerisinde çok yoğun duygular barındırıyor. “Eğer etkilenimlerden konuşacaksak en temel etkilenimlerim 60’lı yılların Los Angeles’ı, erken dönem Buffalo Springfield ve Gram Parsons.” diye ekliyor sevgili Pratt.

       Yağmur yağarken kafanızı pencereye dayayıp o yağmurun tınılarını hissetmek kadar güzel bir his veriyor dinleyiciye onun müziği. Kafanızı çevirip eski bir dostu aniden görmek gibi heyecanlı. Sadece gitar ve çıplak sesiyle büyüyen devleşen bir Jessica Pratt.

2012@yolcantaları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder