16 Ocak 2013 Çarşamba

The Levellers


                                                         T H E  L E V E L L E R S

                      “Bu yol daha kolay olabilir, eğer sen dünyayı değiştirmeyi deniyorsan…”

 “Punk grupları, yasa ve düzene yönelik en belirgin tehditlerini sahnede ortaya koydular. Konserlerdeki ve gece kulüplerindeki eğlence geleneklerini altüst etmeyi kesinlikle başardılar. Özellikle de, hem fiziksel olarak hem de şarkı sözü ve hayat tarzı açısından, dinleyicilerine daha fazla yaklaşıyorlardı. Bu, kendine özgü bir tarzdı: Sanatçı ve dinleyici arasındaki sınır, sanat ve rüyayı, kapitalizmin egemenliğindeki gerçeklik ve hayattan ayıran daha geniş ve daha uzlaşmaz engel için, devrimci estetik içerisindeki bir metafor olarak duruyordu.”*

Punk tavrının anarşi ile ilgisi olduğu açıktı. Dünya meseleleri ile kafa yoran, haksızlıklara karşı durup bunlar hakkında çok önemli tespitlerde bulunan bu tavrın çok çeşitli estetiksel sanat dallarında -görsel sanatlar, moda ve müzik- etkisini göstermesi, bu düşüncelerin altında yatan, deyim yerindeyse ayağı yere basan siyasi görüşlerin bir sonucuydu. Ekonomik sömürü, otorite karşıtı düşünce ve var olan kapitalist düzene karşı düşüncelerle ortaya çıkma punk düşüncesinin ana hatlarını oluştururken, diğer yanda da çok çeşitli siyasi ideolojilerle de ismi birlikte anılır olmuştur, sosyalizm ve neo-nazizm gibi… Bu tavrın müzikal yönde kendisini göstermesi, daha ön plana çıkmasıyla kendi aralarında da tarz bakımından çeşitliliğe neden oldu. 60’ların sonunda glam rock ve garage rock –the Velvet Underground ve the Stooges- öncülüğünde anarko-punk, pop-punk, folk-punk ve sonradan post-punk gibi bölünmeler bu tavrın gelişimi içerisinde yer edindi. 
        Etkilenmelerden hardcore ve grunge kendilerini tavır olarak zamanla gösterecekti. “Her şeyi yok et!" diyen bir Sex Pistols, Dead Kennedys, Bad Religion, the Clash ve New Model Army gibi türünün öncüsü gruplar şarkı sözlerinde yıkım emrini veriyorlardı. Joy Division post-punk’ın romantik yönünü temsil ederken bunların arasından the Clash müzikal yönden çok farklıydı ve punk’ı dance, reggae ve jazz ile harmanlıyordu. 80’lerin sonunda Brighton İngiltere’den müzik dünyasına merhaba diyen folk-punk topluluğu the Levellers ise ok’un yönlerini İngiliz folk’una çevirmişti…  

                                                      İdeolojiler ve müzikal etkileşim

                    Dick Hebdige’in “Punk grupları, yasa ve düzene yönelik en belirgin tehditlerini sahnede ortaya koydular.” düşüncesinden hareketle Punk’ın o yıkıcı tavrının yansımasını the Levellers (1640’larda İngiliz iç savaşında ortaya çıkan özgürlükçü düşünce.) daha ilk kurulduğundan itibaren yaşadı. Kurucu the Levellers üyeleri Mark Chadwick ve Jeremy Cunningham grubun politik olacağını daha ilk başlarda belli etmişti. Taşıdıkları düşünceler bir Sex Pistols, bir Dead Kennedys kadar şiddetli değildi ama yine de yazdıkları liriklerde ve gösterdikleri davranışlarda tepkilerini çok sert dile getirmekten çekinmiyorlardı. Diğer punk topluluklarının arkasında kalmaları da ön plana çıkmalarını engelliyordu. İngiliz basını tarafından sürekli “crusty” olarak nitelendiler ve konserlerinde ise polis eksik olmuyordu. Şarkı sözlerinde modern dünyanın getirdiği duygusuz, mekanik ve materyalist her şeye nefretlerini kusuyorlar ve diğer punk gruplarının aksine o negatif düşünceler yerine duyguyu ön plana çıkartıyorlardı. Bu düşünceyi uygulayan punk tavırlı gruplar çok azdır ve kendileri bunu uygulayarak belki de Joy Division’ın liriksel anlamda romantikliğini de devam ettiriyorlar. 

          Barışçıl mesajlar vererek özgürlüğü ön plana çıkartıp yeni dünya düzeni’nin karşısında yer alarak bugünün sömürgeci politikalarına, kapitalist ekonomik sistemine de taş fırlatıyorlar. Dünya üzerinde nerede savaşlar oluyor, nerede haksızlıklar var ve nerede insanlar açlık tehlikesi ile karşı karşıya oluyorsa bunun çok sert bir tepkisini ya the Levellers konserlerinde görüyorsunuz ya da yazdıkları liriklerde karşılaşıyorsunuz. Web sitelerinde Anti-nazi league’e link vermeler, Bosna savaşı sonrası yardım konusunda çekinmemeleri bu duyarlı Brighton’lı İngiliz grubu çok özel yapmaya yetiyordu. New Model Army ile düşünsel olarak aynı safta yer almaları da kendilerini destekleyici bir unsur olarak belirtmek gerekiyor. Bir yandan punk’ın yıkıcılığını üzerinde barındıran the Levellers bir yandan da bir punk grubundan beklenmeyecek derecede aşktan ve sevgiden bahsedip o romantikliğini bize hissettiriyordu.

               İngiliz folk müziği 1960’larde yeşermeye başlamış Bert Jansch, Pentangle ve  Renaissance gibi devrinin en değerli isimlerini içinde barındıran ve her dönemi etkilemiş geniş bir müzik türüdür. İngilizlerin ve dolayısıyla İskoçya ve İrlanda’nın da müzik konusunda ortak olarak benzeştikleri yönler de fazladır. Bu bağlamda İngiltere’nin folk müzik gruplarında “celtic” müzik öğelerini duymamız ne kadar doğalsa bir İskoç grubunda da İngilizler’in o ağır ve nitelikli folk nüanslarını hissetmekte o kadar doğaldır. İngiliz folk’unun punk ile bileşimi ise 1980’lere dek gider. Eski üyelerinden birisinin Joe Strummer olduğu the Pogues’un önderliğinde bayrağı taşıyan İngiliz folk punk’ının temsilcileri New Model Army ve the Levellers olarak belirirken Amerika’da Violent Femmes, Gogol Bordello ve Dropkick Murphys olarak bilinmektedir. The Levellers müziğinin folk yönünü the Pogues’dan aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz; fakat bir başka söylememiz gereken düşünce ise genel anlamda bu müziğin James ve U2 gibi gruplara kadar da uzandığıdır. James, U2, ve bunlara birde Simple Minds’ı eklersek bir dönemi nasıl da etkilediklerini anlayabiliriz. The Levellers müziği işte bu yüzden de çok farklı bir yerden, bir sentez dünyasından seslenir. Konserlerde ve albüm kayıtlarında ise klasik bilinen folk enstrümanları dışında -mandolin,keman v.b- Avustralya yerli halk çalgısı Didgeridoo’yu da kullanmaktalar. The Levellers’ın 80’lerden bu yana gelen bir folk-punk mirasçısı olduğu su götürmez bir gerçektir, buna dayanarak çok çeşitli müzik tarzlarında bile kendilerinden etkilenen birçok topluluğun mevcut olduğunu yazabiliriz. Mesela 1990’ların ortalarında iki albüm yayınlamış olan The Rattlers ve folk metal arenasında ismi önemle geçmiş olan Skyclad’inde the Levellers’dan feyz almış önemli gruplar olduğunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz..
                                                         Albüm kayıtları ve festivaller      

               Mark Chadwick ve Jeremy Cunningham tarafından ilk tohumları atılan the Levellers’ın başladıkları yıllarda glam rock ve garage rock gruplarının etkisinde kalıp beste ürettiler ve bu besteleri de yapacakları ilk kayıtta kullandılar. “Carry Me” ve “England My Home” gibi the Levellers klasikleri ilk albüm “A Weapon Called the Word”de yer aldı. Bu iki şarkı daha önce çıkarttıkları EP’de de yer almıştı. Bu ilk çalışmada Jeremy Cunningham’ın yaptığı albüm kapağı da ilgi çekiyordu. Müzikal olarak “A Weapon Called the Word” mandolin ve harmonica gibi folk enstrümanlarının kullanıldığı sade bir folk rock albümü gibiydi. 1991 yılında “Levelling the Land” isimli çalışmayla the Levellers artık kendilerini kabul ettirmeye başlamıştı. Bu albümde barış konvoyuna saldıran güçler için yazdıkları “The Battle of Beanfield” çok ilgi çekicidir. Aynı şekilde folk şarkılar “The Boatman” ve “The Road”, bunun yanında “Sell Out”, “Liberty Song” ve “Fifteen Years” hem çok önemli şarkılardır hem de bundan sonra konserlerinde vazgeçilmez şarkılarından birkaçı olacaktır. The Levellers bu albümden sonra İngiltere’nin en ünlü festivallerinden birisi olan Glastonbury’e defalarca çağrıldı.

              Kendi adını taşıyan bir sonraki albümle the Levellers hem soundunu biraz değiştirmiş hem de yepyeni dinleyiciler kazanmıştı ki bu durum daha sonra kendileri için büyük bir kazanç olacak ve daha da ileri gitmek için aralanan bir kapı görevi de görecekti. Bir önceki albüme göre daha sade bestelerle karşımıza çıkan grubun bu albümde coverladığı McDermott 2 Hours şarkısı “Dirty Davey”den başka “Is This Art?”, “100 Years of Solitude” ve eroin bağımlısı bir kızın hikâyesinin anlatıldığı geleneksel şarkı “Julie” çok ilgi çekti. Jon Sevink’in kullandığı violin grubun müziğini öyle bir değiştiriyordu ki folk-punk arenasında bu albümle the Levellers kalıcı olacağını kanıtlıyordu.

                 Bir sonraki the Levellers albümü “Zeitgeist” 7 yılda 4. albümünü piyasaya süren bir folk punk grubunun bence en iyi albümlerinden birisidir ama China Records ile 3. albümünü çıkarmasına rağmen daha dünyada tam olarak tanınamamıştır. Buna rağmen albümden çıkan ilk single “Hope St.” çok başarılı olmuştur. Bir Rev Hammer çalışması “Maid of the River”, “Saturday to Sunday” ve “Haven’t Made it” gibi başarılı bestelerde Jon Sevink’in daha duygusal bir violin çaldığını eklemem gerekir. Bu bestelerin dışında “Forgotten Ground” gibi “Leave This Town” gibi sert folk punk çalışmalarını da albümde dinliyoruz. 1995 yılında Bosna savaşında zarar gören çocuklar için kaydedilen “Help” adlı toplamaya bir Rev Hammer şarkısı “Searchlights” ile katılmışlardır. “Zeitgeist”den sonraki “Mouth To Mouth” albümünün ise the Levellers’ın en başarılı albümü olduğunu düşünmekle beraber gerek bestelerin daha da içselleşmesi ve bunun yanında soundun daha da popa kaymasının bu fikri destekler nitelikte olduğunu düşünüyorum. Albümden “What A Beautiful Day” artık klasikleşmiş olup “Dog Train”, “Celebrate” gibi duygusal çalışmaların yanında “Captains’ Courageous” ve “Survivors” gibi yol şarkıları da mevcuttu. Bu albümün diğer the Levellers çalışmalarından daha bütünlük hissi verdiği doğrudur. Bunu sağlayan da sanırım o bestelerin büyüsü…

                 “Mouth To Mouth”dan sonra grubun müziğinde çok ciddi olmayan bir tıkanma meydana gelmiştir. Bunun ilk halkası “Hello Pig” adlı albümdü ve Che Guevara’ya adadıkları “Happy Birthday Revolution” ve “Modern Day Tragedy” dışında çok iyi çalışmalar bulunmuyordu. İkinci halka olan “Green Blade Rising” biraz daha derli toplu gözüküyor ve “Four Winds” ve “Believers” adlı çalışmalar klasik the Levellers besteleri arasında yerini alıyordu… Grup bu arada bir organizatör görevi üstleniyor ve 2003 yılında başlayan ve sonraki yıllarda da sürecek olan “Beautiful Days” festivalini düzenliyorlardı ki bu festivalde kardeş grup New Model Army’den tutun Asian Dub Foundation’a oradan Killing Joke ve Echo & the Bunnymen’e kadar birçok ismi ağırlıyorlardı. 
           2005 yılında piyasaya sürülen “Truth & Lies” ile biraz daha toparlanan grup biraz daha sert bestelerle karşımıza çıkmıştı ama bu sefer hiç hit şarkı çıkarmayarak the Levellers tarihinde bir ilki başardılar. 2008 yılına ise kendi şirketleri “On The Fiddle’dan çıkan “Letters From Underground” ile güçlü bir şekilde giriyor ve eleştiri oklarını bu sefer Amerika’ya yönlendirip “Burn America Burn” diyorlar. Albümden “A Life Less Ordinary” ve “The Cholera Well” ile de eski günlerine dönecek gibi gözüküyorlar ve bu arada Levellers festivali “Beautiful Days” bu yılda tüm hızıyla sürüyor. 15-16-17 Ağustos tarihlerinde 5 ayrı sahnede düzenlenecek olan festivalde İngiliz folkunun dikkat çeken ismi Seth Lakeman, Idlewild, Justin Sullivan, Nick Harper, Nouvelle Vague ve Blood Or Whiskey katılacak isimlerden bazıları...
                                                                                     * Altkültür: Tarzın Anlamı – Dick Hebdige
2008 @ bant dergi               

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder