7 Aralık 2012 Cuma

Mike Baker (Shadow Gallery)



                                                                       MIKE BAKER
                                                             (2.9.1963 – 29.10.2008)

                                          “Gökyüzünün mavisinde pusun arasında
                                            Ben, senin isminde denize bir gül attım
                               şimdi dinle, bu gece bir yerlerde rüzgârın gözyaşları var…”

                O yok artık. Her kayıp insanın hayatında bir eksiklik bir üzüntüdür. Ve bu kayıp yine bir insanın hayatında değer taşıyıp ona türlü türlü hatıralar yaşatıyorsa bu yitirişi unutması olanaksızdır. Ani olaylar, zamansız kaybedişler hayatımızın gerçeği olarak bize sunulmuş durumda ve biz bu durumda üzülmekten başka bir şey yapamıyoruz. Mike Baker daha 45 yaşında ani bir kalp krizi sonucu aramızdan ayrıldı. Kendisi Progressive Metal grubu Shadow Gallery’nin kurucu üyelerinden birisiydi. Shadow Gallery dinleyicileri iyi bilir ki Mike Baker’ın kaybıyla artık “büyülü ses” yankılanmayacak ve haykırmayacaktı… Ve onun ardından artık flütler ağıt yakmaya başladı…

                                                                         İLK YILLAR
         
                   Mike Baker ciddi olarak müzik yaşantısına başlamadan önce yoğun olarak haşır neşir olduğu bas gitarıyla meşguldü. Müzikal olarak ilk önce Alice Cooper ile tanışan Mike Baker onu daha sonra idollerinden birisi olarak görecekti. Hatta aldığı ilk albümlerden birisi de 72 tarihli Alice Cooper’ın “School’s Out” albümüydü. Alice Cooper’dan başka o dönemlerde yoğun olarak Rush, Styx, Iron Maiden, Black Sabbath ve Judas Priest dinleyen Baker bu gruplardan etkileşimini aldıktan sonra kendisini vokallerinde geliştirecek şekilde Geoff Tate, Bruce Dickinson, Rob Halford ve Geddy Lee’den de yoğun bir şekilde etkilendi. Pennsylvania’da yaşayan Baker, 70’lerde ve 80’lerde bir çok rock grubunu canlı olarak izleme şansına kavuştu ve orada yaşayan arkadaşları John Cooney, Carl-Cadden James ve Ron Evans ile 1985 tarihinde Sorcerer isimli bir cover grubunda şarkı söylemeye başladı. Bu grupla genellikle Rush şarkıları söyleyen Baker nadiren diğer dönemin eski toplulukları da dahil Malmsteen’den de bir çok şarkı seslendirmiştir.1990’ların başında bu gruptan Carl-Cadden James ve John Cooney ile yanlarına Teksas’lı gitarist Brendt Alman ve daha sonra klavye çalacak olan Chris Ingles ile Shadow Gallery’i kurarlar.


                                          SHADOW GALLERY  VE DİĞER ÇALIŞMALAR

                     Shadow Gallery ilk bestelerini Magna Carta şirketine vermesi 1991 yılına rastlar. 8 şarkılık demo ile bu şirketin kapısını çalan grup müzik tarihinin ilk “epic progressive metal” çalışmalarını dinleyiciye sunar. Mike Baker’ın karakteristik sesi albümde müzikal etkinin önüne geçer. Bu etkinin yansımasının sebebi ise Baker’ın sesindeki farklı estetik anlayışlardı. “Say Goodbye to the Morning”, “Mystified”, “Darktown” ve aslen Freddie Mercury’e adanmış 17 dakikalık epik şaheser “The Queen of City of Ice”da Baker tam anlamıyla istenileni yaratmıştı. Ses tellerini fazla yormadan kullandığı falsetto’lar çok ilgi çekiciydi. Kendi zamanının diğer vokalistleri arasında da en iyilerden bir tanesiydi. Aynı vokal tarzını Shadow Gallery’nin ikinci albümü “Carved In Stone”da da kullanan Baker bu albümdeki “Crystalline Dream”, “Alaska”, “Warcry” ve Rush’a saygı niteliğindeki “Deeper Than Life” adlı çalışmalarda ustalığını konuşturur. Bu albümün epik çalışması “Ghost Ship”te ise karakteristik vokalinin bir başka yüzüyle karşılaşırız. Baker’ın sesi gerektiğinde kızgın ve gerektiğinde ise çok romantikti. İşte kendisinin farklılığı burada yatmaktadır. Bir “Warcry” gibi eleştirel ve kızgın bir şarkıya karşın bir “Alaska”daki ortaya çıkardığı yumuşak ve temiz vokal tarzıyla kendisini hemen hissettirmektedir.

                  Magna Carta şirketi 90’ların ortalarında Yes, Genesis, Rush, Emerson Lake & Palmer ve Jethro Tull gibi büyük grupların tribute albümlerini yayınlamaya başlamıştı. Bu albümlerde Dream Theater, Enchant, Magellan, Fates Warning, Cairo, World Trade gibi o dönemin progressive rock/metal grupları bu tribute albümlerde yer bulmuştu. Shadow Gallery ise bu çalışmalara Genesis’in “Supper’s Ready” tribute albümünde yer alan “Release, Release”, Rush tribute albümü “Working Man”de “The Trees” ve Pink Floyd’un “The Dark Side of the Moon” albümünün yeniden yorumlanışı olarak nitelendirilebilecek olan “The Moon Revisited”de ise “Time” adlı eserde yer almıştı. Baker bu eserlerin hepsinde ama özellikle Rush’ın “The Trees”inde çok başarılı bir performans göstermişti.


                  1998 yılında Progressive Metal’in kilometre taşı çalışmalarından birisi sayılabilecek “Tyranny” albümünde Mike Baker’ın üç önemli konuğu vardı. Bunlardan ilki Dream Theater’ın kendine has vokalisti James LaBrie idi. LaBrie ile Baker’ın büyülü düeti “I Believe” adlı şarkıda buluşuyordu. Bu şarkıda LaBrie bir “baba” karakterindeydi ve kısa ama etkili vokaliyle kendisini göstermişti. İkinci konuk ise Shadow Gallery grubunun yakın arkadaşlarından birisi olan Laura Jeager’dı. “Spoken Words”de tıpkı Trans Siberian Orchestra şarkılarını anımsatan bir hava yakalanmıştı ve Laura Jeager’ın etkileyici tarzı Baker’ın romantik haykırışlarıyla buluşuyordu. Üçüncü önemli konuk ise eski Royal Hunt vokalisti D.C. Cooper’dı ve albümdeki “New World Order” adlı eserde iki karakteristik vokalin atışmasını dinliyorduk. Bu şarkı gerçektende dinlenmesi gerekli olan eserlerden bir tanesi, çünkü tamamı teatral bir şekilde geçmesi ve müzikal olarak ta çok üst noktalarda bulunması sebebiyle o güne kadar Progressive Metal eserlerinde pek görülmeyen, klasik müziğin heavy metal ile buluşmasını yaşatan yegâne eserlerden birisi olması nedeniyle dinlenilmesi gerektiğini düşünüyorum. Baker’ın bu albümde Geoff Tate etkisi daha da ortaya çıkıyor. Konsept yapısı nedeniyle tıpkı “Operation:Mindcrime” albümündeki gibi vokal yazımları olduğu gün gibi açık. “Christmas Day”, “Roads of Thunder” ve  “Victims” gibi eserlerde de bu kural bozulmuyor ve Symphony X, Blind Guardian ve Savatage gibi gruplarda rastlanan vokal melodileri bu “Tyranny” albümünde gün yüzüne çıkıyor. 2001 yılında ise Shadow Gallery’nin en iyi albümlerinden birisi sayılabilecek “Legacy” çıkmıştı. Baker’ın bu albümde vokalinin daha da ön planda olduğu anlaşılıyor. Vokal tabanlı bestelerin içerisinde Mike’ın yarattığı etkiler “Destination Unknown”, “Colors” ve yine bir epik şaheser olan “First Light”da sürüyor… Özellikle “First Light”da Baker’ın üzerinde daha önce Savatage’de de söyleyen Zachary Stevens’ın ve Trans Siberian Orchestra’nın değeri verilmemiş vokalistlerinden Jody Ashworth’un yoğun etkileşimleri olduğu anlaşılıyor. Yine aynı yıl bir diğer proje olan Magellan’dan Trent Gardner’ın solo projesi Leonardo: The Absolute Man’de Mike Baker’da “Melzi” karakterine hayat vermişti. Leonardo Da Vinci’nin hayatının anlatıldığı bu eserde Mike Baker’dan başka James LaBrie, Ice Age’den Josh Pincus, Cairo’dan Bret Douglas, Steve Walsh ve Robert Berry’de yer almıştı.


                   2004 yılında piyasaya çıkan Ayreon’un en iyi albümlerinden birisi sayılan “The Human Equation”da ise Mike Baker “Father” rolünü üstlenmişti. Arjen Lucassen bu albüm hazırlığında “Loser” ve “Have You Gonna See Me Now” gibi şarkılarda tıpkı Alice Cooper’ı anımsatacak bir vokalist arıyordu ve Mike Baker için bu rol biçilmiş kaftandı. Arjen Lucassen fazla düşünmedi ve Mike Baker “The Human Equation”da çok önemli bir rol üstlendi. Kayıtlarını Baker Pennsylvania’dan kendisine göndermişti ve sonuç tek kelimeyle kusursuzdu. 2005 son Shadow Gallery albümü “Room V”ın çıkış yılıydı ve “Tyranny” konseptinin devamı niteliğindeki bu albümde Laura Jeager Baker ile “Comfort Me” adlı çalışmada yine buluştu. Albümün genel yapısı “Legacy” albümünü hatırlattığından vokal tabanlı bir albüm olduğunu düşünebiliriz. “Vow”, “Torn” ve “Rain” gibi eserler Baker’ın unutulmaz performansları arasında kolaylıkla yer aldı. Aynı cd’nin “sınırlı sayıda” baskısında ise “Floydian Memories” adında Pink Floyd’a saygı niteliğinde bir çalışma yer almıştı. Müthiş müzisyen Gary Wehrkamp’ın önderliğinde hazırlanan bu çalışmada Mike Baker yine o büyülü vokalleriyle ön planda yer alıyordu.

                                                                SABAHA ELVEDA DE


           Zamanının çoğunu stüdyolarda devamlı müzikle geçiren Mike Baker her şeyden önce bir müzik insanı bir müzik emekçisiydi. Kendisini en son 2008 yılında ise ülkemizin başarılı Power Progressive Metal gruplarından birisi olan Dreamtone’un Iris Mavraki ile buluştuğu Neverland projesinin “Reversing Time” albümünün aynı adlı şarkısında dinledik. Bu albüme de yine Shadow Gallery’den Gary Wehrkamp, Blind Guardian’dan Hansi Kürsch ve Evergrey’den Tom Englund konuk olmuştu… Kim derdi ki 29 Ekim günü onun kaybı ile karşılaşacağımızı… Kim derdi ki onu Shadow Gallery’nin ilk albümündeki “Say Goodbye to the Morning” şarkısıyla uğurlayacağımızı… Ve kim derdi ki yıllar sonra bir kayıbın, bir ölümün ardından çalınacağını... Flütler hiç susmayacak ve biz kendisini hiç unutmayacağız.

*rock station'da yayımlanmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder