6 Aralık 2012 Perşembe

Progressive Rock - 12 (İskandinavya)

SAMLA MAMMAS MANNA

İsveç’teki progressive etkili müzik yapan grupların atası sayılabilecek bir topluluk. Aslında İsveç ile sınırlandırmak ne kadar doğru olur orası tartışılır. Çıktıkları zamanı göz önüne alırsak deneysel bir kimlikle ortaya çıkmaları ve sonradan Henry Cow tarafından oluşturulacak RIO (Rock In Opposition) tarzına dâhil edilmeleri sonucunda topluluk efsane kategorisine geçiş yapmıştır. RIO akımı aslında plak şirketlerine karşı geliştirilmiş bir protesto akımıdır ve bunun amacı ise açıkça plak şirketlerini saf dışı bırakmaktır. Bazı kişilerce sanat akımı olarakta adlandırılır. Bu tarza bağlı gruplar Henry Cow’un sırf bu akım dâhilinde oluşturduğu festivallere de katılırlar ve o sayede adlarını duyururlar. Samla Mammas Manna’nın müziğini tek bir kategoride anlatabilmek mümkün değildir, zaten öyle hüzünlü müzikleri de yoktur, daima eğlenmek için bir araya gelmiş müzisyenlerin sırf eğlence olsun diye oluşturdukları bir topluluktur. Caz, fusion, world music gibi türleri büyük bir ustalıkla sentezlerler. Garip bir vokal anlayışları vardır. Biz eğlence amacıyla kuruldu dedik ama madalyonun öteki yüzü vardır ki çaldıkları müzik öyle kolay yapılabilecek bir tarz değildir. 70’lerin başından başlayıp 80’leri şöyle bir es geçip 2000’lere kadar gelirler. 71 yılındaki “Samla Mammas Manna” ve 74 yılındaki “Klossa Knapitatet” tavsiye edilebilir.

WIGWAM

Finlandiya’nın çıkardığı en büyük, en köklü topluluklardan birisidir. Caz rock ve senfonik rock sentezi içerisine dâhil edilebilecek müzikleri sayesinde Finlandiya’da öncü bir grup olmuştur. Wigwam’ın bu müziğiyle bir İngiliz topluluk olsaydı eminim ki bundan çok daha fazla tanınabilirdi. Zamanına göre çok akılcı olan müzikleri, değişik vokal yapıları ve soundlarının güçlü olması da grubun artı noktalarından. 69 yılı ilk albümü “Hard And Horny”den sonraki albümünde bas gitarda ünlü bir Fin müzisyen olan Pekka Pohjola’yı görüyoruz. 70 yılı “Tombstone Valentine”da gruba giren Pohjola başarılı bir açılış yapar, müzik bilgisi ve enstrümana hâkimiyetiyle dikkati çeker. Bunun devamında ise grubun en iyi albümü “Fairyport” çıkar. Pohjola’nın çaldığı bas yanında violin’de de çok başarılı olduğunu görürüz bu albümde. Wigwam 2000’lerde de albüm çıkartan bir topluluk ancak yine de eski kayıtlarının yerini tabi ki tutmaz.

 KAIPA

İsveç’in köklü Senfonik Rock topluluklarından, ama en iyilerinden, işini en düzgün yapanlardan bir tanesi. Müzikleri sadece senfonik etkiyle açıklanırsa bu pek yeterli olmaz çünkü kendileri gerek gitar melodilerinde ve bestelerin genel yapısında İskandinav folk müziklerini de bir şekilde bestelere adapte ederler. Hans Lundin (şimdi ise Ritual adlı grupta çalmaktadır) ve Roine Stolt (kendisi The Flower Kings, The Tangent, Transatlantic gibi gruplarla çalışmıştır.) Kaipa’nın demirbaş müzisyenleri arasında yer alır. Lundin’in klasik org, mellotron ve harpsikord geçişleriyle Stolt’un o çok açılımlı derin gitar soloları birleşmiş ve ortaya ilginç keyifli bir sentez ortaya çıkarmışlardır. 1975 yılı ilk albüm bunun en bariz örneği olmakla birlikte içerisinde bir Stolt bestesini barındıran “Förlorad i Istanbul”u yapmaları da ayrı bir güzelliktir. İkinci albüm “Inget Nytt Under Solen” ise Hans Lundin’in yaklaşık 22 dakikalık muhteşem eseri “Skenet Bedrar” ile başlar. YES ve Camel etkileriyle birlikte İsveççe olan bu eserler Kaipa’nın artık oturmuş bir soundu olduğuna işaret eder. “Solo” ile 1970’lerin sonlarını, “Händer” ve “Nattdjurstid” ile 80’leri başarıyla karşılarlar. Ame ne var ki bundan sonra ayrılır ve uzunca bir süre ortalıklarda görülmezler. 93 yılındaki bootleg kaydı “Stockholm Symphonie”den uzunca bir süre sonra toparlanır ve birbirinden muhteşem 4 albüm daha çıkarırlar. “Notes From The Past” bu yeniden birleşmenin ilk meyvesidir ve Stolt ve Lundin modern bir soundla dinleyicilerin karşısına çıkar. Aleena isminde İsveçli bir pop rock vokalistini de albümlerinde kullanırlar.  “Keyholder” ve “Mindrevolutions” ile YES etkilerini daha da gün yüzüne çıkarıp 2007 tarihli “Angling Feelings” ile bu başarılarının tesadüfî olmadığını kanıtlarlar. Bu albümde Roine Stolt bulunmamaktadır, onun yerine ise bir heavy metal grubu olan Scar Symmetry’den Per Nilsson bu görevi başarıyla üstlenir. 2010 yılında In the Wake of Evolution albümünü piyasaya sürerler. Bu çalışmada grubun folk yönü biraz daha ön plandadır. İçindeki Folkia’s First Decision adlı enstrümantal çalışmada Kaipa mutluluğun resmini müzikle çizer. 2012 yılında ise topluluk yeni albümü Vittjar için hazırlıklara başlar. Kaipa günümüzde de aktif, konserler veren albümler çıkaran bir topluluktur.

TASAVALLAN PRESIDENTTI

Finlandiya’nın 60’ların sonlarında müzik yapmaya başlayan caz rocker’ları fusion etkili besteleriyle bugünkü progressive rock dinleyenler tarafından ilgiyle izlenmekte. Kimle konuştuysam pek olumsuz laf söylenmedi bu topluluk için. Ülkelerinin diğer grupları olan Wigwam ve Finnforest ile de müzikal olarak hem benzeşmekte hem de onlarla iyi ilişkiler kurmaktaydı. Klasik prog kalıplarının içerisine caz doğaçlamaları, flüt ile desteklenen folk öğelerini de müziklerine sokmaları tek kelimeyle inanılmaz. Çok şiirsel müzik yapan bir topluluk diyebilirim. İlk iki albümleri kendi alanlarında birer klasiktir. Özellikle “Tasavallan Presidentti II” bu uğurda defalarca ödül alabilecek derecede güçlü müzikal yapıya sahiptir. İsveç ve Norveç, Finlandiya’yı pek İskandinavya’nın parçasından saymazlar ama bu grubun müziğinde öyle bir sempatiklik mevcut ki sadece İskandinav müzisyenlerine ait olan o soğuk yapı da buraya uğramaz. Dıştan soğuk duruşlarına nazaran oluşturdukları müzik bir o kadar sıcak gelir insana. 74’deki “Milky Way Roses” albümünden sonra pek haber alınamayan topluluk 2006’da “Six Complete” adında bir çalışma ile geri dönmüştür.

TRETTIOÅRIGA KRIGET

İsveç İsveç İsveç! Trettioåriga Kriget belki de bu ülkenin en iyi gruplarından birisidir. İsveç’ten çok nadir kötü topluluk çıkıyor, bunu da orada yaşayan insanların çoğunun ailesinden kaynaklanan bir dayatmayla ilgili olduğunu düşünüyorum. Çok küçük yaştan itibaren kişi bir enstrümanla tanışır ve sonrasında gelen müzik dersleri, beste oluşturma ve bir müzik grubu kurma hareketleri. İsveç’in suyunda vardır bu ve her aileden en az bir kişi müzisyendir ya da müzikle uzaktan yakından ilgilidir. Trettioåriga Kriget, ilk albümünü kendi adıyla 74 yılında çıkarmış.  O zamanlar çok gençlermiş fakat o yaştaki insanlardan böylesi bir müzik çıkıyorsa şaşırmamak lazım çünkü yukarıdaki düşünceleri destekler nitelikte duruyor bu düşünce. İsveççe olan şarkıları müzikle uyum içerisinde ve soundları o kadar canlı ki inanılmaz. Hiçbir gruba benzetilmesini doğru bulmadığım bir grup Trettioåriga Kriget. Doğaçlama gitar formlarıyla dinamik, baskın bas melodileriyle, çok yoğun olmayan mellotron geçişleriyle farklı çok farklı bir grup. Biraz önce bahsettiğimiz ilk albümleri klasik olmakla birlikte çıkardıkları her çalışma da belli bir kalitenin üstündedir. 76 yılı “Krigssång” 92 yılı “War Memories”, 2004 yılı “Glorius War” ve 2007 yılı “I Början Och Slutet” albümlerine dönem dönem bakıldığında bile başarısızlığı yoktur bu grubun. Arada bir ayrılarak meraklanmamızı sağlayan bu heyecan verici topluluğun pek tanınmayan bir progressive grup değil de kusursuz, her dinleyicinin derinlemesine tanıyabildiği bir “jam band” olmasını diliyorum.

KAAMOS

Güzelim Finladiya’da 77 yılında sadece tek albümle ortaya çıkıp daha sonra aniden kaybolan sentez topluluklardan bir tanesidir. Orta çağ müziği, blues ve funk gibi bir araya gelmesi zor olan türleri tek potada eritebilmek bu grubun göreviydi. Jethro Tull, YES gibi gruplardan aldığı ilhamları da sayarsanız tek albümle neler başarabildiklerini tahmin edersiniz. “Deeds And Talks” adındaki bu albümde “Strife”, “Delightful” ve adı üstünde barok ezgilerden etkilenilmiş müthiş bir çalışma olan “Barokke” yer alıyor. Kyösti Laihi’nin kullandığı moog synthesizer albümün her tarafında karşınıza çıkıyor. Folk müziklerden hoşlanan dinleyiciler kesinlikle bakmalı bu gruba. Aynı adlı bir başka grup da mevcut fakat onlar olayın heavy metal tarafıyla ilgilendiğinden şimdilik ilgi alanımızda değiller.

FOLQUE

İskandinavya’dan çıkmış o kadar çok prog folk grubu var ki hepsini saysak sığdıramayız belki de. İşte onlardan biriside Folque isimli bu topluluk ve İskandinavya’nın Norveç tarafından geliyorlar. Folque’nin müziğinde prog etkisi azaltılmış ama folk öğeleri daha fazla yüzeye yerleştirilmiş gibi tınlıyor. Kendi folk müziklerinden başka İrlanda folk müziğine de geçiş yaparak, bu konuda ne kadar geniş düşündüklerini bizlere gösteriyorlar. Keman ağırlıklı olarak viyolin ve banjo’yu da kullanan grup elemanları hem müziğin akustik olmasını sağlıyor hem de minimalist bir yaklaşım sergiliyorlar. İlk albümlerini kendi adıyla 74 yılında çıkaran bu topluluk 75 yılındaki “Kjempene på Dovrefjell” albümü ile de aynı müzikal anlayışlarını sergiliyorlar ama 76 yılında çıkan “Vardøger” adlı çalışmasıyla da başarılarını ikiye katlıyor. Bu albümdeki “Fantaguten” isimli şarkı ise tarafımdan grubun en güzel çalışması olarak yazılmıştır. Folque’den 80’li yıllarda da haber alırız fakat ondan sonra pek ortalıklarda görünmez ve kaybolurlar.

FINNFOREST

     Caz, rock ve Finlandiya üçlüsü denilince akla gelen ilk isim ya Wigwam ya da kalın bıyıklı müzisyen Pekka Pohjola oluyor genelde. Finlandiya’nın geleneksel folk müziklerinden de beslenen bu müzisyenler arasında 1970’lerde adı pek duyulmamış ama dikkatli dinleyiciler tarafından bilinen bir topluluk olan Finnforest’de bu yolun yolcuları arasında yer alıyor. Enstrümantal müzikleri oldukça dikkat çekici fakat bu grubun konusu açılınca akla hemen Focus isimli bir topluluk geliyor. Bir progressive rock sohbet ortamında “Finnforest dinlemiş miydiniz?” tarzında soruya genellikle “dinledim ama Focus’a çok benziyor” şeklinde cevaplar duymanız da olası bir durumdur. Finnforest müziğinin beslendiği yerler oldukça çeşitli ve bu iki kült grup olan Mahavishnu Orchestra’dan Weather Report’a dek uzanıyor. Grubun kendi adını taşıyan ilk albümü de önemlidir. Zaten sonrasında da pek bir şey üretmediler. Senfonik yapının da bolca kullanıldığı bu albümlerde doğaçlama formuna da yaklaşmaları takdire şayan.

ELONKORJUU

Finlandiya’nın tek albümlük neferlerinden olan bir gruptur. 60’ların sonu ve 70’lerin başındaki o dâhiyane soundları içerisinde barındıran beste yapıları sayesinde Finlandiya içerisinde büyük işler yapmışlardır. Bazen blues rock’a kaçan melodileri caz yapısıyla birleştirmişler sert gitar rifleri ve o dolu dolu hammond org tonlarıyla başarılı bir albüm yaratmışlardır. 72 yılı “Harvest Time” albümü onların tek çıkardığı çalışma olmuş ve daha sonra topluluk ortadan kaybolmuştur.
 RADIÖMOBEL

Psychedelic Rock’ın İsveç’ten cevabı olacakken fazla albüm çıkarmamaları ve müziğe devam etmemeleri kötü olmuştur. Belli bir potansiyeli vardır fakat bunu pek fazla ileri götürememişlerdir. Radiömobel müziğinde klasik psychedelic öğeleri Amon Düül gibi usta bir gruptan almıştır, bunun yanında elemanların amatörce olması, beste yapılarındaki bazı dengesizlikler de şarkıları dinleyince hemen anlaşılabiliyor. 75 tarihli ilk albüm “Tramseböx” kısmen iyiyken 78 yılı “Gudang Garam”da bir parça toparlanmış görüntüsü çizmişlerdir.
 PIIRPAUKE

Finlandiya dolaylarından etnik müziği caz ile birleştirmeyi amaç edinmiş progressive mantıkta müzik yapan kalabalık müzisyenleri olan bir topluluktur. 70’lerden bu yana Finlandiya ve dolayısıyla İskandinav (her ne kadar İsveç ve Norveç Finlandiya’yı İskandinavya’dan saymasa da) folk müziği adına başarılı işler yapmışlardır. 75 ve 76 yıllarında çıkan “Piirpauke 1” ve “Piirpauke 2” birbirinden iyi albümler olarak gözükürken bu topluluğun “live” kayıtları ise bir başkadır. 2000’lerde de müziğe devam etmişlerdir.

RÅG I RYGGEN

Tek albümlük İsveç tabancasıdır. Stockholm şehrinin göbeklerinden doğan bu çocuklar sıkı birer rock’çı. Deep Purple, Uriah Heep benzeri tatlar alınan müziklerinin içerisine dönemin klavye soundu da girince tadından yenmiyor. Deep Purple hatta hatta daha uçlardan Frijid Pink falan dinliyorsanız bu topluluk tam size göre. Blues notaları da flüt melodileri de kulaklardan pek kaçmıyor, tam başka sulara girecekken rock ağırlıklı zaman zaman progressive de olabilen besteler icra etmişler. 75 yılında çıkan ilk ve tek albüm tavsiyedir.
 AKASHA

Psychedelic müziğin tam özelliklerini yansıtmasa bile o etkileri verebilen Norveç’in karanlık topluluklarından birisi. Syd Barrett’in olduğu ilk dönem Pink Floyd’unun yoğun etkisi, Eloy’un “Dawn” dönemini hatırlatan o klavye soundları bu grubun müzikal özellikleri arasında yer alıyor. 77 yılı ilk ve tek albümleri olan “Akasha”nın 11 dakikalık giriş şarkısında olaya giriş yapıyorlar. Karanlık ve boşluk hissi veren o melodiler arasında mellotron’ların yoğun olarak kullanıldığı “Light And Darkness” ve “Electronic Nightmare” albümün en iyi çalışmalarından bazıları. Psychedelic sound sevenler bu gruba mutlaka bir göz atmalı.

TRÄD GRÄS OCH STENAR

1960’ların sonlarında İsveç’ten doğmuş nitelikli bir psychedelic topluluktur. Grateful Dead gibi orta tempoda giden şarkılarının soundunu aslında Amon Düül gibi bir topluluktan almışlardır. Hiç susmayan kirli tonlarda giden bir gitar ve belli bir hızda seyreden şarkı yapıları grubun müzikal olarak en belirgin özelliklerinden sayılmaktadır. 70 yılı aynı adlı ilk albümleri iyi bir başlangıç olmuş 72 yılı “Mors Mors” albümü ile daha fazla isimlerini duyurmuşlardır. İlginçtir, bu topluluk 70’lerden sonra 2000’lerde de müzik dünyasında görülmüş fakat pek etki bırakamamıştır.
 ISILDURS BANE

İsveç’in en yaratıcı müzisyenlerinden oluşan topluluktur. Kemik dinleyicileri olması sebebiyle ciddiyetle dinlenir ve çıkardıkları her albüm takip edilir. 80’lerin başından beri müzikle haşır neşir olan bu topluluğun ilk dönemi yoğun senfonik pasajlı şarkılarla geçilir. Böyle pek ilgi çekemeyen topluluğun asıl olayı 90’larda başlar ve “The Voyage – A Trip to Elsewhere” albümüyle olaya son noktayı koyarlar. Artık bundan sonra yol daha da açılmıştır ve topluluğun önemi bundan sonra daha da artar çünkü müzikal yönü değişmiş deneysel tarzlara göz kırpan bir yapı sergilenmeye başlanmıştır. “Sea Reflections / Eight Moments of Eternity” ile bir başyapıt yaratırlar ve ardından gelen MIND projesi ile Frank Zappa benzeri deneysel bir yapıyla dinleyicinin karşısına geçerler. Bu MIND projesi olayı çok farklılık yaratır grubun diskografisinde ve daha sonra onlardan pek haber alamayız. Isildurs Bane her progressive rock ve deneysel müzik dinleyicisinin arşivinde olması gereken bir müzikal değerdir.

 FLÄSKET BRINNER

İsveç’in 70’lerde ortaya çıkmış şahsiyetli gruplarından birisidir. Caz, folk ve klasik müzik türlerini birleştiren psychedelic yapıdaki ilginç müzikleriyle iki albüm yapıp ortadan kaybolmuşlardır. İsveç’in yine ünlü müzisyenlerinden birisi olan Bo Hansson’un da konuk olduğu 72 yılı aynı adlı ilk albümü ile caz rock’ın deneysel hâli ile bizleri tanıştırmışlardı. Müziklerinden hiç eksik olmayan o acid rock soundunu o dönemlerde çok kullanan İsveçli topluluk pek yoktu ya da tamamiyle yer altında kalarak müzik yapıyorlardı. İkinci albümleri “Fläsket”te de aynı özellikler devam ediyor ve ondan sonra ise gruptan haber alamıyorduk. Fläsket Brinner, İsveç’in az duyulmuş fakat çok detaylı müzik yapan kaliteli isimlerindendir.
 KULTIVATOR

Norveç’in 80’lerdeki senfonik rock gruplarından birisidir Kultivator. Gentle Giant’ın kategoriler dışı tarzını alıp King Crimson ve YES benzeri senfonik oyunlarla süslemeyi iyi becerirler. Zaman zaman Canterbury ve Zeuhl taraflarına da geçtikleri görülür fakat bu uzun sürmez. İlk albümünü 81 yılında “Barndomens Stigar” adıyla çıkaran Kultivator sanki 80’lerin başında değilmiş gibi, 70’lerin ortalarında kullanılan o soundu müziklerinde kullanmış ve bu sayede albüm de bir şeye benzemiştir.
 LUCIFER WAS

Norveç’in heavy prog tarzındaki esaslı gruplarından birisidir. Grubu çok iyi takip ettiğimden müzikal değişimlerini de iyi bilirim. Lucifer Was; Black Sabbath, Jethro Tull ve Uriah Heep gibi grupların bir sentezini yapar. Thore Engen’in önderliğinde 70’lerin başlarında kurulmuş olan grup o zamanlar pek kayıt yapmamıştı. Sadece 1970’li yılların ortalarında oluşturduğu bazı materyalleri gözden geçirip, sessiz sedasız ortalıktan kaybolmuştu. 76 yılından 96 yılına kadar uzun aralıklarla stüdyoya takılmışlar ve 1996 yılında bir kayıt yapmak üzere yeniden stüdyonun yolunu tutmuşlardır. 1997 yılında “Underground And Beyond”u çıkaran Lucifer Was o 70’lerin kirli soundunu müziklerinde kullanmaktan çekinmiyordu. Melodik progressive rock çizgisindeki besteleri Black Sabbath gitarları, Ian Anderson (Jethro Tull) tarzı flüt melodileri ile birleşiyor ve ortaya kusursuz bir albüm çıkıyordu. İkinci çalışma olan “In Anadi’s Bower” 2000 yılı bir kayıttı ve o eski sound hâlâ yerinde duruyordu. Üçüncü albümleri “Blues from Hellah” ise içerisindeki “Mire” ve “Armworth” bestelerine rağmen blues etkileri taşıyordu. “Old In Eden” ve “Come Drug Me Babe” nefis olan yoğun blues etkili iki çalışmadır bu albümde. 2007 yılında ise “The Divine Tree” ile blues etkilerine bir son verip tekrar kirli ve eski soundlarına geri dönerler. 2010 yılındaki The Crown of Creation’da ise senfonik etkiler görülür ve bu Lucifer Was müziğini daha geniş açılara taşır. Lucifer Was’ın son üç albümü İsveçli plak şirketi Record Heaven’dan çıkmıştır. (The Crown of Creation hariç.)
 KERRS PINK

Norveç’in progressive folk duayenleri 80’li ve 90’lı yılları başarıyla geçirip 2000’lere kadar uzanan geniş bir zaman diliminde müzik yapmıştır. Müzikal yapısının temelinde yer alan Pink Floyd etkilerinin üzerine Camel gibi bir grubun yumuşak soundunu yerleştirip, bestelerini öyle oluşturuyordu. Bu kuzeyin soğuk dâhileri, Hammond org, mini moog gibi enstrümanlarla da müziğine derinlik katmış, bir anlamda senfonik rock kulvarında da yer almıştır. Folk enstrümanı olarak da tin whistle’ı (İrlanda kavalı) kullanan Kerrs Pink ilk albümünü aynı adla 81 yılında çıkarmış ve haklı bir başarı elde etmişti. Bundan sonra ise “Mellom Oss” ve 97 yılında kaydettikleri “Art Of Complex Simplicity” adlı albümleri ile yerlerini iyice sağlamlaştırdılar. 2002 yılında çıkardıkları “Tidings” ise bir senfonik rock albümüydü, Camel ve Renaissance tatları alabileceğiniz bir müzikal kimliğe de sahipti.
 KVARTETTEN SOM SPRÄNGDE 

İsveç’in bu tek albümlük 3 kişilik grubu müziklerinde yer alan flüt, hammond org, piyano ve gitarlarla olabilecek en iyi işi çıkarmış. Bas olmaması nedeniyle bu işi klavyeyle halletmeye çalışmışlar ve pek de sorun olmamış. Bu oluşumun en güzel tarafı ise hammond org tonları oluyor ve müziğin geneline yayılan bu melodiler sayesinde dengesiz bir ruh haline bürünebiliyorsunuz. 73 yılı “Kattvals” adlı bu albümde gitarların yarattığı deneysel hava, caz ile folk müziğin buluşması 6 şarkılık bu albümü “iyi albüm” kategorisine sokuyor. Dinleyecek olanlara tavsiyemse sekiz dakikalık “Gånglåt Från Valhallavägen” adındaki şarkıdır. Grubun devam etmemesi ise kötü olmuş. İlk albümünde böyle başarılı bir müzikten sonra insan keşke devam etselermiş diyebiliyor. Kvartetten Som Sprängde, İskandinav progressive müziğinin pek bilinmeyen bir yüzü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder