8 Aralık 2012 Cumartesi

Moonspell - Irreligious



    MOONSPELL – Irreligious
    Kurtlar, delilik ve acımasızlığın küçük mücevheri.


     “Wolfheart” sonrası ikinci albümümüze başlamak için stüdyoya girdik. Waldemar yine masanın arkasındaydı ama bu kez ellerinde tam anlamıyla ne istediğini bilen daha olgun bir grup vardı. Sonuç o ana kadar yaptığımızın en iyisiydi, tabii ki “Wolfheart”dan daha değişik olan “Irreligious” idi ve bu bizim hep istediğimiz bir şey oldu. Aldığımız eleştirilere ilgisizdik, çünkü değişmiştik. Hepsini memnuniyetle karşılıyoruz, değişmeyi biz istedik!”

       Her daim cesaretli ne istediğini bilen cesur bir insan oldu Fernando, bunu verdiği röportajlardaki kararlı, rahat tutumuna bağlamak mümkün. “Wolfheart” ile o zamana kadar en orijinal gothic metal klasiğini yaratan bir grubun en başındaydı ve grup onsuz bir imkânsızdı. Fernando’nun kişiliği ardında yatan ilgilendiği fikirleri olsun hayatı yaşama tarzı olsun hep yaşamın bir kenarına tutunan, gizemli, müzisyen olarak ise hayret verici bir yaklaşıma sahipti. Moonspell’i kurmadan önce zaten pek müzikle alakadar olmamış ve müziğe başlamaya kadar verince de sırf hayatı yaşama tarzından dolayı, hobilerinden ve ilgilendiği kendi dünyasından dolayı bunu müziğe aktararak belki de en doğru işi yapmıştı. “Wolfheart” ile bunun ilk meyvesini vermişti ve ondan sonraki yalnız yolculuğunda ok yönleri onu “Irreligious”a kadar götürmüştü.

       “Irreligious”, Fernando’nun da dediği gibi değişik bir çalışmaydı. Yine gothic metal adı altında yapılanlara pek benzemiyordu. Yani o dönemde çıkmış gothic metal albümleri bir karşılaştırın farkı görürdünüz. Albümün lirikal düzenlemelerinden bestesine –çok daha melodiklerdi.- kadar bu farklılığı bir şekilde hissediyorsunuz. İlk albümde aşk cinayetlerinden ve bir takım gizemli erotik hikâyelerden bahseden Moonspell bu albümde tamamen kendisini daha ciddi okkült konulara vermiş ve daha da gizemli, tartışma yaratıcı, inanç problemlerini ve reddetme duygusunu ön plana çıkarıcı, karşıt olmayı ve dinlediğini daha net hissettirici bir kimliğe bürünmüştü. “Wolfheart” zaten bir klasikti ve grup ikinci bir klasik daha yaratmaktan çekinmedi. İlk albümde Fernando’nun tutunacağı bir Marquis de Sade vardı, oysa ikinci albümde Fernando tutunacağı dal olarak ünlü okkültist şair ve yazar olan Aleister Crowley’i seçti ve “Irreligious”ın neredeyse çoğu şarkısında, sözlerinde ve Fernando’nun aktardığı o hissiyatta onun parmağı vardır. Sadece bu da değil, “Koku” romanı ile kitleleri peşinden sürükleyen yazar Patrick Süskind ve Portekizli ünlü şair Fernando Pessoa bile bu albümde kendisine yer bulmuştu. O derece önemli bir çalışmadır “Irreligious”.

            O dönemde -benzeştiği noktalar çok olmasa da- çıkmış olan diğer önemli bir albümde Theatre of Tragedy’nin “Velvet Darkness They Fear”ıydı. Moonspell ile birlikte bir değişime imza attılar ve o dönemden sonra artık çoğu grup müzikal olarak değişim geçirdi ve Moonspell “Irreligious” ile çok büyük başarılar kazandı. Bunu Fernando şöyle açıklıyor: Neredeyse boş yer kalmayan arenalarda çaldık. “Irreligious” yaklaşık 50.000’den fazla sattı ve Moonspell VIVA tarafından güçlü Marilyn Manson ve Korn’u geride bırakarak 1996 yılının esin grubu seçildi. Kesinlikle iyi bir yıldı!”

       Waldemar Sorychta imzalı kan kırmızısı egzotik bir kapakla gün yüzüne çıkan “Irreligious” daha başlangıcından ilk golü atıyordu. "Perverse... Almost Religious" bu tanımdaki bir gothic metal klasiği için yeterince başarılı bir giriş çalışması olarak akıllara kazındı. Çan sesleri arasında 0:39. saniyede giren ve klavyeyle verilen o basit melodi beni dehşete düşürmeye yetmişti. Bu albümü ilk dinlediğim sıralarda Moonspell hayatıma kazınmıştı sanki büyülenmiş gibiydim defterlerime bile onların isimlerini yazar olmuştum. “Opium” şarkısı ile çokça tartışmalara maruz kalan grup Kuzey Afrika’daki ya da İsrail taraflarından bir ülkede -hatırlamıyorum hangi ülke olduğunu- bir dinleyici bu şarkıyı dinliyor diye mahkemeye çıkarılmıştı. Şarkının içinde yer alan “afyon, esrar, erotik hikâyeler, cinsel istek” gibi kelimeler oldukça rahatsızlık yaratmıştı. Sadece Moonspell ile alakalı bir şey de değildi. Rotting Christ bile isminden dolayı o adı geçen ülkede yasaklanmıştı ve U2 ve R.E.M. gibi gruplar da bu yasakçı zihniyeti protesto etmişlerdi. “Opium”un ilk başlangıcı çok süperdir ve Fernando vokallere girdiğinde farklı bir şeyler olduğunu hissediyordunuz. Şarkının sonunda yer alan Portekizce dörtlük ise Fernando Pessoa’nın Álvaro de Campos ismiyle yayımladığı “Opiário” adlı şiirinden alıntıdır.

      “Awake” ise bir başka incelenmesi gereken bir beste. Kısacık ama çok etkilidir. Bestenin hemen başlangıcındaki dörtlüğü ise Aleister Crowley kendi sesinden “The Poet” adlı şiirinden okumuş ve grup onu öylece kullanmıştır. Crowley’in bu sesi şarkıya çok büyük etki ediyor.

                                             “Bury me in a nameless grave!
                                        I came from God the world to save.
                                         I brought them wisdom from above:
                                               Worship, and liberty, and love.”
                                           
          Fernando, Aleister Crowley bu şiiri okurken araya giriyor ve şarkıdaki dörtlükte şöyle sesleniyor: “Uyan! Çünkü ölümün kendisi bile ölüyor. Bizler geçmişe dönmeyi bile başaramayan kendi geçmişimiziz. Biz boğazımıza bağlı halatlı hayalperestleriz.” Diye seslenmekte. Albümü ilk dinlediğimde bu şarkıyı tekrar tekrar dinlediğimi hatırlıyorum. “Even the dead…” cümlesinden sonra 0:32. saniyede giren o dünyanın tarifi mümkün değildir. “For A Taste of Eternity”, “Ruin & Misery” gibi klasiklerden sonra “A Poisoned Gift”in başlangıcındaki o kızın çığlıkları, Fernando’nun fısıltılı vokalleri ve Pedro Paixão’nun o ürkünç klavye tonlarını bünyede hissetmemek imkânsız. “A Poisoned Gift”in başlangıcından sonraki o konuşmalar ise yine Aleister Crowley’in “La Gitana” şiirinden alınma.



                           “For your hair was full of roses, and my flesh was full of thorns,
                          And the midnight came upon us worth a million crazy morns.”

         “Raven Claws” albüme göre biraz farklı kaçsa da sonrasında gelen “Mephisto” şeytansı lirikleriyle ve korkunç konseptiyle Moonspell klasikleri arasındadır. “Herr Spiegelmann”in girişindeki değişik fikirler Moonspell’de hep var oldu ve müziklerini işte bu yüzden çok sevdim. “Herr Spiegelmann”ın hemen başlangıcındaki sözler Patrick Süskind’in “Koku “ romanından alınmadır. Albümün kapanışındaki o uzun kurt ulumalı “Full Moon Madness” ise bir marş niteliğinde şarkıdır ki Moonspell neredeyse her konserinden söylemekten çekinmez. Şarkının sonunda yer alan o dâhiyane gitar sololar ve klavyenin verdiği inanılmaz nüanslar neticesinde bir gothic metal klasiği daha son bulur ve sonra tekrar başa döneriz, tekrar, tekrar.

      “Irreligious”ın akılda kalıcı noktaları çok fazla. “Awake”in giriş bölümü, “For A Taste of Eternity”nin başlangıcındaki Fernando’nun bağırışları, “A Poisoned Gift”deki o kızın çığlıkları, Fernando’nun fısıltılı vokalleri ve uzaktan uzaktan gelen o kurtun sesleri…  Unutamıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder