6 Aralık 2012 Perşembe

Progressive Rock - 11 (İtalya - İskandinavya)

          Şimdi ise biraz Progressive folk müziğinde geride kalanlara birkaç örnek verdikten sonra İtalyan ve İskandinav gruplarına bir geçiş yapmak istiyorum. Devamında ise Amerika, İspanya ve Polonya’daki progressive dünyasına girecek, artık albüm çıkarmayan, çok ara verdikten sonra tekrar müziğe dönen/devam eden son dönem progressive rock gruplarına bir bakacağız. Alman ekolünün bazı gruplarını diğer sayfada teker teker açıkladığımız için onlar ayrı bir yerde ele almayacak, İngiliz gruplarının bazılarına ise yine diğer sayfalarda yer verdiğimiz için ayrıca açıklamayacağız. Zaten İngiliz gruplarının hepsini açıklayamayız.

               Bir yerde bu yazı mutlaka noktalanacak ama nerede bitecek bilemiyorum. Progressive Rock dünyası uçsuz bucaksız bir derya, nereye baksanız altından devamlı gruplar çıkıyor türler çıkıyor ve bir yerde sonunun olmadığını düşünüyorsunuz. Bizim de bu yazdığımız yazıda eksikler elbette ki çok fazla ancak progressive rock’ı tanımak isteyen ya da tanımış, farklı grupları öğrenmek isteyen genç kuşakların bu yazıda yakalayacağı bir şeyler olabileceğini düşünüyorum. En azından başlangıcı, eksikler çok olsa da yapalım, gerisini dinleyenlere ve bu müziği araştırmak isteyenlere bırakalım, onlar yapacaklarını iyi bilirler.

               Geçmiş sayfada birkaç küçük başlıkta folk müzikten söz açılmışken unutmuş olduğumuz isimleri şimdi açıklamayı uygun görüyorum.

               Progressive folk dünyasında Almanya’dan iki ismi daha burada belirtmek gerekir ki bunlardan birisi Parzival’dir. Viyolin ve flütlerle klasik müziği folk müzik ile birleştiren bu topluluk sadece iki albüm yapıp dağılmıştır. “Legend” adını taşıyan 71 yılı bu çalışmayla folk müziğin zenginliğini gözler önüne sermişlerdir tıpkı Emtidi adlı grupta olduğu gibi. Onlarda Almanya’nın isim yapmış gruplarındandır fakat az sayıdaki albümleriyle daha da büyüyecek bir etki yaratacak duruma gelecekken ortadan kaybolmuşlardır.

               Prog folk müziğinde Almanya’dan başka İrlanda’dan Dr. Strangely Strange, Mellow Candle ve Mushroom, İtalya’dan Saint Just, La Famiglia Delgi Ortega ve Canzoniere Del Lazio birden ortadan kaybolan topluluklara örnek olmuştur. İngiltere’den Decameron, İspanya’dan Errobi ve İsveç’ten ise Kebnekaise mutlak suretle dinlenilmesi gerek toplulukların başında yer alır. Burada Kebnekaise’ye bir parantez açmak isterim ki 1970’lerde doğan bu topluluk caz rock ile folk öğelerini birleştirmiş ayrıldıktan 30 küsür sene sonra tekrar toplanmış ve enfes bir albümle geri dönmüştür.

                                    İTALYA VE İSKADİNAVYA’DA PROGRESSIVE ROCK


               İskandinav ve İtalyan progressive rock grupları Alman ve İngiliz gruplarına nazaran biraz daha geri planda durmuşlardır. İngiltere’nin bu müzik türünü yaratışı, Almanya’nın da çok geniş öncü bir krautrock geçmişi olması bunu engelliyor. Ancak İtalya’nın senfonik rock tarzında pek bilinmeyen çok geniş ve köklü bir geçmişi vardır. O kadar çok topluluk kurulmuştur ki bu durum, progressive rock dünyasında İtalyan ekolü diye bilinen apayrı bir tarzın yaratılışına da sebep olmuştur. İtalya’nın bir Akdeniz ülkesi olması dolayısıyla müzik grupları genellikle sıcak melodili, çok fazla deneysel işlere girişmeyen, fazlasıyla senfonik yapı barındıran özellikler barındırır. Ama deneysel işlere bir girdiler mi tam girerler. Bunu da caz dışında üzerinde yapılması zor olan klasik müzik ile başarırlar. Progressive rock dünyasında İtalyanların senfonik rock grupları çok ayrı değerlendirilmeli, onlara ayrı bir başlık açılmalıdır. Ne İngiliz grupları kadar büyük ve efsane olabilmişlerdir -PFM ve BMS dışında- ne de Almanlar kadar karanlık, ancak kendi içlerinde efsane olabilmiş büyük grupları mevcuttur İtalyanlar’ın. Aynı şekilde İskandinav gruplarına da şöyle bir açıklama getirilebilir: Onlarda ne İngilizler ne de Almanlar kadar bilinmişlerdir ama ne var ki bu özellikleri başarılı gruplar çıkarmasına engel değildir. Aynı İtalyan grupları gibi onlarda birçok grupla progressive dünyasında etki yaratmışlardır. Genellikle müzikleri caz, fusion, senfonik, bazen pop etkileri olan ve İskandinav folk müziklerinden de beslenen karakteristik bir özellik barındırır. Almanlar kadar sıra dışı değillerdir ama müzikal anlamda en az onlar kadar uçuk, karanlık ve köklü geçmişe sahiptirler. Alman grupları genelde daha soğuk bulunurken İtalyanların müziği bir o kadar sıcaktır.


PREMIATA FORNERIA MARCONI  (PFM)

İtalyanların köklü gruplarından birisi ve belki de en çok tanınan topluluklarından. PFM olarak da bilinmektedir. İtalyanca yanında İngilizce söyledikleri besteleri de mevcut olup Genesis’e göz kırpan yumuşak soundlu senfonik etkili besteleriyle 1960'ların sonundan itibaren albüm üretiyorlar. Bu tarz İtalyan toplulukları oldukça fazla ama ne yazık ki sadece bu müziği bilenler, takip edenler tarafından biliniyorlar. Dinlediklerim arasında "Storia Di Un Minuto", "Per Un Amico" ve "L'isola di niente" klasikleşmiş albümlerinden birkaçı. İlk dönem İngilizce olarak çıkardığı albüm olan "Photos Of Ghosts"da ise King Crimson'ın bir dönem liriklerini yazmış olan Peter Sinfield'ın parmağı var ve onun yazdığı liriklerle "Storia Di Un Minuto" ve "Per Un Amico"daki İtalyanca şarkıların bazılarını İngilizce olarak "Photos Of Ghosts"da kullanmışlardır. PFM 80'lerde de albüm üretmiş bir topluluk fakat 90'larda pek kayıtlarına rastlayamıyoruz. 2000'lerde çıkan "Stati Di Immaginazione" albümü ile enstrümantal çalışmalarıyla da göz doldurmuşlardır. İtalya deyince ilk akla gelen iki veya üç gruptan birisidir.
 
BANCO DEL MUTUO SOCCORSO (BMS)

PFM ile aynı üne sahip bir diğer İtalyan grubudur. Dinamik ve yer yer senfonik olabilen besteleriyle 70’li yıllarda kusursuz albümler yayımlamışlardır. Vokalist Francesco DiGiacomo’nun opera vokal tarzını anımsatan farklı bir karakteristik sesi olması dolayısıyla İtalyan grupları arasında özellikli bir yer edinmiştir. İlk dönem albümleri olan “Banco Del Mutuo Soccorso”, 72 yılı “Darwin!” ve 73 yılı “Io Sono Nato Libero” İtalyan progressive müziği denilince akla gelen ilk albümlerden bazıları olup müziğiyle PFM’e göre daha sert ve daha ritmiktir. Özellikle “Darwin!” bir klasiktir, unutmayalım.

LE ORME

İtalyanların klavye profesörleri de denir kendilerine. Senfonik müzikleri aniden başka sulara açılır ve aniden şaşırabileceğiniz yollara girer. Müziklerinde klavye baskın enstrüman olarak yer edinir, bolca enstrümantal pasajlar ELP’den Deep Purple’a dek varan etkileşimli müzikleri onları farklı yere koymuştur. 71 tarihli “Collage”, hemen ardından gelen “Uomo Di Pezza” ve 73 yılı albümü “Felona E Sorona” hemen önerilir. Çünkü bu albümler artık klasikleşmiş Le Orme başyapıtlarıdır. Topluluk son dönemde de revaçta, 2008 yılında Pennsylvania’da verdikleri konserde de çok iyi bir performans sergilemişlerdir.
 I GIGANTI

1960'ların ortalarında albüm çıkarmaya başlamış İtalyanların en köklü gruplarından birisi. Belki de bu tarz gruplar İtalya'nın senfonik tarzda gelişmesine neden olmuştur. Müziklerinde folk etkilerinin yanı sıra klasik müzik pasajlarını kullanan ve vokal melodilerinde rock opera tarzına kadar giden geniş bir yapı sergilemişlerdir. İlk dönem albümleri olan 66 ve 69 yılı albümleri hakkında pek bir bilgim yok ama en başarılı çalışması sayılan 71 tarihli "Terra In Bocca" kendilerini progressive dünyasına tanıtan albümleri olmuş. Sadece iki epik çalışma ile bunu başarmış ve kendilerinden sonra kurulan senfonik rock gruplarına bir örnek olmuştur. Yirmi üç ve yirmi beş dakikalık iki eserden oluşan "Terra In Bocca" rock opera tarzında da yetkin örneklerden birisi sayılır.


MUSEA ROSENBACH

70’lerde yayımlanmış tek albümü “Zarathustra” ile isminden söz ettirebilmiş gruplardan birisi. Müziklerinin derinliğinde senfonik bir özellik yatar fakat gitarların sert kullanımı sayesinde de aniden güçlü bir kimliğe de bürünmektedir. “Zarathustra” İtalyanların en sevdiği prog albümlerinden de birisidir ayrıca. Musea Rosenbach adını gariptir 2000’lerde de “Exit” isimli bir kayıtla görürüz ama bu albümde ilk vokalisti yerine Andre Biancheri vardır ve öyle çok etkileyici bir albüm de değildir.


BIGLIETTO PER L’INFERNO

İsimlerindeki karizmanın yanı sıra müziklerinde de aynı özellik mevcut olan sıra dışı bir İtalyan topluluğudur. Klavyenin derinlerde verdiği senfonik özelliklerin aksine gitarlarda görülen sertlik bu grubu faklı bir kimliğe taşımış. Giderek sertleşen müzikle birlikte 70’lerin o etkileyici soundunu duyabileceğiniz, yankılı vokallerin bolca kullanıldığı bir müzik yapıyor. Kendileriyle aynı ismi taşıyan 74 yılı albümü şiddetle tavsiyedir.


IL BALETTO DI BRONZO

Müziklerini ilk dinlemede pek çözemeyeceğiniz ilginç topluluklardan birisi. Klavye ve gitarlar yer yer baskın rolü oynamış mellotron’lar, baslar kısaca bütün enstrümanlar havada uçuşuyor sanki. “Sirio 2222” adlı ilk albümleriyle ortaya çıkan bu topluluğun bir sonraki “Ys” adlı ultra-karmaşık albümünü önermekten başka çare yok. Çünkü kolay bir müzik yapmamışlar. Bu albümün içerisindeki her şarkıya dikkat fakat en sonda yer alan yaklaşık on iki dakikalık “Epilogo”ya ayrı bir önem verilmeli.


OSANNA

İtalyanların yine kendine özgü topluluklarından olan Osanna sert gitar rifleri, yoğun flüt melodileri ve karmaşık müzikleriyle 70’lere damgasını vurmuştur. 70’lerdeki kayıtlarından ilk olarak “Palepoli”, “Milano Calibro 9” ve “Landscape Of Life” tavsiyedir. İtalyanca olan şarkılarından başka İngilizce söyledikleri çalışmalarda mevcuttur. Müziğin sertleşmesinin ardından aniden farklı geçişlere sahip beste yapıları sayesinde folk müziğinin de iyi icracılarından olmuşlardır.

JACULA

1969’larda ilk albümünü çıkarmış köklü bir progressive rock grubu. Besteleri bazen İngilizlerin folk müziğini anımsatıyor. Farklı folk enstrümanlarının yanında mini moog ve harpsikord gibi değişik müzik aletlerini de bestelerinde kullanan bu topluluk bir nevi kilise müziğini anımsatan, kilise org’unun baskın geldiği karakteristik bir yapıya sahip. Din ile ilgili bayan vokalli şarkıları, bir ağıt söylercesine farklı tınlıyor kulaklarda. Klavye soundu bir parça rahatsız edebilir ama bu müziğin özgün olduğu gerçeğini değiştirmiyor. 69 yılı ilk albüm “In Cauda Semper Stat Venenum” ve bir sonraki albümü “Tardo Pede In Magiam Versus”a bir göz atabilirsiniz.

LOCANDA DELLE FATE

Yoğun bir Genesis soundu ve üzerine yerleştirilmiş hafiften YES etkisi sayesinde İtalyanların sımsıcak müziğini sergilemişlerdir. Senfonik rock diyebileceğimiz, karakteristik tarzı sayesinde ilk albümü “Forse Le Lucciole non si Amano Più”yu çıkarmışlar ve karmaşık melodilerle iyi bir albüme imza atmışlardır. Locande Delle Fate’nin müziğinde kullanılan klavye ve gitarların bir parça melodik rock etkisi taşıdığını da belirtmek gerek. İtalyanların geçiş müziği de bu olmalı ki 80’lere bir çeşit köprü oluşturmuşlar.

QUELLA VECCHIA LOCANDA

Flüt ve keman’ın yoğun olarak kullanıldığı senfonik rock tarzı müzikleriyle zamanında ilgi çekmiş gruplardan birisidir. Bir yandan folk müziğe bir yandan da senfonik tarza göz kırpmışlar ve aynı adlı albümüyle klasikler mertebesine yerleşmişlerdir ama yaptıkları ikinci albüm “Il Tempo Della Gioia” ile müzikal olarak daha da ileri gitmişler ve İtalyanların unutulmaz grupları arasına isimlerini yazdırmışlardır.
IL ROVESCIO DELLA MEDAGLIA

Yoğun klavye partisyonları arasında ELP’ye selam verip Johann Sebastian Bach’a öykünmek öyle kolay bir şey olmasa gerek. İtalyanlar’ın belki de en senfonik etkili rock gruplarından birisidirler. Çift klavyecileri vardır ve bu müziği dominant olarak başka yerlere sürükler. Gitarların aniden çıkışları ve kullanılan o tonlar ise bir parça Hendrix zamanlarına da göndermedir. 73 yılındaki “Contaminazione” albümünü ise tek olarak tavsiye edebilirim. Zaten bu çalışmayla kendileri unutulmazlar arasına girmiştir.

RACCOMANDATA RICEVUTA RITORNO

Tek albüm çıkarıp dağılmış olan gruplardan birisidir. Müziklerine kısaca klasik müziğin caz ile buluşması diyebiliriz. Devamlı değişen ritimler, davul ve gitarlarla birlikte giden flüt melodileri ve akustik dokunuşlar bu grubun özellikleri arasında yer alıyor. Zaman zaman müziğin yavaşlayan bölümlerinde vokalistin romantik sesiyle birlikte şiirsel geçişlere de gebe oluyor müzikleri. 72 yılında “Per…Un Mondo Di Cristallo” albümünü çıkarmışlar ve bir daha da ortalıklarda görünmemişlerdir. Bu albümdeki “Nel Mio Quartiere” ve on dakikalık şaheser beste “Un Palco Di Marionette”yi şiddetle önerir albümü de ilk elden tavsiye listesine sokarım.

GOBLIN

Adı çok duyulmuş bir diğer Senfonik Rock grubu. İsminin çok duyulmasının sebebi de İtalyan korku filmi yönetmeni Dario Argento’nun filmlerinin müziklerini hazırlamalarıdır. Film müziklerinin dışındaki kendi bestelerinde yoğun senfonik öğeleri kullanan grup son derece etkileyici tarzıyla da İtalyan grupları arasında ayrıksı duruma geçmiştir. Gitar melodilerini çok detaylı ve melodik kullanırlar. Aniden değişen melodik geçişler ise Goblin’in müziğinin bir özelliği olmuştur. Dario Argento’nun “Profondo Rosso”, efsanevi film “Suspiria” ve “Tenebre” gibi önemli filmerinin müziklerini hazırlamışlardır. Ayrıca bir diğer hazırladıkları film müziği ise George Romero’nun “Zombi” filmidir ve bu “Dawn of the Dead” olarak da geçmektedir. Kendi albümlerinden ise 76 yılındaki “Roller” ve 78 yılındaki “Il Fantastico Viaggio Del Bagarozzo Mark”ı tavsiye olarak yazabilirim.

CELESTE

İtalya’nın romantikleri diyebileceğim müzikleriyle bir atmosfer yaratmayı başarabilen ender topluluklardan birisi. Mellotron geçişleri, akustik gitar melodileriyle yavaş dingin bir müzik, ve düz, hiç yüksek tonlara çıkmayan bir vokalist var. Yavaşlıklarıyla ve dinginlikleriyle bazen Renaissance’ı hatırlatıyorlar. Caz etkilerini de duyabileceğiniz “Principe di un Giorno” adlı albümünü de 76 tarihinde çıkarıp uzun süre ortalıklardan yok olmuşlar.


 SEMIRAMIS

1973 yılında çok ağır senfonik pasajlar içeren bir albüm (Dedicato a Frazz) yapmış ve dağılmış gruplardan bir tanesi. Klavyelerin ön planda olduğu gitarların ise bir parça geri planda kaldığı müzikal yapılarında çok fazla ayrıksı bir özellik barındırmıyorlar ama oluşturdukları tek albümle adlarını önemli yerlere yazdırmışlardır. Vokalistin yüksek tonlardan söylediği koro vokallerini de anımsatan şarkılarla zor dinlenilen bir o kadar da içine zor girebildiğiniz bir müzik yapıyorlar.

 PICCHIO DAL POZZO

İtalya’nın Canterbury Sound temsilcileri. Caravan ve Soft Machine etkisindeki müzikleri caz ve psychedelic birleşimini sağlamaları nedeniyle İtalyan gruplar arasında özel bir yerde dururlar. 76 yılındaki kendi adını taşıyan albümü nefis olmakla birlikte zor dinlenebilir bir yapıya da sahiptir. Caz’ın birçok türünü de bu albümde sergilemiş ve bu sayede sadece İtalya’da değil diğer ülkelerde de birçok dinleyici profili oluşturan gruplardandır.

PERIGEO

İtalya’daki önemli gruplardan bir tanesidir. Caz ve caz rock çevresinde gezinen müzikleri zaman zaman flamenko semalarına da uğruyor. Canterbury rock gruplarının sergilediği caz müziklerinden de bir parça taşıyorlar fakat tam anlamıyla progressive rock denilemeyecek onun yerine bir caz grubu diyebileceğiniz doğaçlamaya yatkın, şarkılarını türlü türlü hâllere sokan topluluklardan birisi de zannedebilirsiniz. John Coltrane tınıları ve bu sayede oluşan atmosferik melodileri de çok ilgi çekici. İlk albüm 72 yılında çıkmış ve “Azimut” adını taşımakla birlikte en iyi albümleri de denebilir. Caz etkilerini daha fazla duyabileceğiniz bir sonraki “Abbiamo Tutti un Blues da Piangere” ise beğenilen ve klasikleşmiş albümlerinden birisi sayılmakta.

EDGAR ALLAN POE

Amerika’nın nasıl ki H.P. Lovecraft’ı varsa İtalyanların da Edgar Allan Poe’su mevcut. Adını gotik yazarların babası sayılan Edgar Allan Poe’dan alan grup müziklerinde karanlık sayılabilecek bir yapıya sahiptir. Müziklerinde caz ve heavy rock etkileriyle birlikte klasik müzikten etkilenen bir tavır sergilerler. Gitarlarda yer eden blues rifleri de bir başka farklılıklarıdır. Bu kadar yoğun bir sentez içerisinde oluşturulan müzik gerçekten de zor dinlenebilir bir özellik barındırıyor. Sadece 74 yılında “Generazioni (Storia Di Siempre)” adlı albümü çıkarıp ortalıktan kaybolmuşlardır.

ALUSA FALLAX

Tek albümlük iyi gruplara örnektir. İtalyanların tek albümlük grupları en az Almanlar kadar güzel olabiliyor ve zevkle de dinleniyor. Senfonik rock’ın dinamik hâllisi de diyebileceğimiz müziklerinde flüt ve bazı ender kullanılan klasik müzik enstrümanları mevcut. Melodik senfonik müziğin tepe noktası da diyebileceğimiz Alusa Fallax, besteleri ve vokallerin çeşitliliği yönünden de farklılık taşıyor. Klavyeyle verilen karanlık tonlarla beraber bahsettiğimiz bu tek albüm (“Intorno Alla Mia Cattiva Educazione”) mükemmelliğe ulaşıyor.
 MAXOPHONE

İtalya’nın bir diğer sıcak ve pozitif müzik yapan grubudur. 70’lerin ortalarında müzik yapsalar da şarkılarda kullanılan vokal tarzları hep 80’lerdeki o melodik pop rock vokallerini anımsatıyor. Müzikler ise çoğunlukla pop caz kalıplarında geziniyor. Saksafon, klarnet gibi enstrümanlarla Van der Graaf Generator müziğini iyice tetkik etmeleri, bunun yanında ise Gentle Giant müziğindeki çeşitliliğe yaklaşmaları da takdire şayan. 75 yılındaki kendi adlarını taşıyan albüm tavsiye edilir.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder