6 Aralık 2012 Perşembe

Progressive Rock - 13 (İspanya)

                                             İSPANYA’DA PROGRESSIVE ROCK

             İspanya’da bu müzik türüne birçok nitelikli topluluk kazandırmıştır. Bir İskandinav ülkeleri ya da İtalyanlar kadar olmasa da bu müzik türünde hatırı sayılır bir başarı elde etmişlerdir ama 70’lerde bu ülkede yaşanan çok önemli bir sorun vardır bunu da göz ardı etmemek gerekir. 1939 yılında sona eren Cumhuriyetçiler ile Milliyetçilerin savaşı sonucunda 1939 yılından Milliyetçilerin başındaki General Francisco Franco’nun 1975’de ölümüne kadar bir baskıcı rejimi sürmüş ve ülke diktatörlükle yönetilmiştir. Bu dönemde İspanya’da sanat adına pek olumlu bir şey olmamış 70’lerde müzik toplulukları çok kısıtlı bir şekilde müzik hayatlarını sürdürmüşlerdir. Onun için 1970’li yıllarda progressive rock adına detaylı bir bilgi bulamayız ancak Franco’nun ölümünden sonra ise bu ülkede müzik hayatı canlanmaya başlamıştır.
                 Sadece müzikte değil resim sanatı alanında da bu böyleydi. İspanya iç savaşını anlatan Pablo Picasso tarafından yapılan ünlü Guernica tablosu bile Franco rejiminde ülkeye sokulması yasaklanmış ve bu rejim bittikten sonra ancak ülkeye getirilmiştir. İşte böylesi bir diktatörlük döneminde bu ülkeden bir şeyler beklemek olanaksızdır. 1975 yılından sonra ise 80'leri de kapsayan bir zaman dilimi içerisinde bu müzik toplulukları canlanmaya başlamıştır. Şimdi burada çok detaylı olmasa bile yine birkaç önemli örnek vermek gereklidir çünkü İspanya’da progressive rock türüne böyle kenara köşeye atılacak işler pek yapmamıştır. Bu ülkenin progressive rock adı altında yapılan işlerine verilen genel isim ise “Endülüs Progressive”idir.

TRIANA

Franco rejiminden hemen sonra müzik hayatına başlamış topluluklardan bir tanesi. İspanya’nın en iyi gruplarından olan Triana doğal olarak Akdeniz’in o sıcak duygusundan etkilenip sıcak melodiler ve kendi ülkelerinin Flamenko müziklerinden beslenen bir özellik taşıyordu. Klavye ve vokallerde yer alan Jesus de la Rosa’nın Triana grubunun müziğine etkisi çok büyük olmuştur bunun nedeni ise klavyelerin hafif senfonik etki taşıması ve vokallerinde verdiği duygusal nüanslardır. Flamenko ve elektrik gitarlarda yer alan Eduardo Rodriguez ise bu topluluğun kalbi olmuştur. Melodik gitar tınıları ve yoğun Flamenko etkisi sonucunda bu grup İspanya’nın ve diğer ülkelerdeki dinleyicilerin en çok sevdikleri İspanyol topluluk olmuştur. 75 albümü “Triana (El Patio)”, sonraki albüm “Hijos Del Agobio” ve üçüncü çalışmaları “Sombra y Luz” ile de oldukça tutulmuş ve klasik olmuştur.
ICEBERG

Diktatörlük rejiminden kurtulan diğer bir topluluk ise Iceberg’dir. Ben bu grubu 75 yılı albümü “Tutankhamon” ile tanımıştım. Grubun ilk albümü olan bu çalışmada Santana’nın ilk dönemlerindeki fusion etkileriyle beraber Mahavishnu Orchestra’nın yarattığı kendine özgü soundu birlikte duymuştum. Yalnız Iceberg’in müziğindeki tek farklı nokta yüzeyde duyulan rock tonlarının “wah-wah’lı gitarlar” tarafından oluşturulmasıdır. Oldukça tiz seslerden oluşan bu gitar tonları sayesinde sanki 70’lerde değil de 80’lerde üretilmiş izlenimi veriyor. Saksafon ve synthesizer’ın yer yer hafif tonlarla sergilendiği Iceberg müziği İspanya’da kurulan grupların arasında da çok ayrı bir yerde duruyor. 76 albümü “Coses Nostres” ile aynı yapıyı tekrar eden grubun bir sonraki çalışması “Sentiments” ise daha tok soundu ile dikkati çekiyor. Daha sonra çıkmasına rağmen 70 soundunu en fazla hissettiren bu albümdür. Gitarların daha yüksek tonlardan çalındığı, davulların ise funk tarzını hissettirdiği ilginç bir çalışmadır. Tabii bunlara rağmen fusion etkileri hiç bitmez ve olağan hızıyla sürüp gider. Topluluk bundan sonra bir albüm daha yapar ve ortalıklardan kaybolur.
 ATILA

İspanyolların yine adından söz ettirmiş iyi topluluklarından birisi olan Atila’nın müzikal yönü ise çok geniş yerlerden besleniyor. Aniden değişebilen ritimler dışında çok farklı tarzları sentezlemesiyle ünlü bu grup sadece iki albüm yapıp tozlu raflara yol aldı. Öncelikle psychedelic yapının içerisinde var olan bir caz etkisinin dışında hard rock’tan beslenen bir tarafları olduğu da gerçek. Yoğun klavye seansları bazen space rock’a bile uzanan bir özelliği de beraberinde getiriyor. İlk önce 75 yılında bir EP yayımlayan grup bunun hemen ardından 76 yılı albümü “Intención”la atağa geçmiş. 77 yılındaki “Revuire” albümüyle daha da dikkatleri üstüne çekmişler.
 DOLORES

İspanya’nın önde gelen müzisyenlerinden olan Pedro Ruy Blas kendi kurduğu bu toplulukta hem davulları çalıyor hem de vokalleri yapıyordu. Yoğun olarak cazdan ve Flamenko müziklerden beslenen yapısı sayesinde kendilerinden sonra gelecek olan gruplara bir anlamda örnek oldular. 75 yılı “Luna Llena” ve 76 yılı kendi adlarını taşıyan albümleri bu müzik tarzında iyi örneklerden iki tanesidir. Paco De Lucia ile akrabalık bağları yüksek olan bu topluluk 80’lerin ortalarına kadar Pedro Ruy Blas & Dolores olarak devam etti ve sonra dağıldı. Şimdi ise Pedro Ruy Blas solo vokalist olarak pop caz çalışmalarına İspanya’da devam ediyor, güzel albümler yayımlıyor.
 GRANADA

Senfonik Rock müziğini İspanya’da en ciddi şekilde temsil eden iyi gruplardan bir tanesidir Granada. Mellotron, flüt, viyolin gibi enstrümanların yoğun bir şekilde senfonik hissettirdiği müziklerinin içerisine o kadar güzel Flâmenko gitarlar yerleştirmişlerdir ki bu onları çok ayrı bir yerde değerlendirmemiz gerektiğini adeta bize haykırır. Zaman zaman YES etkileriyle doruğa çıkan müzik flüt melodileri ile de bize Jethro Tull’ı anımsatır. Ben özellikle 75 yılı ilk albümü “Hablo de Una Tierra”yı öneririm, ardından ise “España, Año '75”ı tavsiye etmekten de hiç çekinmem. Bu iki albümden sonra bir çalışma daha yaparlar ve dağılıp giderler. Granada ilk albümüyle İspanya progressive müziğine birçok tarzı birlikte sentez etmesi yüzünden iyi gruplar arasında anılmaktadır. 1970’lerin müziği ne kadar kötü olabilir ki?
 GUADALQUIVIR

Klasik İspanyol progressive rock müziğinin bütün karakteristik özelliklerini bünyesinde taşıyan bir grup Guadalquivir. Caz etkili, bazen fusion’a bile girebilecek tarzları, bununla birlikte Flamenko etkileri ve güçlü gitarlarıyla İspanyolların bilinen iyi gruplarından da bir tanesidir. 78 yılında yayımladıkları “Guadalquivir” ve 80 yılı albümü “Camino Del Concierto” gayet iyi albümlerdir buradan belirtelim. Sonraki çıkan albümünü dinleyemedim ama hakkında iyi sözler duymadım da değil.

 MEZQUITA

Sadece iki albümle neler yapılabileceğinin kanıtı, İspanya'nın gururu topluluktur. Arap müziğinin oryantal yapısını alıp Flamenko ile birleştirmek pek kolay bir iş değil sanırım. İspanya’nın yaşadığı baskıcı dönemden kurtularak müzik yapabilen bu grup, King Crimson’un karmaşık partisyonlarını alıp kendi müzikal anlayışıyla birleştiriyor ve ortaya 79 yılı kaydı “Recuerdos De Mi Tierra” gibi bir şaheser çıkıyor. İki sene ara verdikten sonra 81 yılında “Califas Del Rock”ı çıkaran bu grup çok geçmeden tarihe karışıyor.
 FUSIOON

İspanya prog müzikte İtalyanlar kadar yetkin değildir ama çıkardı mı en güzelinden isimler de dinleyebiliyorsunuz. Yine 70’li yıllarda Franco rejimi zamanında kurulmuş İspanyol paça kot pantolonları giyen müzisyenleriyle Fusioon, oluşturduğu az sayıdaki albümle bir dönem adından söz ettirmiştir. Klasik müzik, caz ve fusion üçlüsünü tek potada eritebilen müzikleri çok ilgi çekici. Sadece bu da değil, dinlerken 70’lerin o düğün orkestrası şarkılarını ve soundlarını hatırlayabiliyorsunuz. Bu grubun herhangi bir bestesini dinleyin, içerisinde mutlaka klasik müzik caz ile harmanlanmıştır ve bu sayede prog müziğin az sayıdaki örneklerinden biri olup çıkmışlardır. Bazen Gentle Giant bazen Focus etkileri ama çoğunlukla King Crimson deneyselliğinden feyz almaları da takdire şayan bir durumdur. Kendi adlarını taşıyan 72 yılı “Fusioon” albümüyle 75 yılı “Minorisa” bu bağlamda iyi bir örnektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder