6 Aralık 2012 Perşembe

Progressive Rock 9 (Gruplar L-N)

LAVA

Brain Records kataloğunda yer almış bu yazıdaki üçüncü grup. Almanya’nın tek albümlük krautrock şahsiyeti olan topluluk, müziklerinin belirleyiciliğinde yer alan space rock ve deneysel etkilerle bir yandan Hawkwind’e diğer yandan ise Can grubuna özeniyordu. “Tears Are Goin’ Home” adındaki 73 yılı bu albüm krautrock severler tarafından beğenildi fakat çok çok iyi de bulunmadı ve bu özelliğiyle de unutulmaya yüz tuttu. Yoğun synthesizer bezeli besteler psychedelic yapının habercisidir ve bu albümde de böyle olmuştu. Tek albüm ve tozlu raflarda unutulmaya yüz tutmuş bir grup daha.


 LOS JAIVAS

Güney Amerika Şili dolaylarından bir progressive folk grubu karşınızda. Aslında folktan daha fazla özellikler ihtiva etmesi sebebiyle ve Şili’nin en önemli folk gruplarından birisi olması dolayısıyla listeye aldığım bir isim. Bu grup Şili’de çok tutuluyor bunun sebebi ise yerel halk çalgılarını ve şarkılarını müziklerinde kullanmaları. Sayılamayacak derecede o kadar fazla etnik enstrüman kullanıyorlar ki bu da müziğin folk ağırlıklı olmasını sağlıyor. Org ve mini moog melodileri ise bir açıdan senfonik yapıyı da beraberinde getiriyor. 70’lerde ortaya çıkardıkları ve benim dinlediklerim arasından en iyileri 72 yılı “Todos Juntos”, 75 yılı “Los Jaivas”tır. 80’lerdeki albümlerinden ise “Alturas de Macchu Picchu” ve 84 yılı “Obras De Violeta Para” ise bu grubun başyapıtlarıdır. Ondan sonra pek takip edemedim ama inanıyorum ki o albümleri de çok iyidir. Duygulara hitap eden folk müzikleri sergilemekte olan bu hisli müzisyenlerin albümlerini tereddütsüz tavsiye ederim.


MADDEN & HARRIS

Progressive Folk’un pek bilinmeyen yüzü. Avustralyalı bu grup Dave Madden ve Peter Harris öncülüğünde kurulmuş, klasik folk kalıplarını kıran onu daha da genişleten karakter yapısını tek albümle dinleyicilere kabul ettirmeyi başarmıştı. Nedir bu folk kalıplarını kıran yapı derseniz o da bu iki müzisyenin bestelediği şarkılarda eski pop ve acid rock vokal tarzlarından tutun, caz, kelt ve psychedelic müzik yapısının yanında portekiz halk müziği Fado’ya dek uzanan bir zenginlikten bahsedersek yanlış olmaz. Yaptıkları müzik size bazen The Beatles’ı bazen Fairport Convention’ı anımsatır. Mandolin, saksafon, harp gibi enstrümanların gerisinde arka planda yer alan synthesizer da oldukça dikkati çeker. 75 yılında çıkan “Fool’s Paradise” adındaki bu albüm prog folk sevenleri pek memnun etmiştir. Comus’un yaptığının aynısını bu topluluk farklı enstrümanlarla yapmış ve gayet başarılı bir grafik çizmiş ama maalesef devam edememişler.


MAGMA

Fransa’nın progressive rock dünyasına kazandırdığı, duruşlarıyla karizmatik ve özgün bir gruptur. Magma, progressive rock’ta bir alt tür olan zeuhl tarzının yaratıcısıdır. Bu tarzın genel karakteristik özelliği ise kendine özgü bir dili içermesi bununla beraber caz, klasik müzik ve opera’yı tek potada eritebilme özelliğine sahip olmasıdır. Davulcu Christian Vander’in yarattığı bu yapay dil aynı zamanda zeuhl olarak adlandırılır. Bazı kaynaklarda ise “kobaïa” olarak geçer. “kobaïa” ise Magma’nın albümlerinde bahsettiği konseptin ana parçası olan bir gezegendir. Albümlerinde ise bu gezegende kurulmuş yeni bir uygarlıktan bahsedilir. Bu uygarlığın oluşumu, gelişimi, bunların diğer dünyalarla ve gezegenlerle olan ilişkileri çoğunlukla oluşturulan konsept yapıda anlatılır. Magma müziğiyle diğer bütün gruplardan ayrılır. Yoğun caz etkileri bunun rock ile kaynaşması ve yukarıda da bahsettiğimiz klasik müzik – opera etkileri müziklerinde oldukça yer eder. Zeuhl dinlenmesi çok zor olan ve belli bir altyapı gerektiren ilginç sentezlere sahip bir tarzdır. Magma’dan başka temsilcileri de vardır fakat bu türün yaratıcıları olarak ilk olarak kendilerine söz vermek gerekir. 70 yılı ilk albümü bir klasik olmakla birlikte 73 yılı “ Mekanïk Destruktïw Kommandöh” ve “Köhntarkösz” birer başyapıttır. 76 yılı “Üdü Wüdü” albümünde ise caz etkileri yoğun olup “Weidorje”, “Zombies (Ghost Dance)” ve 18 dakikalık “De Futura” Magma’yı anlamak için birer sebeptirler. Birbirinden ilginç çalışmalara imza atmış bu topluluk progressive rock tarihinde apayrı bir yerlerde duruyor.


MESSAGE
Almanya’nın Dark Progressive Rock sayılabilecek derecede karanlık bir sounda sahip, Nektar ile akrabalık bağları yüksek, müziklerini orta kalite sayabileceğimiz, kenarda köşede kalmış, sıradanlığı aşamamış gruplardan bir tanesi. Albümlerini dinlediğinizde –her ne kadar orijinal cd’sinden ve plağından dinleme şerefine erişsem de- sanki prodüksiyona biraz daha önem verseler daha da iyisi olabilirmiş diyebileceğiniz Message’ın müziği çok fazla farklılık içermiyor. Hard Rock’ı anımsatan güçlü gitarlar ve derinlerden gelen efektli-yankılı vokallerle beraber mellotron ve saksafon’un da kullanıldığı psychedelic bir yapı mevcut. En iyi albümleri olarak ise 73 yılında çıkan “From Books And Dreams” gösteriliyor. Bu albümde yer alan vokalist Tommy McGuigan’ın müzikle beraber ters giden vokal yapısı biraz düşündürmekle beraber bu grubun çok fazla albümünün olmaması ve genellikle aynı tarz bestelerle ortaya çıkması ise kolaylıkla silinip gitmesine sebep teşkil ediyor. Vokalistin albümün ilk şarkısına aniden yankılı bir şekilde girişi ise bir felaket. Ama hard psychedelic müziğin karanlık tarafıyla ilgileniyorsanız bir bakmakta fayda var.


 MONA LISA

Aslında Senfonik müzik biraz da İtalyanlardan sorulur ama aralara bazen Fransızlar da dâhil oluyor. İtalya ekolü çok ayrı bir yazı konusudur, senfonik öğeleri en güzel biçimde onlar kullanıyor olsa da şimdilik Fransız grup Mona Lisa’dan biraz bahsetsek fena olmayacak. Bu grubu ilk dinlediğimde nasıl hissetmişsem yıllar sonra dinlediğimde de pek bir şey değişmemiş olduğunu düşünüyorum. Müzikleri her ne kadar kullandıkları enstrümanların çeşitliliği (saksafon, flüt ve viyolin) yüzünden zengin ve senfonik duyulsa da oluşturdukları bestelerde yavan kaldığını belirtmeliyim. 70’lerden beri müzik yapan bir topluluk ve sadece ilk iki albümleri vasatın biraz üzerine çıkabiliyor. 74 tarihli “L’escapade” ve sonraki “Grimaces” adlı çalışmalardan bahsediyorum. Belki 78’de çıkan “Avant Qu´Il Ne Soit Trop Tard”da bir nebze dinleyiciler tarafından iyi bulunabilir ama diğer eserleri bırakın prog tarihinde iz bırakmayı vasatı bile aşamıyor.


MURPHY BLEND

Uriah Heep ve Deep Purple sentezi bir müzik daha önce hiç bu kadar etkileyici gelmemişti. Murphy Blend sadece tek albüm çıkarmış Alman gruplarından birisi ve dönemin hard rock ve blues tonlarını müziklerinde çok net kullanmış ve bu nedenle de haklı bir başarı göstermişler. Grupta org çalan Wolf-Rodiger Uhlig aynı zamanda vokalleri de yapıyor ve karizmatik sesiyle müzikle bir uyum içerisinde olduğunu hissettiriyor. Kullandığı org tonları Deep Purple’dan Jon Lord’un ilk dönem Purple albümlerinde kullandığı tonlarla neredeyse aynı. Kilise orgunu anımsatan yapısı yanında biraz da Uriah Heep’in ilk dönem progressive çalışmalarında kullanılan o soundu da hatırlatmakta. Wolfgang Rumler’in çaldığı gitarlar ise oldukça rock etkili fakat çokta yoğun olmayan blues tınıları da içeriyor. 71 yılı ilk ve tek albümde ilk dikkati çeken çalışma “Prädudium/Use Your Feet” olmakta. Gümbür gümbür org sololarıyla ritmik davul ritimleri, devamlı değişen o yapı bu şarkıyı albümdeki “en iyi” konumuna sokuyor. Murphy Blend öyle çok fazla bilinmeyen ama Deep Purple’ın progressive yönünden hoşlanan dinleyicilere ilaç gibi geliyor.


MYTHOS

     1960’ların sonunda başlayan krautrock fırtınası beraberinde birçok grubun kurulmasına yol açmıştı. Elektronik müziğin deneysel halinin rock ile harmanlanmasının sonucu olan bu ana akımın anavatanı ise Almanya olmuştu. Can, Amon Düül II, NEU! gibi türünün en iyilerini barındıran bu akım yeraltında filizlenmeye başlayan birçok topluluğunda oluşmasına yol açtı. Mythos da bunlardan birisiydi. Hem cinslerine oranla daha minimalist takılan bu topluluğun 1972 yılı aynı adlı ilk albümü bu müziği takip edenler tarafından bugün bile unutulmuyor. Orada yer alan 17 dakikalık “Encyclopedia Terra Part 1-2” bölümleri savaş karşıtı müzikal sesleriyle bir çığlık niteliğindedir. Aslında ikinci albüm “Dreamlab” ile de çıtayı epey yükseltmişlerdi. Bunun nedeni de çok başarılı bir konsept albüm yapmalarıydı. Roketler hakkında oldukça yetkin bir bilim adamı olan Wernher von Braun hakkındaki bu albümle adlarından sıkça söz ettirdiler. Grup elektronik müziğin detaylarını ön plana çıkarırken etkileyici bir kavramsal albümü progressive rock tarihine de kazandırmıştı. En son yaptıkları Edgar Allan Poe konsept çalışmasıyla sadece dinleyenlerinin ilgisini çekmeye de devam ediyor.


 NATIONAL HEALTH

      1970’lerin ikinci yarısında yeşermiş canterbury ekolünde mutlaka isimlerinin geçtiği bir topluluk. canterbury progressive rock İngiltere’de doğmuş ve müziğinin genel hatlarını pop, klasik caz, fusion caz ve R’n’B’nin oluşturduğu bir ekoldür. Çoğunlukla sözsüz, yer yer vokalli besteler oluşturan National Health’ın bu tarzda yetkinliği dinleyicilerce bilinmektedir. Gong, The Soft Machine ve Caravan gibi üst derecede kaliteli grupların başını çektiği bu ekolde caz rock’ın deneysel hâlleri ortaya çıkarılmaktadır. Caz müziğin çok açılımlı ve doğaçlamaya açık bir tavrı olması National Health’ın müziğine de yansır ve oldukça yetenekli müzisyenlerle birbirinden başarılı albümler ortaya çıkarırlar. Phil Miller’ın gitarda yarattığı deneysellik halleri moog synthesizer’ın sounda yoğun bir şekilde etki edişi, Dave Stewart’ın kalıpları kıran organ melodileri National Health müziğinin ne kadar da özgür bir şekilde harmanlandığının bir göstergesiydi. Sadece bununla da kalmamışlar bas klarnet, perküsyon ve flütü de bestelerine yedirmişlerdir. Daha önce YES’de yer alan davulcu Bill Bruford’da grubun “Missing Pieces” albümünde bulunmuştur. 1977 yılında çıkardıkları aynı adlı albümleri bir klasik sayılmaktadır. 2001 yılında da son kayıtları “Playtime”ı çıkaran grup pek ortalıklarda gözükmüyor. Bugün ise onların başlattığı yolda en başarılı olarak A Triggering Myth’i görmekteyiz ki onlar da bu grubun bir devamı gibi görülmekteler.


 NEKTAR

     Yanlış hatırlamıyorsam zamanında "Rolling Stones uçmak isteyenler için, The Doors ise çoktan uçmuşlar içindir." diye söylenen bir tabir vardı ama ben bu tabire, Rolling Stones grubu yerine Nektar ismini layık bulmakta hiç çekinmiyorum. Evet uçmak istiyorsanız Nektar dinlemelisiniz. Nektar, İngilizler’in progressive rock dünyasına armağan ettiği uçuk bir gruptur. German rock dünyasındaki gruplara benzemesi de bir yönüyle krautrock ve tabii ki space rock taraflarına bulaşmasından kaynaklanıyor. Yoksa İngilizlerin o Van der Graaf Generator veya Camel'ı gibi değiller, aksine Eloy ve Pink Floyd'un ilk, deneysel ve uçuk dönemlerine daha çok benzemekteler. Roye Albrighton'un psychedelic gitar tonları, gümbür gümbür bas soundu, klavye ve vokallerde yer alan Alan Freeman'ın yarattığı space etkisi özellikle grubun ilk dönem albümlerinde çok belirgindir. 1972 yılı "Journey To The Centre Of The Eye" ve sonrasında gelen "A Tab In The Ocean"ın bu bağlamda dikkatle dinlenilmesi gereklidir. 74 yılı "Remember The Future" albümündeki o dâhiyane bölümler ve bir sonraki "Down To Earth" çalışması ile oluşturulan Psychedelic Space etkisi bu grubu anlamayanlara gönderilen sıkı bir tokattır. 80'lerde düşüşe geçen bu topluluk 2000'lerde de müziği sürdürür fakat eski günler her zaman daha bir başkadır. Bu topluluk her zaman Alman olarak bilinmiştir, bunun sebebi ise albümlerinin Alman plak şirketi Bellaphone’dan çıkmasıdır. Üstüne basa basa yazıyorum ki Nektar İngiliz bir topluluktur.



NEU!

Elektronik müziğe güçlü bir aşı yapan onu neredeyse oluşturan Kraftwerk gibi bir grupta da bulunmuş olan Klaus Dinger ve Michael Rother arkadaşların kurduğu Alman bir krautrock topluluğudur. Müzikleri sadece krautrock olarak sınırlandırılamayacak derecede de geniş ve ilericidir. Yaptıkları müzikle bir yandan punk ve türevlerine katkı sağlarken diğer yandan post rock diye tabir edilen son dönemin en tutulan müzik tarzına kadar etki sağlayabilir. Brian Eno ve Can grubu gibi deneysel ses üretme konusunda bir hayli yetkin olan bu grubun hemen hemen her albümü kendisinden sonra gelecek gruplara etki etmiş ve etmeye de devam ediyor. Bunların başında Tortoise, Stereolab ve Radiohead isimlerirni sayabileceğimiz, NEU!’nun açtığı yoldan ilerlemiş ve müziklerine katkı sağlamış gruplardır. NEU!’nun 72 yılında kendi adıyla çıkan albümü klasikler arasında sayılır ve içerisindeki “Hallogallo” ve “Negativland” gibi aniden değişebilen ve tekrar eden seslerin zekice harmanlanması yüzünden o dönemde sıra dışı kabul edilmiştir. Sonraki iki albümüyle de aynı etkiler sürmüş ve bu üç çalışma ile efsane kategorisine yerleşmiştir. Almanya’nın krautrock arenasında Faust’dan sonraki en farklı grup diyebiliriz.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder