8 Kasım 2012 Perşembe

Indukti - Idmen

INDUKTI
Idmen
InsideOut Records

        Indukti Polonya’nın belki de en farklı gruplarından biri. Diğer Polonyalı topluluklar neo-progresif ya da Anathema etkili müziklerde gezerken, bunlar arasında en farklı işi Indukti sergiliyor. Müzisyenlerin yaşına bakıldığında oldukça gençler, buna karşın birçok müzik türünü başarıyla sentezliyorlar. “S.U.S.A.R.” albümü çıktığında doğal olarak bir Riverside fırtınası esiyordu ve insanlar Mariusz Duda’nın vokal yaptığı her grubu dikkatle izliyordu. Aynı olay Indukti’ye de oldu. Duda “S.U.S.A.R.” albümündeki vokalleri yaptığı zaman insanlar Indukti’yi daha farklı buldular ve daha fazla tanıma imkânı buldular.

       “S.U.S.A.R.” King Crimson etkili, yaylı sazların kullanıldığı farklı bir deneysel albüm olarak tarihe geçti. Çünkü o güne kadar Polonya gruplarında duyulmamış bir müziği sergilemekteydiler ve çok fazla sert olmayan atmosferik müzikleriyle hemen ilgi çektiler. Yıllar sonra çıkardıkları “Idmen”in yakınından bile geçmeyen bu albüm çok iyi bir çıkış olarak nitelendirildi.

           Grubun son albümünün ismi ilk önce “Mutum” idi ve albümü ne zaman çıkaracaklarına bir türlü karar veremediler. Aradan belli bir zaman geçince ismini “Idmen” olarak değiştirdiler. “Idmen” çok sesli bir deneysel post metal albümü. Bu çok sesliliğin içerisinde neler var bir bakalım.



            İlk önce grubun müzikal altyapısının tamamiyle King Crimson’dan beslendiğini söyleyebilirim. King Crimson’ın “Thrak” ve ondan sonra çıkan albümlerindeki –“Power To Believe” de dâhil- kemik sound Indukti müziğinin temelinde yatıyor. King Crimson’dan sonra bahsedeceğim topluluk ise Tool. Tool’un ne kadar yaratıcı ve farklı sesler yaratmada ne kadar öncü olduğu biliniyor. Indukti de Tool’un son dönemdeki sound’larını almış ve üzerine Radiohead’in gitar üzerinde kullandığı bazı deneysel öğeleri eklemiş.
Peki, bununla bitiyor mu? Elbette hayır. Grup bu albümde bizi çok şaşırtmış, müzikal anlamda daha da ileri gitmiş, world music, özellikle oryantal ritimler, bunların içerisinde Arap ezgileri de dâhil olmak üzere hepsini çok zekice sentezlemiş. Efektlerde özellikle space rock grubu Ozric Tentacles’ın yaptıklarının bir benzerini kullanmışlar. Albümdeki bazı şarkılarda Opeth’in kullandığı akustik müzikten elektro bölümlere geçişler, bunun yanında Empyrium’un ve Finlandiyalı folk grubu Tenhi’nin albümlerinde rastladığımız yoğun melankolik, genellikle ağıt yakmayı andıran durgun vokal tarzları da duyulmakta.

          Indukti’nin ilerici tavrı bununla da bitmiyor. Gerek İngilizce vokallerde kullanılan efektler olsun gerekse Afrika yerlilerinin kullandığı dilleri anımsatan o yapı olsun hepsini bir potada eritmişler. Müziklerinde oluşturdukları diğer bir farklılık ise folk enstrümanlarını kullanmaları. Genelde Macar Çingeneleri’nin kendi müziklerinde kullandığı cimbalom bu albümde kullanılan geleneksel müzik enstrümanlarından.

           Bütün bunların sonucunda iş teknikaliteye ve bu melodileri nasıl ayrıştıracağınıza kalıyor. “Idmen” albümünden herhangi bir çalışmayı alın ve bir defa dinleyin; hiçbir şey anlamayabilirsiniz; ancak defalarca dinlediğinizde, zamanla alttaki sesleri bir bir algıladığınızı göreceksiniz. Gitarlar ön planda giderken geri planda vurmalılar ritim tutuyor, distorsiyonlu kemanlar melodik-Arabik bir ezgi çalmaya başlıyor. Gitarlarla yaratılan o muhteşem efektler ve davulların çok aksak olmasından dolayı zorlu dinleme seansları da oluşabilir, ama örneğin Tool seviyorsanız bu albümü dinlemek sizin için kolay olacaktır.



            Şarkılar genellikle enstrümantal olsalar da, kimi şarkılarda yer yer vokal de kullanılmış. Grubun bunu yapmasının sebebi ise albümün konsept yapısı ile alakalı. Bu da albümde kullanılan o farklı dilde saklı. “Idmen”deki şarkılara baktığımızda grubun albümün giriş çalışması olan “Sansara”daki klasik progresif metal kalıplarını kullandığını görüyoruz. Tool’dan daha çok Dream Theater’ın son dönemindeki bestelere benzeyen bu çalışma sadece distorsiyonlu kemanlarıyla bile farklılık yaratıyor. Vokallerde Sleepytime Gorilla Museum’dan Nils Frykdahl’ın yer aldığı “Tusan Homichi Tuvota” giderek karmaşıklaşan, world müzik etkili, vurmalı çalgıların çokça yer tuttuğu deneysel bir çalışma. Tool’un “10.000 Days” albümünde kullanılan gitar riflerine benzeyen bir yapı, davullardaki blast-beat ritimleri, hepsi ortak bir paydada buluşmuş. FUSION!

          “Sunken Bell” rahatsız edici klavyelerin ardında vurmalı çalgıların cirit attığı atmosferik bir çalışmayken “…And Who’s The God Now?!” ise Afrika ve Güney Amerika müziklerinde kullanılan perküsyon vuruşlarıyla başlıyor. Polonyalı grup Rootwater’da söyleyen Maciej Taff’ın fısıltılı brütale yakın ve devamlı değişen vokal tarzı, gitarların ve vokallerin birlikte eşlik edişi ile grup sizi bambaşka bir dünyaya götürüyor. Basların bir hayli iyi duyulması, ritim gitarlarla beraber oryantal bir etkinin varoluşu da bu çalışmayı etkili hale getiriyor. Çok farklı ve bir o kadar da ortaya çıkarılması zor bir beste olmalı ki, en derinlerdeki keman seslerinden tutun, trompet melodilerine kadar bir ton sesin varlığını bir arada duyuyorsunuz.

         Aynı durumu bir sonraki “Indukted” çalışmasında da görüyoruz. Aşırı teknik davullar ve atmosferik efektlerle ilk başta çok mekanik buluyorsunuz ama defalarca dinlediğinizde böyle olmadığı anlaşılıyor. Cimbalomun etnik tınılarıyla bitişi ise bu çalışmayı farklı bir havaya sokmuş. “Aemaet”de ise baskın bir keman ve cimbalom melodisi mevcut. Klavye sesleriyle beraber giderek karanlıklaşan müzikle bir Indukti sound’u oluşturulmuş. Yani atmosferik müzik yapılır da, böyle de yapılmaz; gerçekten kusursuz, on numara bir beste. Her dinleyişinizde farklı bir tat alabiliyorsunuz.



        “Nemesis Voices” klasik Tool kalıplarında seyreden, ama bir yandan Porcupine Tree’ye de benzeyen, kemanların giderek sound’u kızgınlaştırdığı, fısıltılı vokallerden sonra atmosferik bir hal alan dehşetengiz bir çalışma. Bu şarkıdaki altyapıda üst üste yerleştirilen melodilere dikkat ettiğinizde hepsinin zekice karıştırıldığına şahit oluyorsunuz. Şarkıdaki vokalleri ise İsviçreli deneysel bir post metal grubu olan Prisma’dan Michael Luginbuehl yapıyor. Kendi grubu Prisma’da yaptığı vokallerin daha değişik ve sert stilini Indukti’de sergilemiş. Bu vokaller biraz da Steven Wilson’u (Porcupine Tree) anımsatmıyor değil.

           Albümün en sonunda yer alan “Ninth Wave” ise grubun şimdiye kadar yaptığı en farklı, en kusursuz beste. Trompet melodilerinin burada ne işi var diyebilirim ama bu şarkıya öyle bir hava vermiş ki ardından gelen kemanlar bana bir ağıtı hatırlatıyor sanki. İkinci trompet melodileri ile müzik karmaşık bir hale bürünüyor; bunu tek bir şeyle açıklayabilirim, o da caz. Gerek davullarda gerekse diğer enstrümanların melodilerinin yerleştirilmesinde olsun bir caz etkisi de mevcut.

         Albüm keman melodilerinin arasında kuş ve dalga sesleriyle bitiyor ve bir Indukti seansının daha sonuna geliyoruz. Bu albüm, hakkında “aman kardeşim, yapmışlar işte güzel bir şeyler” tarzında konuşabileceğiniz bir çalışma değil. Her şarkısının detaylı olarak incelenmesi, dinlenmesi gerekiyor ki altyapıda bulunan sesler dünyası açığa çıkabilsin. Kimimiz belki fark ediyor ve belki de fark etmiyor. Kolay bir müzik yapmıyorlar ve ileride de bizi hep şaşırtacakları da belli oldu. Eminim bir sonraki albümde bizi yine aynı duygulara gebe bırakacaklar, bunu bekliyorum, bekleyeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder