9 Kasım 2012 Cuma

King Crimson - In the Court of the Crimson King

KING CRIMSON
IN THE COURT OF THE CRIMSON KING
Atlantic Records

                               Kimse kurallarını koymadığında, bilgi ölümcül bir dosttur.

             “Bütün insanlığın kaderi aptalların elinde.” Bu sözler 1968 yılında daha yeni ortaya çıkmış, filizlenmiş ve gelecekte de dünyanın her yerinde yankılanacak olan güruhun ortaya çıkardığı yegâne albümde yer alıyordu. Yıl 1969. Dünya çok büyük savaşlardan çıkmış ve yine bir karmaşanın ortasında yer alıyordu. Amerika, Vietnam sorunsalı arkasında öğrenci hareketlerinin Avrupa’ya sıçraması, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin bu toplanma karşısında birlik olması ve başı çekmesi sonucunda tüm Avrupa gençleri evrensel bir pota çerçevesinde meta toplumuna ve tüketici toplumuna sloganlarıyla karşı çıktılar. Amerika’daki folk müzisyenleri en başta Bob Dylan olmak üzere ustası Woody Guthrie’den aldıklarını kendi çerçevesince yorumluyor ve protest kimliğiyle taşları eziyordu. Sadece Bob Dylan değildi, Joan Baez v.b. kadın müzisyenlerde bu harekete katıldı ve o zaman ki pasifist hippi gençlerle “savaşma, seviş” sloganlarıyla karşılanan bir dizi birliktelik yaşandı. Bu tarz ortak hareketlerin en büyüğü ise Almanya’dan geliyordu. Anarşist eylemler, sloganlı yürüyüşler ve bugüne kadar gelecek olan güçlü müzik hareketlerinden birisi sayılan Krautrock’ta Almanya’dan çıkmaktaydı. 1972 yılında çıkan Almanyalı Mythos grubunun Mythos albümünde “Encyclopedia Terra” isimli iki bölümlük bir çalışma vardır, bu çalışmada geçmişte var olan savaş tasviri öyle güçlü bir şekilde verilmiştir ki o zamana kadar ki müzik hareketinde en büyük karşı duruştur bu. İngilizler ise bütün bu hareketliliğin sonucunda 1969 yılında King Crimson aracılığıyla “Epitaph” adlı eserle bu protest yaklaşımı sürdürmüştü. King Crimson bütün yeniliğine karşın ne kategorize edilebilir ne de karşı durulabilirdi. Onlar her şeyi bütün çıplaklığıyla sözlerinde veriyor müziğiyle ise yeni bir dönemi başlatıyordu. Onun ismi ise “In the Court of the Crimson King”di.

         Çok sonradan onlarca müzisyen değişikliği yaşayacak olan bu topluluğun müziğini tanımlamak çok zor. King Crimson’ın belkemiği ve beyni olan, oturarak gitarını çalan Robert Fripp’ten başkası değildi. “In the Court of the Crimson King”ın müzik tarihindeki önemi elbette çok farklı. Yazının başlangıcında değindiğimiz bu hareketlerin bir sonucu da bu albümle bağlantılı ve bu çalışmanın çıktığı yıllardaki bu hareketlenme ve albümün içerisinde yer alan her bir bestenin King Crimson’daki  aydınlık insanlardan çıkması ve bu çalışmanın yıllar sonra dahi güncelliğini kaybetmeyerek insanlığı etkilemesinin mutlaka sebepleri olmalı. İngiliz şarkı yazarı Peter Sinfield’ın yazdığı akıl dolu sofistike lirikler sayesinde bir dönem de başlamış oldu. Robert Fripp’in deneysel takıldığı gitar melodileri, Greg Lake’in dolgun bas tonları ve efektli vokalleri, Ian McDonald’ın mellotron, flüt ve saksafon geçişleri, Michael Giles’in oluşturduğu ritmik ve caz davullarını anımsatan değişken ritimler sayesinde “In the Court of the Crimson King” o dönemin en tutulan albümlerinden birisi olmuştu.

          Kimileri bu albümü Progressive Rock’ın geleceği olarak gördü kimisi de albümün ilk şarkısı “21st Century Schizoid Man”i albümden ayrı olarak düşünüp şimdiye kadar çıkan en iyi eser yakıştırmasını yaptı. Şarkı gerçekten de her şeyden önce progresif bir dersti. Liriksel söylemi vietnam savaşı ile ilgili olup beste içerisinde yer alan saksafon geçişleri o dönemki karmaşıklığı yansıtmak için böyle kullanılmıştır. O zamanlar kapitalizme ya da savaşa bir karış duruş sergilenecekse bu müzik ile oluyordu ve “21st Century Schizoid Man” bunun en büyük kanıtıydı. Bir McDonald ve Sinfield bestesi olan “I Talk to the Wind” ise çok yumuşak ezgilerle başlar ve flütün gerilerden etki etmesiyle bir klasik ezgiye dönüşür. “Dışarıdan bakıyorum içeriye. Ne göreceğim, karışıklık ve karmaşa…” dizeleriyle de o döneme ince ince atıfta bulunurlar. Şarkı o dönemin İngiliz folk müzisyenlerinden Bert Jansch ve Fairport Convention v.b folk gruplarının yaptığı eserleri de anımsatıyor. Son derece şiirsel ve romantik yaklaşımıyla da sözleriyle tezatlık taşımaktadır.

      Üçüncü şarkı “Epitaph” ise yine savaş karşıtlığının en deli göstergelerinden birisiydi. Sadece savaş karşıtlığı değil, dünyaya ait insana ait ne negatiflik sergileniyorsa bu şarkı onun için yazılmıştı sanki. “er hayatta kalabilirsek hep beraber oturup gülebiliriz. Ama korkarım yarın ben ağlıyor olacağım.” sözleri ise çok farklı okumalara gebe olacak derecede derin anlamlar içermektedir. Zamanında bu şarkı kaset furyasında “slow şarkı” diye tabir edilen çekme karışık kasetlerin en başında yer alıyordu ve sevgililer bu şarkıda dans ediyorlardı ama ne mutlu ki öyle bir nesli geride bıraktık. “Epitaph” bugün yarattığı etkiyle King Crimson’ın bu ilk albümünün en değerli şarkılarından birisidir.

      The Dream/The Illusion adı altında iki alt bölümden oluşan 4. şarkı “Moonchild” ise inceden inceye nüanslar içeren dehşet bir King Crimson bestesidir. İlk bölümü Michel Giles’in davul ve zil vuruşlarıyla geçiştirilen bestede McDonald’ın klavye geçişleri ise Senfonik tarza daha yakın olup daha ilerki bölümlerde ise beste psikedelik-deneysel geçişlere bürünür. “The Court of the Crimson King”le ise albümün kapanışını yaparken çok sarsıcı bir örnekle karşılaşırız. O da bestede yer alan korolardır. Greg Lake’in inanılmaz vokalleri sayesinde çekiciliğini üzerinde taşıyan bu beste bu başyapıtın kapanışını yaparken sadece bir tek unsur aklınızda kalır. O da ilk şarkının başlangıcıdır ve tekrar başa dönersiniz ve sonra tekrar…

             Kapağıyla psikolojik hastalığın getirdiği bir dışa vurumu çok net görebildiğimiz “In the Court of the Crimson King” bugün tanımlanması zor bir yapıt konumundadır. King Crimson bundan sonra çok büyük müzikal mecralara geçiş yaptı ve çoğu progressive rock grubunun kurulmasında müziğiyle yardımcı oldu. Robert Fripp ustanın ve tayfasının getirdiği bu konum ise 60’ların sonundan başlayarak uzun dönemi etkisi altına aldı. 60’ların sonunda şekillenmeye başlamış ve 70’lerin ortasında iyiden iyiye kendisini göstermiş ve oldukça orijinal olmuş bu müziğin temeli o yıllara dayanıyor. Karamsarlık ve umutsuzluk protest bir bakışla beraber King Crimson’ın şarkı sözlerinde ve müziğinde hep yer almıştır. Optimist bir yaklaşımı hiç göremeyiz Crimson müziğinde. King Crimson donuk bir tavırla yazar, yorumlar yönetir ve bize sunar. Biz ise sadece ve sadece albüm sona erdiğinde gerçek yaşamdayızdır artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder