8 Kasım 2012 Perşembe

Okkervil River

OKKERVIL RIVER

Kayıp sahillerdeki mutluluk ve hüzün yansımaları…  

             Okkervil River bugünün Indie-folk grupları içerisinde çok özel bir yere sahip olduğunu düşünüyorum. Müzikal açılımlarının çok geniş olmasından dolayı onların müziğini tek bir tarza endeksleyemiyorsunuz. Müziklerini ilk başta geniş bir çerçeveye oturtamamanız bir negatif nokta olarak görülmemeli; aksine bu onları farklı kılmakla kalmıyor, neşeli, hüzünlü ve sofistike yapısıyla bu grubu yaşıyorsunuz adeta. Grubun şarkı sözü yazarı Will Sheff, şarkı sözlerinde oluşturduğu bir dizi metaforlarla sizi etkisi altına alabiliyor, tıpkı Steinbeck tasvirleri veya Robert Frost şiirleri okuyormuş gibi aynı ciddilikte şarkı sözlerini dikkatle inceliyorsunuz. Will Sheff’in ağlak vokalleriyle beraber müzikal olarak Bright Eyes belki de en çok yakınlaştıkları topluluk sayılabilirken, grup içerisinden Sheff’in ve Jonathan Meiburg’un beraber kurduğu diğer oluşum Shearwater’da yakınlaştıkları diğer bir isim olarak gözükmekte...


            Müzikle edebiyatın buluştuğu anlar öylesine değerli oluyor ki, melodiler içerisinde ya da bir cümlenin anlam derinliğinde bir kelimeye takılıp kalmak bile insanın hayal dünyasını aralıyor ve imgesel anlamda genişletebiliyor. Adı Tatyana Tolstaya’nın St. Petersburg’da geçen hikâyesinde bir nehir ismi olan Okkervil River’ın –tabii bu isimde karar kılana kadar kelime üzerinde çok uğraşmışlar.- her açıdan edebiyat ile içli dışlı olduğunu grubun müziğinin içine derinlemesine dalarak anlayabiliyoruz. Indie-folk rock kulvarında İzlanda’nın ve dolayısıyla Avrupa’nın karşısında Amerika’nın, özellikle Austin Teksas’ın büyük bir gücü olduğu kesin. Indie kültürü içerisinde sadece folk’un değil diğer elektronik temelli deneysel gruplarında Austin şehrinden çıkması, orasını bir anlamda çok değerli kılıyor. Mesela Explosions In The Sky, Peel, What Made Milwaukee Famous, Experimental Aircraft ve Paul Newman gibi Austin band’lerin yanında folk kulvarında da Okkervil River’ın ismini son zamanlarda çok duymamız bu düşünceyi destekliyor.

  
 
             2000 yılındaki “Stars Too Small to Use”u saymazsak çıkışı ilk albümü “Don’t Fall In Love With Everyone You See” ile gerçekleştiren Okkervil River’ın bu albümünde Bob Dylan dokunuşlu “Kansas City”den tutun bir bluegrass klasiği bile sayılabilecek “Westfall”a kadar uzanan akustik sevişmelere tanık olunabilir. 2003 albümü “Down the River of Golden Dreams” ile başarısını devam ettiren grup Sheff’in hazırladığı çok farklı illüstrasyonlu albüm kapaklarıyla da dikkatleri üzerlerine çekiyordu. “Black Sheep Boys” indie-folk kulvarında kendilerini kabul ettirdikleri albüm sayılırken bu çalışmada yer alan “In A Radio Song” bir hüzün hikâyesi olarak dinleyicileri etkiledi. 2007 tarihli “The Stage Names” ise Okkervil River tarihinde en başarılı albüm oldu ve “Our Life Is Not a Movie or Maybe” ile şeytanın bacağını kırdılar. Bu albümdeki şarkılarda eski porno aktristi Shannon Wilsey’e, şair John Berryman’a ve The Beach Boys’a gönderme yapmaktan da geri kalmadılar. Şimdi de bugünlerde “The Stand Ins” ile geri döndüler ve şarkılar her zamankinden daha canlı ve daha mutlu, tıpkı “Lost Coatliness” gibi… Ve her zamanki gibi bu albümde indie rock plak şirketi “Jagjaguwar”dan çıktı, tıpkı öncekiler gibi… Takipte kalınız!

*bant dergisinde yayımlanmıştır.
                        

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder